İlk üç ayda yıllık GSYH artışı yüzde 4,8 çıkınca iktidar kanadında, yandaş medya ile iş çevrelerinde coşku ve özgüven adeta zirve yaptı. Bu ruh halini en veciz şekilde Limak Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Özdemir ifade etmiş: “İş dünyası olarak çok mutluyuz, çok sevindirici bir haber. Bu durum, hükümet istikrarının ortaya çıkardığı bir neticedir” diyor Nihat Özdemir.
Bu durumu yani oldukça yüksek büyümeyi gerçekte neyin ortaya çıkardığını, devam edip etmeyeceğini aşağıda ele alacağız. Ama önce teslim etmek gerekir ki ilk bakışta çarpıcı bir büyüme performansı ile karşı karşıyayız. Orta Vadeli Programı'nın 2016 için öngördüğü yüzde 4,5’luk büyümenin üzerine çıkılmış durumda. Konulan çıta ilk üç ayda aşıldığına göre gerisi mutlaka gelir beklentisi iktidar çevrelerinde yaygın. 2016 ekonomik büyüme oranının yüzde 5’i dahi aşacağı, Türkiye ekonomisinin gün geçtikçe daha iyiye gitmekte olduğu dile getiriliyor.
Kazın ayağı tam böyle değil. Bir kere, her üç aylık dönemde GSYH’nın bir yıl öncesi düzeyine kıyasla ne kadar arttığını izleyerek büyüme tartışacaksak - yüzde 4,8’lik büyüme oranı tam olarak böyle bir rakam- hemen belirtelim ki 2015’in son çeyreğinde yıllık büyüme oranı rekor kırarak yüzde 5,7’ye tırmanmıştı. Yıllık büyüme yüzde 4,8’e gerilediğine göre büyümede ivmenin son bulduğu dahi öne sürülebilir. Ama esas vurgulanması gereken nokta, her çeyrekte yıllık büyüme oranlarına bakarak ekonomik büyümede gidişatı kestiremeyeceğimizdir. Büyümede gidişatın şifreleri mevsim etkilerinden arındırılmış çeyrekten çeyreğe büyüme temposunda ve bu temponun ardındaki GSYH bileşenlerinin evriminde gizlidir.
Ekonomik büyüme bu açıdan değerlendirdiğinde başlıca gözlemleri ve saptamaları şöyle özetleyebiliriz: 2015’in son çeyreğinden 2016’ın ilk çeyreğine GSYH artışı yüzde 0,8. Bu olağanüstü bir büyüme sayılmaz üstelik sürpriz de değildir. Ama altının çizilmesi gereken esas olgu, yüzde 0,8 büyüme oranının 2014’ün üçüncü çeyreğinden bu yana, yani son 6 çeyrekte (1,5 yılda) gerçekleşen en düşük büyüme oranı olduğudur. Bu dönemde çeyrekten çeyreğe büyüme oranları yüzde 1,1-1,2 düzeyinde seyretmiştir.
Bu şu demektir: Bundan böyle çeyrekten çeyreğe GSYH artışları aşağı yukarı yüzde 0,8 düzeyinde devam ederse yıllık büyüme oranları da aşağıya yönelecek demektir. Tıpkı yüzde 5,7’den 4,8’e gerilediği gibi düşüş yıl boyu devam eder. Geleceği yer de yüzde 3,5 ile 4 arasıdır. Dünya Bankası, IMF, OECD gibi kuruluşların da tahminleri bu aralıkta yer alıyor. Son olarak OECD 2016 büyüme tahminini geçen hafta yüzde 3,9 olarak belirledi. Bu tahmine katılıyorum. Yılbaşında ben de büyüme oranını yüzde 4 tahmin etmiştim.
Bundan sonra çeyrekten çeyreğe GSYH artışlarının nasıl bir seyir izleyeceğini kestirebilmek için ise son dönemde büyümenin niteliğine yakından bakmak gerekiyor. Bir konuda tereddüt yok. Yüzde 0,8’lik GSYH artışına uzak ara en büyük katkıyı (1,9 puan) özel tüketim yaptı. Yüksek reel ücret artışları bağlamında bu beklenen bir gelişmeydi. İkinci katkı da yüzde 1,8 artan kamu harcamalarından geldi: 0,3 puan. Kamu harcamaları bu tempoyu sürdürecek mali alana sahip ama ücret artışlarının enflasyon erozyonuna maruz kamaları nedeniyle özel tüketimin bu tempoda artmaya devam etmesi beklenmiyor.
Öte yandan büyüme dinamiğinde iki önemli düş kırıklığı söz konusu. Özel yatırımlar çeyrekten çeyreğe yüzde 1,9 oranında azalarak büyüme oranını 0,4 puan aşağıya çekti. Sürekli dalgalanan özel yatırımlara toplamda baktığınızda son dört yılda büyümeye katkı yapamadıkları görülüyor. Çılgın proje radikal faiz indirimini ciddiye almazsak, yatırımları neyin canlandıracağı belli değil.
İkinci düş kırıklığı net ihracatın 0,9 puanlık negatif katkı yapmış olması. Mal ve hizmet ihracat yüzde 2,8’de kalırken ithalat yüzde 5,8 artmış. AB’ye ihracat artıyor olsa da Rus ve Irak pazarlarında baş aşağı gitmeye devam ediyor. Bu gidişatın görünür gelecekte düzeleceği de yok. Üretim yönünden büyümeye daha ilk çeyrekte yegâne negatif katkı yapan turizmdeki büyük çöküşün korkulandan daha beter olabileceğine dair işaretlerin çoğalmakta olduğunu da not edelim. Son alarak, ikinci çeyreğe ilişkin ilk önemli öncü gösterge olan sanayi üretiminin Nisan ayında yüzde 1,1 oranında gerileyerek geçen yılın düzeyine döndüğünü belirtelim.
Kısacası, yüzde 5’ler hayal ama Türkiye ekonomisi geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yüzde 4 civarında büyüyecek gibi duruyor. Ama bu nispeten yüksek büyüme onu uzun soluklu kılacak yatırım ve ihracat sayesinde değil özel tüketimle ayakta duruyor. Temelleri sağlam değil.