90'lı yılların başında finans sektörüne müfettiş olarak ilk başladığımızda, masamızda sadece çevirmeli bir telefon, yandan çevirmeli, gövdeli facit makineler ile yeni yeni yer değiştirmekte olan hesap makineleri vardı. İnternet ve cep telefonu henüz hayatımıza hiç girmemişti. Bir şubeye teftişe gittiğimizde 'vardık' diye telgraf çekilir pek de konforlu olmayan otobüslerle seyahat edilir ve pek de rahat olmayan konaklama tesislerinde veya devlet konuk evlerinde kalınırdı.
O günden bu güne konaklama olanakları, seyahat imkanları, teknoloji ve bankacılık da inanılmaz şekilde değişti. Teknolojinin bu süredeki gelişimini izlemek ve bankacılık alanında yapılan yeni uygulamalarının içinde bulunmak ve yurt dışındaki bankaları bile şaşırtan bir aşamaya geçmek gerçekten heyecan verici ve göz kamaştırıcıydı. Bugün bankalar adeta bir teknoloji şirketi haline dönüştüler. Telekom, IT ve Finans iç içe geçmiş devasa bir platform haline geldi. Değişim ve dönüşüm halen baş döndürücü hızla dev bir teknoloji otobanında son sürat yoluna devam ediyor. Ancak değişmeyen tek şey değişim kadar bir de ''kadına bakış açısı!'' Gerek hem cinsleri gerekse erkekler tarafından!
Geçenlerde bir finans kuruluşunun kadın girişimcileri ile ilgili yaptığı programa canlı yayın konuğu olarak davet edilmiştik. Programın konsepti çerçevesinde yaklaşık 20 dakikalık spontan bir konuşma gerçekleştirmek durumundaydık. Konuşmayı daha sonra banttan izlerken de söylem esnasında ''ofisimizde bize başvuran, ziyaret eden veya hayatına bir şekilde dokunduğumuz gerek beyaz yakalı gerekse menti, danışan ve yüksek lisans öğrencisi kadınların ortak payda da en fazla şikayetçi oldukları konunun iş hayatında karşılarına dikilen diğer kadınlar olduğunu'' cümlelerini kurmuş olduğumu ve kadınların sorunlarının aynı eksen etrafında dönmeye devam ettiğini gördüm. Aslında, Mobbing araştırmalarında bile en fazla psikolojik kuşatmanın kadın-kadına uygulanması da tesadüf değil şüphesiz. Bugün bu derin konuyu biraz tartışalım istedim.
''Kadın kadının gerçekten kurdu mu?''
İngiliz filozof Thomas Hobes'un ''Homo homini lupus'' diğer ifadeyle ''İnsan insanın kurdudur'' söyleminden yola çıkılarak günümüze kadınlar için de taşınan bu söz kadınlar için tam anlamıyla ne ifade eder tam bilememekle birlikte bir çok kadında çok güçlü bir karşılığı olduğu düşüncesindeyim.
Tabi bazı kadınlar ''Erkeklerin; kadınlar birlik içinde olmasın diye uydurdukları, sonra da kendilerinin inandıkları, daha da kötüsü kimi kadınlara da inandırdıkları bir palavradır'' diyebilir.
Bazı kadınlar da; ''Kadınlar toplumsal tarih boyunca geri bırakılarak, erkeklerle rekabet edebilmek için önce hemcinsleriyle rekabet etmeleri için zorlanmışlardır. Çünkü kadın seçilendir, seçen olmasına izin verilmemiştir. Seçilebilmek için de diğer kadınlardan daha farklı, daha özel, daha meziyetli olduğunu kanıtlamak zorunda bırakılmıştır. Bu yüzden kadın kadının kurdu değildir, kadın kadının kurdu yapılmıştır'' diye ses yükseltebilir.
Bir diğer grup da ''Kadın genel olarak kurttur, kadına da erkeğe de... Fakat bunu ancak başka bir kadın fark edebildiği için bu söz böyle kalıplaşmıştır. Kadın erkeğin de kurdudur, fakat erkeğin bundan haberi bile yoktur. O her şeyi kendi yaptığını ve her şeye kendi karar verdiğini sanır. Oysa güç kadındadır'' diye görüş de belirtebilir.
Bu tartışma sürer gider...
İsterseniz bugün için ülkemizde kadınların istatistikleri nasıl bir değerlendirelim.
