Son yıllarda yapılan araştırmalar, CO2 salınım hızının ciddi oranda yükseldiğini ve dünya ikliminin yavaş yavaş değiştiğini ortaya koyuyor. Söz konusu artışa ileri derecede sanayileşmiş ülkelerin sebebiyet verdiği ve bu artışın neredeyse tamamen insan kaynaklı sebeplerden olduğu öne sürülüyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından 2018 yılında açıklanan “Küresel Isınma 1,5 Derece Özel Raporu”na göre, CO2 emisyonlarının 2030 yılında 2010’a göre %45 azaltılması ve 2050 yılına kadar net sıfır emisyona ulaşılması gerekiyor. Raporda 2015 yılında imzalanan Paris Anlaşması kapsamındaki mevcut taahhütlerin yeterli olmadığının ve dünyanın 1,5 derece hedefini tutturabilmesi için sadece 12 yılının kaldığının altı çiziliyor.
İşte bu olumsuzluklar ışığında, dünya liderleri, uzmanlar, aktivistler, bilim insanları, özel sektör ve kamu temsilcileri Polonya Katowice’de 2-15 Aralık 2018 tarihlerinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 24. Taraflar Toplantısı (COP24) için bir araya geldi.
COP24’ün temel amacı, 2016 yılında yürürlüğe giren Paris Anlaşması’nın pratikte nasıl uygulanacağına dair kural ve prosedürlerin kesinleştirilip, karara bağlanarak devreye alınmasıydı. Toplantıyı önemli kılan şey, o zamana kadarki en uzun süren iklim konferansı olmasının yanı sıra, 2018 yılının Paris Antlaşması’nı imzalayan ve hedef belirten ülkelerin hedeflerini yerine getirmeleri için sayılı günlerinin kalmış olmasıydı. İkon konulardan bir diğeri, 15 yaşındaki aktivist Greta Thunderber’in toplantıya katılmasıydı. İsveç’te yaşanan en sıcak yazın ardından, iklim değişikliğine dikkat çekmek amacıyla okul grevi başlatan Thunberg, toplantıda “Dünyayı kuralına göre oynayarak kurtaramayız. Çünkü kurallar değişmek zorunda. Bu yüzden, geleceğimizi önemsemeleri için dünya liderlerine yalvarmaya gelmedik.” diyerek tüm dünyadaki gençleri iklim için harekete geçmeye çağırdı.
Yeni bir iklim rejimi için somut öneriler
Fosil yakıtlara bağımlı kapitalizm iklim ve çevreye telafisi mümkün olmayan zararlar verirken, dünyada kurulu iklim düzeni gün geçtikçe sürdürülebilirliğini kaybediyor. Önümüzdeki 10 yıl iklim değişikliğinin etkilerini engellemek ve yeni bir iklim rejimi oluşturmak için hayati önem taşıyor. İklim değişikliği ile mücadelenin aciliyetinin ortaya konduğu COP24’te müzakereciler Paris Anlaşması’nı çok daha güçlü bir doküman haline getirerek, iklim değişikliğine karşı alınacak önlemler için bir kurallar kitabı (Rulebook) üzerinde anlaşmaya vardılar. Katowice Paketi olarak bilinen kurallar kitabı ülkelerin uyum, finansman, kapasite geliştirme, teknoloji transferi, küresel stok durumu gibi birçok konuda yönlendirmeleri içeriyor. Temel olarak, ülkelerin Ulusal Niyet Katkı Beyanları’nda (NDC) azaltım (Madde 4), iklim finansmanı raporlama (Madde 9), şeffaflık (Madde 13), küresel stok bildirimi (Madde 14), kayıp ve zararlar gibi konularda esneklik getiren kurallar üzerinde uzlaştıkları söylenebilir. Ülkeler aynı zamanda, 2020 yılına kadar Ulusal Niyet Katkı Beyanı (NDC) belgelerini yenilemek konusunda da anlaştılar. COP24’te elde edilen en olumlu sonuç, anlaşmaların içeriğine odaklanmaktan ziyade iklim rejimi için ülkeler ve yurttaşlar ile iş dünyası ve yatırımcılar arasındaki güveni tazelemesiydi.
Çin ikna edildi, Trump inat ediyor
Aslında toplantı öncesinde gözler dünyada en fazla sera gazı salınımı yapan iki ülke ABD ve Çin’deydi. Kömür ve diğer fosil kaynaklara bağımlılığıyla bilenen Çin’in emisyonlarını nasıl düşüreceği en çok merak edilen konulardan biriyken, toplantı sonunda ulusal sera gazı salınımları kayıtları ve verilerinin düzenli tutulması konusunda Çin, zengin ülkeler tarafından ikna edildi. Trump’ın kararıyla Paris İklim Antlaşması’ndan çekilen ABD ise fosil yakıt kullanımına devam edeceğini duyurmasının ardından sert bir protesto ile karşılaştı. Buna ek olarak Amerikan delegasyonu Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin 1,5 Derece Özel Raporunun oybirliği ile onaylanmasını engellemek için Rusya, Suudi Arabistan ve Kuveyt ile bir araya geldi. Dört petrol üreten ülke, küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamak için derhal harekete geçmeye çağıran rapora itiraz ettiler. COP24’te iklim kuşkuculuğunu tetikleyen bir diğer gelişme ise Brezilya’nın, önümüzdeki yılki görüşmelere ev sahipliği yapma teklifini geri çekmesi oldu.
