Karar alıp vermek gerek iş hayatımızda gerekse özelimizde nefes alıp vermek kadar kritiktir.
Hayatta bulunduğumuz koordinatları kaderimiz, yetenek ve yetkinliklerimizden ziyade kararlarımız belirler.
Başımıza gelen yüzde onsa yüzde doksan karşılığında ne tepki verdiğimizdir.
İş hayatında üst düzey yöneticilerle ilgili yaptığımız mülakatlarda değerlendirme kriterlerinin en başında 'karar alma ve verme' konusundaki yetkinlikleri gelir.
İnsanlar her gün onlarca karar vermek durumundadırlar. Kararları kurumları ve çalıştıkları insanları da bağlar. Bunlar yol açan, çözüm sunan, öncü, vizyoner kararlar olabileceği gibi bazıları da kurumu yavaşlatan, güçsüzleştiren, durduran veya rekabet yarışının dışına iten kararlar veya kararsızlıklar da olabilir.
Karar vermek ve almak arasındaki fark nedir?
Karar verirken; sunulan seçenekler üzerinden, karar alırken ise; seçeneklerden bağımsız olarak ilerleriz. Karar vermek; anlık ya da yakın zamandaki seçenekler üzerinden yapılırken, karar almak; uzun dönemli bir duruşu ifade eder, bir prensibi içerir.
Bir de hiç karar alıp veremeyenler vardır.
Plazalarda odasının önünde geç saatlere kadar uzun kuyruklar olan, fırsat kaçana kadar bekletilen teklif dosyaları, öğrenilmiş çaresizlikler yaratılmış çalışanlar, koltuğa gücünü katan lider yöneticiler değil şüpheleri ve kuşkuları arasında kaybolup giden, güvensiz, cesaretsiz ve karar alamayan koltuk yöneticilerinin varlığı şüphesiz ayrı bir yazım konusudur. Bu tür profillerin karar alıp vermekte yaşadığı sıkıntılar sadece kendisini değil sorumlulukları altındaki insanları da dolaylı olarak bağlar. Onların bu konudaki yetersizlikleri etrafını güçsüzleştirir, sonuç alamayan işkolikler haline getirir, başarısız kılar, zaman zaman da çalıştıkları değerli insanları farklı alternatiflere yöneltmeye ve bulundukları kurumları amansız rekabette yok etme aşamasına kadar bile götürür.
Bazen de aldıkları kararı uygulayamayanlar vardır.
Karar aldıktan sonra vazgeçmeden uygulamak gerekir. Heves değil azimle karar almak ve sebat etmek çok önemlidir. Diğer adıyla; "Azm-ü sebat" çok önemlidir. Azim ve sebat insanın karakterinde birlikte yer alırsa anlam taşır. Peşi sıra gelmelidir. Sebat azmin bir anlamda yakın arkadaşı olmalıdır. Önce azim sonra sebat gelir. Sadece biri varsa yolda kalmanız mümkündür.
Kararı zamana da bırakmamak gerekir. Zaman hiç bir şeyi değiştirmez; değişimi sağlayan insanlardır.
Bir de kendimizle ilgili aldığımız kararlar vardır.
1 - Nerede yaşayacağım?
2 - Kiminle yaşayacağım?
3 - Nasıl yaşayacağım?
soruları karşısında aldığımız kararlar algoritması olmayan kritik kararlardır.
Üçüncü sorunun cevabı belki de mevcut konfor alanınızı terk etmenizi gerektirebilir. Bu da hiç kolay olmayabilir. Sizi içeride tutan korkularınız ve kaygılarınızdan kurtulup korkularınızla tutkularınıza yer değiştirteceğiniz, potansiyelinizin kısıtlı kısmından tamamına ulaşacağınız, hayatınızın liderliğine soyunarak kendinizi aşan boyutta bir ideal için uzun vadeli karar almanız gerekebilir. Kararınız belki de sizi başkalarının gemilerinde kaçak yolcu olmaktan çıkararak, kendi geminizin kaptanlığına soyunduracak ve dümene geçmenizi sağlayacak boyutta bir karar olabilir.
Goethe'nin dediği gibi insan "İnsan bir konuda karar alıp kendini tamamen adadığında Tanrı'da harekete geçer. Dünya ikiye ayrılıp ona yol verir."
Netice itibariyle; karar almak önemlidir.
Karar alırken kendinden yola çıkmak daha da önemlidir.
Bütünü düşüncelerle değil duygularla kavrarız. Bu bağlamda, duygularla satın alıp, akıl ile onaylamak en önemlisidir.
Karar alırken izin verirseniz kalbiniz yönü aklınız da yolu ve yöntemi belirleyecektir.