ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komisyonu’nda geçtiğimiz hafta ilk turu sonuçlanan azil soruşturması oturumları pek çok konuya açıklık getirdi. Bunlardan azil konusuyla en yakından bağlantılı olanı Başkan’ın yemin törenine 1 milyon dolarlık bir bağış yaptığı için AB nezdinde büyükelçi olarak atanan otel sahibi Gordon Sondland’ın ifadesiydi. Sondland diplomasiden anlayan birisi değil. Trump’ın onu Brüksel’e atamış olması Avrupa Birliği’ni ne denli az önemsediğinin de bir nişanesi aslında.
Sondland’ın soruşturmanın akışını değiştiren ifadesinin içeriği kadar bu ifadenin onun tarafından verilmesi azil süreci açısından önem taşıyordu. Trump’ın müttefiki ve adamı olarak göreve atanmış, daha sonra kendisinden Başkan’ın şahsi avukatı Giuliani ile birlikte Ukrayna meselesiyle ilgilenmesi istenmiş olan Sondland’ın “derin devlet”in bir parçası olması söz konusu edilemezdi. Demokratların Trump’a göre intikamcı ve gayrımeşru azil sürecinin destekçisi olması da düşünülemezdi.
O nedenle Sondland, mealen 'elbette Ukrayna Başkanından bir talepte bulunuldu' dedi. Ancak Obama’nın başkan yardımcısı Joe Biden’in oğlu hakkında bir soruşturma başlatılması ve 2016 seçimlerinde Ukrayna’nın Demokrat Parti lehine dalavereler çevirdiğini söylemesi kaydıyla Beyaz Saray’da ağırlanması ve askıya alınmış Ukrayna’ya yönelik askeri malzemenin gönderilmesi söz konusu olacaktı. Sondland aynı zamanda Trump yönetimindeki herkesin bu işin içinde olduğunu, herkesin her şeyi bildiğini de açıkladı. Sondland Kiev’deki bir lokantada Trump ile cep telefonundan konuşmuş (ki bunun Ukrayna’nın 3 cep telefonu şirketinin ikisinin Ruslara ait olması nedeniyle müthiş bir güvenlik zaafı oluşturduğu hakkında herkes hemfikir) ve yanındaki elçilik görevlisine mealen Ukrayna’nın Trump’ın umurunda olmadığını, Trump için daha büyük şeylerin yani iç politikadaki kazancın önemi olduğunu söylemişti.
Bugünkü Amerikan yönetimi ve başındaki şahıs hakkında bir nebze fikir sahibi olan hiç kimse ortaya dökülen gerçeklerden dolayı şaşkınlık duymamıştır. Kazanmak için her şeyin mübah olduğuna inanan Mafya bağlantılı şirketlerle çalıştığı iş hayatında çok kez dolandırıcılık yapmış, hileli iflas ilan etmiş, muhtemelen Rus oligarklarının kara parasını akladığı ortaya çıkacak diye vergi beyannamelerini açıklamaktan kaçan bir müteahhitten bahsediyoruz. Böyle bir kişinin 2020 seçimlerindeki en güçlü olası rakibine çamur atmak istemesi ve bunun için makamının yetkilerini kötüye kullanması, gerçekler ortaya çıktıkça da bir yandan yalan söylemeyi sürdürürken diğer yandan kendisi aleyhinde ifade verenlere en bayağı şekilde saldırması, onların ahlakını sorgulaması ve yandaşlarına bunlara yönelik taciz yapmaları için cesaret vermesi de sürpriz değil.
Trump’ın Başkanlık döneminin Amerikan siyaset kurumunu, devlet işleyişini ciddi şekilde sarstığına, çürütmeye başladığına şüphe yok. Bir yanıyla göreve sadakatten, bir yanıyla kariyercilikten dolayı yakın zamana kadar yönetim içindeki devlet görevlilerinden ses çıkmamıştı. Ukrayna ile ilgili telefon konuşması üzerine ihbarı yapan ve CIA görevlisi olduğu bilinen ancak ismi açıklanmayan görevlinin bu adımıyla başlayan azil süreci nedeniyle görevlilerden bir kısmı konuşmaya başladı. Trump yönetiminin üst kademelerindekiler Başkan’ın emriyle Kongre soruşturmasına katılmıyorlar. Bu nedenle mahkemelerde bir mücadele başlaması ihtimali var.
Komisyona ifade vermeyi kabul eden görevlilerin hali-tavrı, duruşları, mesleki itibarları ve siyasi tarafgirlikten uzak konuşmaları kamuoyunu bir nebze etkilemiş gözüküyor. Ahlaki kriterlerin, kişisel özsaygının değer taşıdığı bir siyaset ortamında Trump’ın, kendisine yeterince yardımcı olmadığı için görevden aldığı ve ifade verdiği sırada bir tweet atarak hakaret ettiği, eski Kiev büyükelçisi Marie Yovanoviç’in söyledikleri ortalığı sarsardı. Benzer şekilde, maden işçisi fakir bir babanın kızıyken Amerikan eğitim sisteminin burs olanaklarından yararlanarak Harvard’da doktora yapan ve gene Yovanoviç gibi sonradan Amerikan vatandaşlığına geçen Ulusal Güvenlik Kurulu Ukrayna/Rusya uzmanı Fiona Hill’in dik duruşu, mesleğine ve yaptığı işe duyduğu saygı ile ifşa ettikleri azil sürecine konu olan meselede tartışılacak unsur bırakmazdı.