Öte yandan merak edilen bir başka konu ise ABD’nin anlaşmadan çekilme kararının ardından doğan boşluğu kimin dolduracağı yönünde. Aslında Washington’un anlaşmadan çekilmesinden önce bile, pek çok iklimbilimci Paris Anlaşması’nın uygulanabilmesini kuşkuyla karşılıyordu. Fakat ABD içinde 16 eyalet ve bir bölgeyi kapsayan Birleşik Devletler İklim İttifakı düşük karbonlu ulaşım ve enerji sektörü kaynaklı emisyonların azaltımı için 1,4 milyar dolarlık bir bütçe ayırarak Trump’a karşı direniyor. ABD liderlik sorumluluklarını almadığı takdirde Çin’in devreye gireceği düşünülüyor. Bu durumun iklim momentumunu tehlikeye attığını savunanlar bulunurken, Çin’in küresel öneme sahip bir konuda liderlik becerilerini gösterme fırsatı bulduğunu düşünenler de mevcut.
Türkiye ve COP24
İklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olan Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, 1992 yılından itibaren çeşitli çalışmalarda yer alarak küresel iklim değişikliğiyle mücadelenin önemini kavramış gözüküyor. BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi çerçevesinde gelişmiş ülke listesinde olan tek ülke konumunda olan Türkiye, COP7’de EK-2 listesinden çıkarılarak gelişmekte olan ülkelere fon verme zorunluluğu olan ülkeler klasmanından sıyrıldı. Fakat Türkiye halen Çerçeve Sözleşme’de EK-1’de, yani gelişmiş ülke kategorisinde bulunduğu için, Yeşil İklim Fonu (GCF) ve Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) altındaki desteklerden yararlanamıyor. Bu desteklere ulaşamadığı için de Paris Anlaşması’nı onaylamıyor.
Türkiye’nin gelişmekte olan ülke statüsüne geçme, iklim değişikliği rejimi çerçevesindeki finansa erişime dair talepleri, COP24’te de çözüme kavuşmadı. Türkiye konferansa EK-1’den çıkma talebi ile gelmiş, bu talebe karşı Başkanlık, Avrupa Birliği adına Fransız Büyükelçi Brigitte Collet’i ikili görüşmeler ile sorunu çözüme kavuşturmak için görevlendirmişti. Collet konuşmasında, Türkiye’nin uzlaşmacı ve yapıcı tavrına dikkat çekerken, konsensüs için yeterli zamanın olmadığını söyledi. Buna ek olarak COP24’te konuşma yapan Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “IPPC’nin 1.5 Derece Raporu, iklim değişikliği eyleminin aciliyetini ortaya koyuyor” dedi.
İklim değişikliği, bir güvenlik sorunu
Toplantıda dikkat çeken bir başka gelişme Germanwatch, Küresel İklim Ağı-Avrupa ile New Climate Institute’un ortaklığında “İklim Değişikliği Performans Endeksi” raporunda Türkiye’nin 47. sıradan 50’inci sıraya gerileyerek kötü politikalar üreten ülkeler arasında yer almasıydı. Paris Anlaşması öncesinde verdiği ulusal iklim değişikliğiyle mücadele beyanı dahilinde artıştan azaltım sağlama gibi bir hedefi olan Türkiye, 2030 yılına kadar sera gazı salınımlarını mevcut düzeyinin iki katından fazla artırmayı hedefliyor. Ortaya konan bu taahhüt, Türkiye’nin emisyonları için bir tavan hedefi belirlemek yerine yüksek karbonlu, enerji yoğun, kömüre ve diğer fosil yakıtlara dayalı ekonomik büyümede ısrar edeceğini gösteriyor.
Türkiye anlaşmayı onaylamadığı takdirde müzakerelerde etkin rol oynama fırsatını da kaçıracak ve süreçte sadece bir gözlemci düzeyinde kalabilecek. Bu nedenle Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele konusunda benimsediği “bekle ve gör” politikasını terk edip iklim değişikliğini bir güvenlik sorunu olarak ele alması ve buna göre politika üretmesi bekleniyor. Türkiye’nin bir an önce Paris Anlaşması’na taraf olup, fosil yakıtlara dayalı enerji politikalarını değiştirmesi ve iklim mücadelesinde sorumluluk alan etkin bir aktör konumuna gelmesi gerekiyor. Böylelikle, halihazırda en büyük müşterilerinden olduğu çok taraflı kalkınma bankaları, uluslararası yatırım bankaları ve finansal kuruluşların iklim finansmanı kredi ve hibelerine de erişimi sağlamış olacaktır.