Sibel Yerdeniz

30 Nisan 2015

‘Ferman padişahın Taksim bizimdir’

1 Mayıs'ta evlerimizden sokağa çıkalım, mutlaka ama mutlaka Taksim’e doğru yola çıkalım

Engizisyon yargıcı: “Biz, zayıfları da koruruz. Günahkâr ve asidirler ama eninde sonunda boyun eğerler. O zaman bizi Tanrı gibi görürler, çünkü onlara dayanılmaz gelen özgürlüğe sahip çıkmaya, onlara hükmetmeye hazırız. Ah özgürlük onlar için ne korkunç bir yüktür. Ama biz onlara senin hizmetkârların olduğumuzu, onları senin adına yönettiğimizi söyleriz. Onları aldatırız... Biz de azap çekeriz, çünkü bu yalanı söylemeye mahkûmuz…”

            F. Dostoyevski – Karamazov Kardeşler

"Benim karşıma geçip hesap soramazsın. Sen de kimsin? Senin yerinde olmayı isteyen nice insan var bu ilçede. Beğenmiyorsan kapı orada!” diye bağırmıştı babama, çalıştığı madenin müdürü.

Babamın niyeti hesap sormak değildi oysa. Kendinden çok sonra işe alınan, daha düşük performanslı bir kaç kişiye neden 100TL zam yapılırken kendisine sadece 20TL yapıldığını öğrenmek istiyordu. Bütün derdi buydu, “Varsa bir hatam, kusurum bana da söyleyin bileyim,” demişti müdürüne.

Aldığı yanıttan sonra günlerce uyuyamadı. Hakkını aramak istiyordu ama kime gideceğini bilmiyordu. Şikayet ettiği takdirde başına gelebilecekleri de. Çalışanlarla yapılan sözde memnuniyet/şikayet anketinde kimliğini açıklamak zorunluydu ve mimlenmeyi göze alamıyordu. Olmadık bir zamanda, uyduruk gerekçelerle sırf bu yüzden işten çıkarılabileceğini biliyordu. İçi içini yese de haksızlığa katlanmak zorunda kaldı.

“Ama en zoruma giden, bu haksızlığa birlikte karşı çıkacağımız hiç kimsenin olmadığını görmekti çevremde. Herkes başını önünde eğdi, sustu ve işini yapmaya devam etti. Beni yalnız bıraktılar...” demişti, günler sonra kederle.

İşçileri sık sık, “Karşımızda sendika görmek istemiyoruz, bizi bunlarla uğraştırmayın, beğenmiyorsanız yeni iş yeri arayın kendinize,” diye tehdit eden kraldan çok kralcı müdürlerine tahammül etmek zorunda olan, bir gariban emekçiydi babam.

2013 yılında Suat Kılıç, "Bugün de 1 Mayıs tatili. Okullar bile tatil. Bu kadar tatili hak edecek ne yaptık?! Çalışın...” * diye mesaj attığı gün zaten çalışıyordu benim babam.

2014 1 Mayıs’ında da çalışıyordu. O bir türlü hak edemediği 100TL için vardiyaya kalmıştı.

O, babamın son işçi bayramıydı...”

Son kez 13 Mayıs 2014 sabahı girdiği ocaktan bir daha çıkamadı Bayram usta. Adı ‘Bayram’dı ya, hayat hiç bir zaman bayram olmamıştı ona. Yıllarca gece gündüz çalışmış ama adının anlamını bir türlü hak edememişti.

İktidarın bakanı ‘çalışın’ derken bir bakıma haklıydı. Her durumda çalışması gereken, hiç bir zaman tatili hak etmeyenler bu memleketin seçilmişleri değil, emekçileriydi.

Ölümsüzlerin saraylarına, makam arabalarına, koruma ordusuna, saltanatlarının dudak uçuklatan genel giderlerine para yetiştirebilmek için daha çok çalışması gerekiyordu bu halkın. Hep daha çok.

İşçiler çalışacaktı ki onlar ‘kalkınsın’.

Onca yıldan sonra adalet ve kalkınmanın şiarı; kârın ve kaynakların bölüşümünün kuralı gayet netti: Güçlü ve acımasız olan elde eder. İtaat eden nemalanır.

Geri kalan siz hepiniz: Çalışın!..

Yarın, 1 Mayıs İşçi Bayramı. Bayram usta 100TL artı yevmiyeyi hak edebilmek için maden ocağında vardiyaya kalamayacak çünkü artık yaşamıyor.

Ölen ölür... kalan sağlar: Çalışın!..

Üç kuruşluk maaşlarınız, bir türlü hak edemediğiniz zamlarınız, başınıza çöken ocaklarınız, ertelenen grev haklarınız, yasaklanan sokaklarınız, meydanlarınız, parklarınız... yağmalanan tüm kaynaklarınız için: Çalışın!

Bayram, tatil, demokrasi, hak, hukuk demeden çalışın ve bu zorbalığa alışın...

