Biliyorum, bugün seçimlerle ilgili herkesin başı hayli kalabalıkken böyle bir başlığa ait bir yazı kimsenin dikkatini çekmeyecektir.
Açıkçası kafamda somut bir şekilde nasıl kelimelere dökeceğim kaygısıyla başladığım yazılarımda, yoğun bir enerji göçü oluyor bedenimden...
Okumakta olduğunuz satırlar, bir yanıyla, işte öyle bir yazı.
Köpeğimin (başka nasıl denir, ya da demeli?) kıvır kıvır tüylerini kestirdiğimizde o şeker kız, birden bir kuzuya dönüşmüş ve çok komik bir hâl almıştı.
Komikti evet ve bu halini dalgacı bakışlarla ona hissettiriyor olmalıydım ki bir anda önemli bir şey yapacağını fark ettirecek şekilde hareketlendi, karşımdaki koltuğa geçip bir güzel oturdu ve bir kabahat işlediğime beni ikna edene kadar gözlerini benden kaçırmadı.
Bakışlarını bana bu şekilde
Dikmeden önce;
Olanca bilmişliğini takındığını hissettim
Bu sırada;
Tam da karşı koltuğa geçip
Özenle kuruluşunu da izledim…
Bana bir insanın zavallılığını hatırlatırcasına bakıp durdu
Hiç kafasını çevirmedi
Gözlerini kaçırmadı
Kirpiklerini bile oynatmadı
Nefes bile aldığı şüpheli geldi bana
Sadece baktı…
Otağına kurulmuş sultan gibiydi
Güçlü ama zalim değil
Şefkatli ama affedecek gibi de değildi
Ondan başkalarına söz ederken
Benim diyordum…
O bunu fark etmiş gibi
Aramızdaki mülkiyet ilişkisini sorguluyor gibi bakıyordu bana…
Bu bakışlar
Günlerdir zihnimden gitmiyor…
Sonra
Ondan benim diye söz etmemeye karar verdim
O kendine aitti…
İlişkimizin
Ortak mülkiyeti böyle oluştu;
Artık
İstediği zaman o benim
İstediği zaman ben onundum…
Birkaç yıl oluyor ben bu dizeleri yazalı.
Evimizin Leyla'dan sonraki sahibi köpeğimizin, kendisinin benim için ne ifade ettiğini sorgularcasına gözlerini benden kaçırmadan gerçekleşen bu (ezici) bakışma; aramızda bir mülkiyet değil gönül ilişkisi olduğuna ben ikna olana kadar devam etti.
Benim mülkiyet şiirimin tüm hikâyesi bu, amma size bir soru:
Biz fanilerin yaşamı üzerine inşa ettiği mülk kavgası, en dindarından en inançsızına kadar erdem soslu riyakârlığın olağanlığı; bu olağanlığın en sağcısı ve en solcusuna kadar bulaşıcı vaziyeti, çağların en büyük hastalığı ve hatta salgını değil mi?
Konforlu bir esaretti aslında mülkiyet!
Altın bir kafeste yaşayan bir güvercin için o kafesin ne kadar anlamı varsa o kadar büyük bir esaretin parçası değil miyiz bizlerde?
Bir mortgage krizinin kelebek etkisinden daha başka bir şey demiyorum özünde ama dünyanın tüm mutsuzluğu - huzursuzluğu, mülkiyet (sahiplik) ideolojisinin bizi mutlu kılacağı üzerine bir tapınma - tepinmeden ibaret bir travma sanki.
Nasıl anlatsam; oyuncakların hepsiyle oynamak isteyen komşu çocuğunun diğer çocukların ağlamalarına aldırmadan kendi içinde yaşadığı ve çevresine yaşattığı mutsuzluk gibi bir şey bu...
Sahip olduğumuz ya da olmak istediğimiz şeylerin gerçekte ne gibi bir anlamı var, öğrenmeliyiz ve öğretmeliyiz de belki de.
Anlatamamış olabilirim, bir de şöyle ifade etsem; mesela bugün siz kime oy vereceksiniz ve ne için?
Mesela bu tercihte bir sahiplik ideolojisi mi yoksa bir gönül ilişkisi mi belirleyici olan?
Ne yazık, her şeyin sahibi olmak isteyen günümüz siyasası, ilk defa bu denli mahalle baskısı altına aldı bizleri (toplumu).
Demem o ki; maalesef hiçbir vaat, bir güvercine altın kafes inşa etmekten öte gelmedi bana.
Eyvallah.
Yazar ve okurun bir kahve içimi dertleşmesi kadardı sevgili Nükhet İpekçi İzet ile buluşmamız. Çok keyif aldığım bu sohbet üzerine yazmayı istediğim yazımı haftaya bu köşede bulacaksınız. Şu an okuduğunuz satırları, bir nevi o yazının önsözü gibi kabul buyurmanızı rica ederim.
Serdar Gündoğ kimdir? Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor. |