Şükran Pakkan

02 Mart 2025

İyi olan kazansın!

Milletvekillerinin parti değiştirmesine engel olmak gerekiyor. İrademize, oyumuza saygı istiyoruz. Hakkımız değil mi? Oyumu isterken kapımı çaldın, saf değiştirirken neredesin? Elbet bir gün kavuşacağız

Zamanında Hakan Şükür, AK Parti’den istifa edip, bağımsız olarak milletvekilliğine devam edeceğini açıklayınca, Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle demişti: Eğer dürüstse o zaman parlamentodan ayrılır, milletvekilliğinden ayrılır, çünkü bağımsız olarak parlamentoya gelmiş birisi değilsin. Olması gereken şey, aslında işin ahlaki yönü bunu gerektirir. Ama tabii bu, herkese nasip olan bir şey değil.

AK Parti kongresi geçen hafta yapıldı. Altılı masa kontenjanından ve CHP listelerinden Meclis’e giren Milletvekili Serap Yazıcı Özbudun, AK Parti’ye geçti, üstüne bir de Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’na seçildi. Sadece Özbudun mu? İyi Parti’den Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Kürşad Zorlu, Seyithan İzsiz, Ünal Karaman, Gelecek Partisi’nden Nedim Yamal, Yeniden Refah Partisi’nden Suat Pamukçu da…

Siyasetin sosyolojisini anlamak için Weber’e bakarız. Çok derine inmeye de gerek yok, Weber 101- Politikacılar kaça ayrılır? 2’ye. Siyaset için yaşayanlar ve siyaset sayesinde yaşayanlar. Siyaset geçim kaynağıysa, hayatında ilk kez böyle bir saygınlık elde etmiş ve sürdürmenin tek yolunun da bu olduğunu sanıyorsa, evet siyaset sayesinde yaşarlar. Siyaset yapmazsa, buhar olup uçacak ya! Geçici işini, mesleği sanıyor. Böyle de bir hayal alemi işte… Siyaset için yaşıyorsa? O zaman durum farklı. Çok değil, az farklı. Bir kere başka bir geliri olması lazım. Ve bir davası olmalı. Yaşamanın ancak siyasetle anlam bulduğuna inanmalı. Hatta o kadar inanmalı ki, ağlamalı, kükremeli, düğün evinin tefçisi, cenaze evinin yasçısı olmalı, önüne çıkanı şapur şupur öpmeli mesela. Şaka şaka… Neyse, bu böyle aynı alem işte…

Parti değiştiren milletvekilleri hep olmuştur. Hatta futbol kulüplerinin transfer dönemini aratmayan bir hızda gerçekleşen milletvekili göçlerini çok gördü Türkiye. Seçmenler sandığa gidip ‘A’ partisine oy veriyor, vekiller bir sabah uyanıp ‘B’ partisinin formasını giyiyor. Sonuçta, siyaset de bir oyun değil mi? Değil. Olmamalı. Ama hukuken mümkün ve hemen her partiden, her dönemden yüzlerce örneği var. Meşrutiyet döneminden beri yaşanıyor. Ama sorumuz şu: Sene olmuş, 2025. Demokraside, haklar, özgürlükler ve aydınlanmada çağ atlamamız gerekirdi. Şu anda seçmen tek yürek olmuş, soruyor: (nereden biliyorsun diyorsanız, hala silmedilerse Özbudun’un SM hesaplarına bir bakın derim) Benim oyumla o koltuğa seçildikten sonra, oy vermediğim partiye geçebileceğini mi sanıyorsun yani?

Elbette sanıyor, sen ne sanıyordun?

Kant ne demiş: Siyasette yılanlar gibi kurnaz olun. Ve güvercinler gibi yanlışsız. Hodri meydan. İyi olan kazansın! Ama önce bir tarafınız belli olsa? Bazen olmuyor. Uluslararası literatürde ideolojik ayrım gözetmeksizin parti değiştiren vekillere mobil deputy yani mobil vekil diyorlar. Özellikle sağ bir partiden sol bir partiye geçerse mesela. Fikri bir temele dayalı olmadığından ahlaki bulunmuyor. Bizim de an itibariyle böyle bir mobil hareketlilikle karşı karşıya olduğumuz şüpheli bile değil bence. Bireysel hak ve özgürlükler açısından bakıldığında, vekillerin parti değiştirmesine sıcak bakan tarafta olabilirsiniz. Haklısınız. Parti içi sorunlar yaşanıyor olabilir, partisinin güncel politikasını beğenmiyor olabilir, tepki oylarına karşı ön alıyor olabilir, çıkar çatışması yaşıyor olabilir, olabilir de olabilir. Burada bakmamız gereken siyasette işlerin nasıl yürüdüğü değil, nasıl yürümemesi gerektiği. İyi ve kötüyü, doğru ve yanlışın ne olduğunu söyleyen, “Şimdi ne yapmalıyım?” sorusuna yanıt veren kim var? İçimizdeki ses. Kısık mı çıkıyor? O zaman; felsefe! Üstelik evrensel, asla yargılayıcı değil, çok da anlayışlı. Çok basit sorulara yanıt veriyor. Mesela: Yalan söylemek kötüdür, çünkü... Bu nedenle, sorumuza insani ve çözümcü bir yanıt vereceğini düşünüyorum. Ne varsa felsefede var sonuçta. Sora sora, yanıt bulacağız.

