Fransızlarla çok dalga geçilmiştir.
Neden mi? Hitler kapıya dayandığında Paris'i savaşmadan teslim ettikleri için.
Kimilerine göre korkaklıktır bu.
Ben de ilk duyduğum ve okuduğum zaman aklımın bir kenarına yazdığım ve zihnimde kendimce sürekli tartıştığım konulardan olmuştur; Paris'in direnilmeden teslim edilme meselesi.
Gerçi ben, teslim olarak değil de içimi daha burkan bir hisle; Paris'in terk edilmesi gibi baktım bu konuya önceleri.
Ve fakat nasıl bakılırsa bakılsın, Fransız Devrimi ile monarşiyi yerle bir eden ve insan hakları, eşitlik, kardeşlik, laiklik gibi öne çıkan nitelikleri ile insanı (bireyi) neredeyse yok sayan bir çağı bitirip, daha hümanist yeni bir çağ başlatarak dünyayı değiştiren Fransızlar için korkak diyebilir miyiz?
Peki, nasıl okumalıyız bu terk edişi?
Şöyle; Fransızlar için başkentleri bir gururdur ve asla bir yıkıma uğramamalıdır.
Paris, Fransa'nın gururudur ve özgürlükleri pahasına, korunması gereken bir şehirdir diye okumalıyız.
Tıpkı, 104 yıl önce bir gün geri dönmek üzere işgal kuvvetlerine bırakılan İstanbul gibi... Ve pek tabii İzmir...
Mustafa Kemal Atatürk, günü geldiğinde yine aralarından geçip Anadolu'ya gideceği işgal kuvvetlerinin gemilerini İstanbul Boğazı'nda ilk gördüğünde söylediği gibi olmamış mıydı her şey: "Geldikleri gibi giderler."
Fransızların da Eyfel kulesi önünde kurmayları ve mimarı! ile poz veren Hitler'in fotoğrafına bakarken farklı bir şey düşündüklerini hiç sanmıyorum.
Evet evet, Hitler, Paris ona bırakıldığında mimarını alıp girmişti bu şehre ve şehrin tüm önemli kültürel ve sanatsal yapılarını onunla gezmişti.
Sizce ne düşünüyor olabilirdi o anlarda Adolf Hitler?
Salt, birinci dünya savaşında her anlamda aldıkları ağır mağlubiyetin ve büyük bedel ödeyerek imzaladıkları, onurlarını kıran, yıllarca utanç duymalarına neden olan ateşkes anlaşmasının intikamını almış olmanın gururunu mu yaşıyordu?
* * *
İlk işgal ettiği birkaç başkentten biri olan Prag şehri için de tarihi ve kültürel dokusuna, mimarisine kıyamadığı söylenir Hitler'in.
Ağır ve acımasız gelecek biliyorum ama söylemeliyim, sadece gaz odalarının önünde başlarına neyin geleceğini bilerek ya da bilmeyerek bekleyen çocukları ve annelerini düşünerek okuyun bir sonraki cümleyi; milyonlarca insanın en acımasız şekilde ölümüne zerre üzülmediğini bildiğimiz bu kaçık adamın, özellikle Paris şehrine olan ilgisine ne demeli, nasıl anlatmalı?
Ben, aşık olunan şehirlerin, en zalim düşmanların eline geçtiğinde bile nasıl bir ilgi ve belki de kıskançlıkla korunduğu üzerine oluşan hislerimi öne çıkarmaya çalışıyorum bu yazımda.
Nereye gelmek istediğimi şimdiden anlayanlar olduğunu da hissedebiliyorum.
* * *
Akrep Nalan'ın dillerden düşmeyen şarkısını hepimiz mutlaka mırıldanmışızdır. "Halikarnas'ta geçen yaz rastladım sana..." Bir dönemin en çok söylenen aşk şarkılarından birisiydi Halikarnas.
Marka vaadi mutluluk olan bu canım kasabanın, aşkla, sevdayla anılması yeni bir şey değil elbet.
Bodrum'a kasaba demeyi çok severiz biz. Bodrum'a kasaba dendiğini kimden işitirseniz, bilin ki onun size Bodrum için anlatacağı çok şey vardır.
Bana bakmayın, ben çoğu zaman kent veya şehir diye de söz ederim. Böyle söylerken de büyüsü bozulmaz Bodrum'un bilirim.
* * *
MUÇEP'in yani Muğla Çevre Platformu'nun Bodrum'da milyon milyon metrekare orman ve doğal karakteri korunacak diye tanımlı olan hazine arazilerinin keyfe keder tahsise ve satışa konu edileceğine ilişkin açıklamalarını daha önce yazmıştım ve takipteyim.
Ancak seçimler yaklaştıkça; bir de 'imar barışı' gelecek söylentileri arşa varmaya başlayınca, bizim kasabanın neredeyse tamamında koruma amaçlı imar planlarının yürürlükte olduğunu hatırlatmak istedim.
Ne mi demek koruma amaçlı imar planı?
Bedeli ne olursa olsun! NE YAP, NE ET MUTLAKA ONU KORU DEMEKTİR...
* * *
Bu canım kasabanın tarihi, kültürü, doğası, belleği, benliği, insanı ve gururu tehdit altında...
Halikarnas'ın gururu tehdit altında!
Vatan deyince illa da koca bir ülke akla gelmesin.
Vatan bazen Paris, bazen İstanbul, bazen İzmir ve bazen de sadece bir kasabadır.
Ve bir kasaba, koca bir vatandır!
İşte, bu ahval ve şerait içinde, düşünmeden ve sormadan edemiyorum:
Fransızların Paris'i sevdiğinden daha mı az seviyoruz Bodrum'u, ya da onlardan daha mı az gururluyuz?
Eyvallah.
Bu yazımı okurken, (nedeni ne olursa olsun) vatanından ayrılmak zorunda kalan ve Cezayirli bir Yahudi olan Enrico Macias'ın -ki gerçek adı Gaston Ghrenassia'dır- 'Adieu mon pays' (Elveda ülkem) şarkısını dinlemenizi öneririm.
Serdar Gündoğ kimdir? Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor. Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır. |