Ama eğer bir türlü alışamadıysanız; 1 Mayıs’ı gerçek bir işçi bayramı gibi el ele kol kola güle oynaya kutlamak için Taksim Meydanı’na çıkmakta ısrar edenlere; “Neden AKP hükümeti kendi yaptığı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı sürekli ihlal ediyor? 1 Mayıs ile ilgili açılan her davayı kaybetmelerine rağmen neden hukuksuz ve zorba tavrında ısrar ediyor? diye soranlara kulak verin.

DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin de aralarında olduğu 1 Mayıs Komitesi, üç gün önce yaptığı basın açıklamasında şöyle diyor:

Taksim’deki bu bariyerler, bu TOMA’lar yasadışıdır. Mahkeme kararlarına uymayarak bu ülkeyi yönetemezsiniz. Ülkeyi ateşe atarak saraylarınızı, saltanatınızı koruyamazsınız. Unutmayın ki körükle gittiğiniz her ateş sizi de yakar…

Buradan tüm İstanbul halkına suç duyurusunda bulunmak istiyoruz:

1 Mayıs günü yolların kesilmesi, toplu ulaşım araçlarının iptali, tüm kentin gaza boğulması gibi nedenlerle yaşanacak olası mağduriyetlerin sorumlusu mahkeme kararlarını hiçe sayan, her sene aynı suçu işlemekte ısrar edenlerdir.

Bu suça karşı çıkalım. Nice mücadeleler sonucu resmi tatil ilan edilen bir günü, silahlı adamların gölgesinde ev hapsinde geçirmeyi kabul etmeyelim...”

Biber Gazı Yasaklansın İnisiyatifi, önceki gün düzenlediği basın toplantısında “Taksim’i yasaklayarak gerilim ortamı yaratmak ve ülkeyi germek için tek bir makul gerekçeniz var mı?” diye soruyor ve ekliyor:

“Taksim Meydanı 1 Mayıs için hukuki olarak uygun, mimari olarak uygun, tarihsel olarak uygun, toplumsal barış ve yüzleşme için uygun, güvenlik için uygun, toplanmak için uygun, dağılmak için uygun. Binlerce biber gazı fişeğinin kullanılmasının, İstanbul’u kimyasal gazla boğmanın hukuki, insani ya da demokratik herhangi bir izahı yapılabilir mi?

İşçiler istiyor, işsizler istiyor, iş arayanlar istiyor, sendikalar istiyor, meslek odaları istiyor, kadınlar istiyor, gençler istiyor, muhalefet partileri istiyor İstanbul’daki yüz binler ve ülkedeki milyonlarca insan 1 Mayıs’ın İstanbul’da Taksim’de kutlanmasını istiyor.

İşçiler, birlik, mücadele ve dayanışma günlerini, bayramlarını Taksim’de ve biber gazı olmadan kutlamak istiyor. Önceki 1 Mayıs’larda olduğu gibi polis şiddeti yüzünden kimsenin zarar görmesini istemiyoruz…”

“Padişah ferman gönderdi, Taksim’i yasakladı. Biz de ‘Ferman padişahın Taksim bizimdir’ diye bir slogan belirledik,” diyor DİSK Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı.

Peki AKP iktidarı bütün bu talepler, tepkiler ve sağduyu çağrısı karşısında ne yapacak dersiniz?

Onların ne yapacağı çok iyi biliyoruz artık. Öğrendik.

Önemli olan bu zorba iktidar karşısında bizim ne yapacağımız?

Dostoyevski’nin ‘Büyük Engizisyon Yargıcı’ acımasız bir diyalektikle, aslında çoğu insan için ‘özgür irade’nin ürkütücü olduğunu söyler.

Oysa, insanlık için ürkütücü olan tek şey zorbaların karşısındaki yalnızlığıdır...

1 Mayıs Komitesi’nin ‘barışçıl’ çağrısına kulak verelim, dayanışmayı büyütelim, zorbalığın karşısında yalnız olmadığımızı; asla yalnız yürümeyeceğimizi bilelim:

“Evlerimizden sokağa çıkalım, mutlaka ama mutlaka Taksim’e doğru yola çıkalım. Engellendiğimiz her yerde tepkimizi gösterelim. 1 Mayıs günü, ellerimizde çiçekler, dilimizde türküler, işçilerle, emekçilerle, arkadaşlarımızla, dostlarımızla buluşmaya çıkalım.

 

Gelin tüm meşruluğumuzla, kitleselliğimizle, kararlılığımızla bu gayrimeşru zorbalığın karanlığına karşı ışık olalım:

 

1 Mayıs’ta hep beraber baharı yaşayalım ve yaşatalım…”


* 1 Mayıs 2013’de dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın attığı tweet

** 10. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali tanıtım filmi: İşimiz gücümüz yaşamak!

 

@SibelYerdeniz