Milletvekilinin kendisine fayda sağlayan tarafta yer almak istemesi anlayışla karşılanabilir mi? Peki ya bu geçiş, siyasi sistemin dengesini değiştiriyor, hükümetlerin kurulmasına ya da düşmesine yol açabiliyor, hesapların tamamını alt üst edecek bir tablo yaratıyorsa? Bu durumda hem siyasi istikrarsızlık hem de siyasi duyarsızlık var. Sizce buna hakkı var mı? Seçmen araştırmalarına göre, vekil transferleri seçmen sadakatini zayıflatıyor ve güven krizine neden oluyor. Yani, biz bu partiyi iktidara taşıdık diyen seçmen, pardon ben karşı takıma geçiyorum diyen vekile acayip bozuluyor. Ne kadar süreyle? O belirsiz. Bir dahaki krize ve o krizi nasıl avantaja dönüştürüp topu karşı kaleye attıklarına bağlı olarak değişir diyelim.

Türkiye’de vekil transferlerinde rekor, bir dönem ANAP’taydı. Artık AK Parti’de. Son derece normal. Çünkü iyi bir kariyer planı yapan vekil, iktidar partisine meyleder. Bir milletvekili, üyesi bulunduğu partiden seçilemeyeceğini anlayınca seçilebileceğini düşündüğü bir partiye geçmek için mobilleşebilir. Çağrıldığı her yere, son dakika haber versen bile geldiği için, bir arkadaşımıza “mobilize kanka” ismini takmıştık. Hiç ayıp etmemişiz.

Türkiye’deki milletvekili transferlerinin ulaştığı noktada uzun yılların birikimi var. Cumhuriyetin ilk yıllarında vekiller, seçmenin sözcüsü gibi değildi ama saygınlıkları tartışılmazdı. Ancak çok partili döneme geçilmesiyle birlikte tuttuğu takım, pardon savunduğu parti dönemi başladı. Geçmişi bilirsek, bugün parti değiştirmeyi normal sanan kimseye bozulmayız. Partiler arası uzlaşmanın mümkün olmadığı ama hiçbir partinin tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu elde edemediği yıllarda, bir istifa hükümetin kurulmasına, bir başka istifa hükümetin bozulmasına yol açıyordu. Vekillerin şahsi çıkarlarına, bakanlık hayallerine mesela, ülkenin istikrarını teslim etmemeye karar verip, ‘82 Anayasasına düzenleme getirdiler: Bağımsız olacaksa sorun yok. Ama eğer başka bir partiye giderse, salt çoğunluğun oyuyla vekilliği düşürülür. Yetmez. Bir sonraki seçimde herhangi bir partiden aday olamaz.

Gerekçesi çok basit değil mi? Mecliste; kişiler değil, partiler ve görüşleri temsil edilir. Seçmenler, hele de büyük yerleşim yerlerinde, adaya değil, partiye oy verir. Yeni bir seçim yapılana kadar da aritmetiğin değişmesi anlamlı değildir. Peki bu düzenleme işe yaradı mı? Hukuki boşluğu bulundu, delindi, hallaç pamuğu gibi atıldı, hülle partileri dediğimiz paravan oluşumlar ortaya çıktı, tek başıma geçemezsem parti kurar geçerim dediler! Süper fikir, yemin ederim. Hatta “geçiş partileri” bir ay içinde aç kapa yapılarak tarihe geçti. Baktılar ki, muhteşem Türk zekasıyla uğraşmanın mümkünü yok, 1995’te iptal edildi. Mesut Yılmaz’ın 1996’da kurduğu 53. Hükümet’te o kadar çok vekil o kadar sık partisini değiştirdi ki, meclis aritmetiğini bazı gazeteler günlük imsak takvimi gibi yayınlamaya başlamak zorunda kaldı. Dönemin rekorunu da hatırlayacaksınız: Fırıldak Kubi. Çok komiğiz gerçekten, lakaba bak. DSP Afyon vekili Kubilay Uygun DYP, MHP, DTP gibi partilere -iki ay içinde olması lazım – dön dön transfer oldu. Vekilliği bırakınca Hızmalı diye bir dizide oyunculuk da yaptı. Sonu fena, Allah benzetmesin. Maddi olarak bitik olduğu bir gün bir otel odasında intihar etti. Otel borcunu silahı satıp ödeyin diye de bir not bıraktı.