- Türkiye'de firmaların sadece yüzde 5'i kadın yöneticilere yer veriyor.
- Borsa İstanbul'da, halka açık şirketlerin yüzde 41'nin yönetim kurulu tamamen erkeklerden oluşuyor. Kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 14.2, yönetim kurulu başkanı kadın olan firmaların oranı ise yüzde 7
- Dünyada erkeklerin iş gücüne katılım oranı yaklaşık yüzde 80, kadınların yüzde 50 iken, TUIK verilerine göre bu oran Türkiye için erkeklerde; yüzde 71.6, kadınlarda; yüzde 31.5,
- Finans sektöründe ise kadınların iş gücünde temsil oranı yüzde 50'nin üzerinde olmakla beraber söz konusu rakam finans dünyasındaki kadınların üst-düzey seviyedeki temsil oranı ile paralel değildir.
Gelelim finans dünyası odaklı çalışan bir danışmanlık firması sahibi olarak bu konudaki kişisel gözlemlerim, deneyimlerim ve tespitlerime;
- Bir insanın lider olması, yönetsel yetkinlik veya başarıyı yakalayabilmesi için fark yaratan en önemli aktifi; ''duygusal zekadır''. Duygusal zekanın dört becerisinden 'Öz-farkındalık' ve 'öz-yönetim' sizin kendinizle, 'Sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' ise diğerleri ile nasıl geçindiğiniz ile ilgilidir. Araştırmalara göre, kadınlar duygusal zekanın dört becerisi konusunda erkeklerden daha başarılı. 2003 yılında yapılan bir araştırmada 'öz-yönetim', 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadılar erkekleri geride bırakmış. Anılan araştırmada, erkeklerin kadınlarla bir tek 'öz farkındalık' konusunda eşit olduğu görülmüş. Diğer üç bileşende ise kadınlar açık ara öndeymiş. Zamanla, kültürel evrim ve normların kayması sonucu yapılan güncel araştırmalarda duyguları yönetme konusunda erkeklerin kadınları yakaladığı görülmüş. Ancak 'sosyal farkındalık' ve 'ilişki yönetimi' konusunda kadınlar halen dünyada önde gidiyor. Kişisel olarak iş hayatımdaki 27 yıllık tecrübemin söylediği tek şey; muhteşem duygusal zekaya sahip liderler veya karar vericiler duygusal zekası yüksek insanlar arasından ve özellikle de kadınlar arasından çıkıyor.
- Ofise gelen ve özellikle raporlama yaptıkları üstü kadın olan kadın beyaz yakalılar da bir hayli dertli olabiliyorlar. Burada da dikkatimi çeken diğer bir konu da üst konumdaki kadınların toplumun kendilerine çizdiği sınırları bire bir hem cinslerine çekerken hiç terreddüt etmemeleri. Kendilerine yasaklanan ayıp görülen şeyi astı kadınlara da uygulamakta hiç bir sakınca görmemeleri. Bu bağlamda, kadınların kendilerini bu oto-sansürden kurtarmaları da çok kritik. Duygusal zekalarından gelen bunu sağlayacak ikna yeteneği ve güven oluşturma becerisine de fazlasıyla sahipler.
- Finans dünyasında her ne kadar kadın sayısı ülke ortalamasının üzerinde bile olsa kadınlar kız çocuklarına bu mesleği tavsiye edemez haldeler. Kurumsal zeminin bu kadar güçlü olmasına rağmen iş-özel yaşam dengesini sağlamak konusunda her daim yaşana gelen sıkıntılar, esnek/uzaktan çalışma sisteminin olmaması, evli olan ve çocuk isteyen kadınlara iş hayatında bunun engel olarak sunulması, sözlü veya fiziksel tacizler, üst yönetime tırmanma ve ücretlendirme konusunda adaletsizlikler, hedef ve satış baskıları nedeniyle sektör kadınların üzerine bu kadar stres yüklemişken ayrıca negatif anlamda birbirlerine zaman zaman odaklanmaları inanılmaz bir enerji ve zaman kaybı.
Sonuç itibariyle, kadın erkek çoğu açıdan farklı, ama birbirinden daha değerli ya da daha değersiz değil. İnsanı kadın ve erkek olarak değil de insan olarak görmeye başladığımızda çok daha güzel bir dünyaya uyanacağız şüphesiz...