Sıkıntı, her türlü ahlaki kaygıyı ve asgari vatanseverlik/anayasaya saygı duygusunu çamaşır ipine asmış, kariyerleri açısından Trump’a göbekten bağlı Cumhuriyetçi Partili siyasetçilerin önlerinde sergilenen gerçekliği görmemek, çarpıtmak ve tartışmayı başka yöne çekmek için gösterdikleri gayretten kaynaklanıyor. Azil süreci, giderek faşizanlaşan Cumhuriyetçi partinin ülke çıkarları gibi ulvi bir amaçla hareket etme kapasitesini yitirdiğini, Amerikan demokrasisinin ve yasama organının itibarını ve işleyişini zedelemekten herhangi bir şekilde gocunmadığını anayasanın açıkça ihlali karşısında umursamaz bir tavır içinde olduklarını gösterdi.
Bu türden bir çürüme aslında Trump’ı dünyanın en güçlü siyasi mevkiine getiren genel atmosferi yansıtıyor. Çürüme yalnızca Kongre üyelerinin paraya ve lobicilere bağımlılıklarıyla sınırlı değil. Son kırk yıldır, belki de daha uzun bir süredir, ülkenin toplumsal, ekonomik, kültürel ve medya hayatına damga vuran seçkinlerin birbirilerini kollamalarıyla her şeyin yanlarına kaldığı bir kültürü yeniden üretmeleri sonucu ortaya çıkan bir çürüme bu. Yasal olan ancak etik açıdan kabul edilemeyecek pek çok olgu ya da gerçeğin üstü örtülmüş, seçkin şımarıklığı içinde geçiştirilmiş.
Bugün Trump’a en ağır şekilde hakaret edenlerin önemli bir bölümü onun davetlerine katılmış, ya da onu davetlerine çağırmışlar, televizyonlarına çıkarmışlar, gazetelerinde övücü haberlerini yapmışlardı. Melania ile evliliğinin düğün partisine gidebilmek için Clinton çiftinin programlarını değiştirmiş oldukları biliniyor. Başka bir örnek de hapishanede intihar ettiği söylenen tescilli pedofil Jeffrey Epstein’in (Trump bir zamanlar yakın arkadaş olduğu bu şahıs için “o biraz genç olanları sever” demişti) bir davada suçlu bulunduktan sonra bile yüksek sosyete tarafından kabul görmesi, davadan önce Harvard’a, sonrasında MIT gibi prestijli üniversitelere yaptığı bağışlarla kendisine itibar kazandırtabilmesiydi. Üniversite demişken Hollywood şöhretlerinin ve benzerlerinin çocuklarını prestijli üniversitelere sokmak için çevirdikleri dolaplar, verdikleri rüşvetler büyük isimli üniversitelerin bağış yapanlar ve mezunlar lehine öğrenci kabul politikaları de eşitlikçi etosun dibine dinamit yerleştiren davranışlardı.
Ukrayna meselesinde Trump’ın derdi, bu ülkenin en önemli enerji şirketi Burisma’da yönetim kurulu üyesi olan başkan yardımcısı Joe Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın bu işi nedeniyle usulsüzlük yaptığını, babasının bu konuda kendisine yardımcı olduğunu yaymaktı. Hunter Biden’ın bir usulsüzlüğü olmadığı gibi, babasının Ukrayna siyasetine müdahaleleri de meşru gerekçelere dayanıyordu. Ne var ki, yasaya uygun olanın etik olması gerekmiyor. Hunter Biden, Ukrayna gibi yolsuzluktan bitkin düşmüş bir ülkedeki en önemli enerji şirketinin yönetim kuruluna muhtemelen yöneticilik becerileri nedeniyle çağrılmamıştı. Tıpkı bir Çin şirketinin yönetim kuruluna girmesinde de asıl nedenin üstün vasıfları olmaması gibi. Yasalara aykırı bir şey yapmaması, konumunun etik olarak sorgulanmasına engel değil. Ya da Pentagon’da üst düzey görevlerde bulunduktan sonra mübadele işlerini yaptıkları büyük silah üreticisi şirketlerin yönetim kurullarına giren generaller gibi. Ki bunlardan birisi de Savunma Bakanlığı yaptıktan sonra General Dynamics şirketinde yönetim kuruluna giren, tiksinti duyduğu Başkan hakkında yazdığı kitapta dişe dokunur hiçbir eleştiri getirmeyen James Mattis idi.
Çürümenin yayılması bu türden yasal ama aslında etik sayılmayacak, seçkinlerin kendi dünyaları içinde idare ettikleri, mazur gördükleri, hatta teşvik ettikleri ahbap-çavuş ilişkileri, nüfuz oyunlarıyla mümkün oluyordu.
Trump’tan nefret eden Amerikan müesses nizamının tüm unsurları, onun temsil ettiği çürümede kendilerinin payını kabul edip değişmedikçe, toplumun alt kesimlerinden gelen öfkeli tepkinin hedefi olmaktan kurtulmaları mümkün olmayacaktır. Bunun bir sonucu da çok bağlı olduklarını söyledikleri liberal demokrasinin içten çürümesinin sürmesi ve belki de çöküşünün gerçekleşmesidir.