Bülent Ecevit’in hükümet kurabilmesi için Güneş Motel Olayı var. CHP, 11 Adalet Partili milletvekilini transfer ederek hükümet kurmuştu. Ancak bu transferler, seçmen nezdinde büyük tartışmalara yol açtı ve ‘milletvekili pazarlığı’ kavramını literatüre soktu. Benzer şekilde, 90’lı yıllarda, DYP, ANAP gibi partiler arasındaki geçişler, koalisyon hükümetlerinin kurulması ve bozulmasına neden oldu. 2001 yılında Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından yaşanan bölünmeler ve milletvekili değişiklikleri, AK Parti’nin kurulmasını hızlandırdı.

Bunları niye örneklendirdim; Türkiye’de vekil transferleri sadece vekilin kariyer basamaklarıyla ilgili bir durumdan ibaret değil, doğrudan siyasi dengeleri değiştiren bir mekanizma olarak işliyor çünkü.

Türkiye yalnız değil. Mobil transfer, Brezilya, Nepal, Japonya, İtalya, Ekvator, Rusya’da çok yaygın. Almanya’da da vekil transferleri yaşanıyor. Ancak bazı ülkelerde bu durumu engellemek için milletvekili partisini değiştirdiği takdirde istifa etmesi gibi kurallar var. Örneğin, Hindistan’da Anayasa’nın 10. Programı olarak bilinen Anti-Defection Law (Parti Değiştirme Yasası), parlamentodan otomatik olarak atılmalarını öngörüyor. Bangladeş’te partiye ihanet ettikleri gerekçesiyle vekilliği düşürülebiliyor. İngiltere’de hukuken engel yok ama parti değiştiren vekillerin seçmen baskısıyla yeniden seçime gitmesinin engellenmesi neredeyse bir gelenek. Belçika’da da yaşandı ve ülkede aylarca bu “skandal” konuşuldu. Skandal diyorlar, aylarca konuşuyorlar, altını çiziyorum. Yani ‘siyasi transfer’ hiçbir coğrafyada sınırsız bir özgürlük olarak görülmüyor.

Sorumuzu yanıtladık.

Peki sorumlusu vekiller mi? Tam burada dananın kuyruğunu koparalım. Asıl istikrarsız biziz. Seçmenler. Sağlama yapmak ister misiniz? Bölgenizde oy verdiğiniz partinin vekillerini sayın. Sadece bölgenizdekileri... Sayamadığınıza bahse girsek? Sayamıyorsak, neden sadece sandalye sayısı ile ilgileniyoruz? Siyaset, vatandaşın aktif takibi olmadan kendi kendini mi denetleyecek?

Biz seçmenler ne öğrenmek istiyorsak, partilere ve genel başkanlarına bakıp öğrenmeye çalışıyoruz, bu da yetiyor maalesef. Vekiller SMS gönderince engelle talimatı veren milyonlarca kişi var. Engellemiyorsa, okumayan… Haklı, çünkü sadece özel günlerde tebrik mesajı atanları var. Ben senin bugün ne işle meşgul olduğunu duyurmanı istiyorum, dediniz mi bir vekile hiç? Mecliste ne yaptığını takip etmiyoruz, SM’de eş dost alışverişte görsün paylaşımlarına dikkatli bakmıyoruz bile, zaten takip etmiyoruz. Haksız mıyım?

Vekilleri sokakta görsek tanımıyoruz.

Şimdi duruşunu, kimliğini bu kadar yok saydığımız, argümanlarından haberdar olmadığımız, rutinlerini takip etmediğimiz, oyumuzun peşinden gidip bugüne kadar hesap sormadığımız vekile neden çatıyoruz? Belki bugüne kadar bir taş atıp, kolunu yormadı. Hesap sordunuz mu? Yok. Şimdi yerinden kalktı diye hurraaa...

Siyasal katılım sandık başında olmamalı; takip, eleştiri ve hesap sormak lazım. Bordeaux, seçim sistemi; devletin tek ve gerçek anayasasıdır diyor.  Siyaset ve ahlak ilişkisi de fazla çetrefilli ve tartışmalı. O zaman ne yapacağız? Vekilinizin peşine düşünüz. Demokrasilerde halk, hak ettiği şekilde yönetilir. Bu bir oyunsa, elbette iyi olan kazansın! O zaman önce biz seyirciler, oyunun kurallarını öğrenelim.