Seyfettin Gürsel

06 Haziran 2016

Çevre kirliliğinde ürkütücü gidişat

Endişe verici olan 2000 yılından itibaren artış hızında yavaşlama görülürken son yıllarda artışın ivme kazanmış olması

Ekonomide büyümeye, diğer ifadeyle gelir artışlarına fazlasıyla odaklanıyoruz. Hâlâ oldukça düşük bir gelir seviyesine sahip olduğumuzdan ve kişi başına gelirimiz Dolar cinsinden son yollarda yerinde saydığından bu odaklanma bir bakıma anlaşılabilir. Ama ekonomik büyümenin çevremize ödettiği bedele karşı duyarsızlığımızı meşrulaştırmaz. Mevcut iktidarın çevreye verilen zararı nasıl küçümsediğine sürekli şahit oluyoruz. Bu bağlamda yandaş medyanın da çevreye duyarlı olmasını beklemek abes olur. Ama ana akım, hatta muhalif medyada dahi, ses getiren yerel direnişlerinin dışında, çevre kirliliğini irdeleyen haber ve yorumlara pek rastlamıyoruz. Tek istisna Açık Radyo.

Bu duyarsızlığın bir örneğine geçen hafta şahit olduk. 2 Haziran Perşembe günü Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne özel “İstatistiklerle Çevre, 2014” başlıklı son yılların verilerini özetleyen bir bülten yayınladı. Takip ettiğim medyada bu yayına yönelik bir değerlendirmeye rastlamadım. Çevre uzmanı değilim ama bari ben durumun vahametine işaret eden rakamları paylaşayım istedim.

Durum hiç iç açıcı değil. Dünyamızı tehdit eden iklim değişikliğinin en önemli kaynağı olan ve ezici bölümü karbon dioksit (CO2) gazından oluşan sera gazı emisyonundan başlayalım. 1990 yılında 208 milyon ton sera gazı üretimimiz 2014 yılında iki kattan fazla artarak 468 milyon tona ulaşmış durumda. Ne var bunda biz kalkınan bir ülkeyiz diyebilirsiniz.

Ama endişe verici olan 2000 yılından itibaren artış hızında yavaşlama görülürken son yıllarda artışın ivme kazanmış olması. Yıllık kişi başı gelir artışının reel olarak yüzde 3,5 civarında olduğu 2000-2011 döneminde sera gazı salınımı da yüzde 3,5 kadar artıyordu. Kişi başı gelir artışının yüzde 2 civarına gerilediği 2012-2014 döneminde ise yıllık sera gazı emisyon artışı yüzde 4,5’e yükselmiş durumda.

Bu hızlanmanın ardında kuşkusuz elektrik üretiminde kömüre verilen önceliğin önemli payı var. Çevre dostu rüzgâr, güneş, termal kaynaklar yerine AKP iktidarı kömür santrallerine öncelik vermiş durumda. Önümüzdeki yıllarda 50 küsur kömür santralinin inşası AKP hükümetinin enerji programının belkemiğini teşkil ediyor.

Bu gidişle kişi başına gelir düzeyi bizden 4-5 kat yüksek olan ve bu nedenle halen kişi başı sera gazı emisyonu bizden yüksek olan ülkeleri 10 yıl içinde yakalamamız işten bile değil. 2014 itibariyle kişi başı sera gazı emsiyonumuz 6 tondu. Bizden en az 4 kat daha fazla kişi başı gelire sahip İsveç’te bu rakam 5,5 ton. Bunu geçelim. Nispeten yüksek emisyonlu Almanya’da 11, Fransa’da 7 ton civarı. Hesap ortada:  Kişi başı geliri en düşük ama kişi başı sera gazı emisyonu en yüksek Avrupa ülkesi olma yolunda hızla ilerliyoruz. Ne kadar övünsek azdır!

Sera gazı küresel ısınmaya ve havayı solunmaz hale getirirken “tehlikeli atık” tabir edilen atıklar da akarsularımızı ve denizlerimizi mahvediyor bizi de zehirliyor. Atık rakamları 2008’den itibaren mevcut. Ama büyük kirletici maden şirketleri 2010’dan itibaren istatistiklere dâhil edilmiş. Bu tarihte tehlikeli atık miktarı 3,4 milyon tonmuş. 2012’de 4,1 milyon tona yükselmiş. Sonra ne olduysa 2104’te 3,5 milyon tona düşmüş.

Bu çarpıcı iyileşme tehlikeli maden atıklarının 3,2 milyon tondan 2,4 milyon tona gerilemesinden kaynaklanıyor. İki yılda madencilerimiz ne kadar arıtma tesisi kurdular da bu iyileşmeyi sağladılar? Atık yönetimi harcamalarına bakıyorum, cari fiyatlarla artış 2010’dan 2012’ye yüzde 41, 2012’den 2014’e yüzde 44. Dikkate değer bir fark yok. Yetkililer bizi aydınlatarak şüphelerimizden kurtarırlarsa müteşekkir oluruz.

Bu bağlamda bir başka tuhaflığı da not etmeden geçemeyeceğim. Termik santraller en büyük hava kirleticisi olmakla birlikte tehlikeli atıkta son derece mütevazı bir paya sahipler. 2008’de tehlikeli atık miktarları 24 bin tondan ibaret. Milyon tonların yanında lafı bile olmaz. Ama ne hikmetse TÜİK 2010 yılında termik santrallerin tehlikeli atık miktarını vermiyor. Rakam “gizliymiş”. Yine ne hikmetse 2012’de gizlilik kalkıyor ve tehlikeli atık miktarı mucizevi bir şekilde 5 bin tona düşüyor. Bir yerde bir yanlışlık olmalı ama nerede kestiremiyorum.