Yukarıdaki fotoğraf ve başlığa taşıdığım Deniz'e ait bu sözler, Türkiye'de devrim mücadelesine ait ne kazanıldı ve ne feda edildiyse o kadar net anlatıyor ki daha başka bir şey yazmaya gerek kalmadan bu yazı burada bitebilirdi aslında...
Bugün ya da mesela şu an; hayatınızın son gününe uyandığınızı bilseydiniz ne yapardınız?
Bu soru üzerinde bir süre düşünmenizi diliyorum sizden...
Biliyorum bir pazar yazısı için pek de keyifli bir soru değil. Her 5 Mayıs günü gelip çattığında, sayılı saatler kala o sona ya da sonsuzluğa giderken "Nasıl olur da hiç aldırmazmış gibiydiler" diye düşüncelere dalan birisiyim.
Onların da duymasını beklediğim korkuyu, bu duygularla yoğunlaştığım anlarda öyle hissediyorum ki...
Ve hâlâ korkuyorum bu vakitler, onlar (belki de kendim) için. Çünkü daha hayattalar mesela şu saatte, geceye daha çok var...
Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum edenlerden birileri belki durdurabilirdi ya; dilim de varmıyor hâlâ, "idamlarını" yani.
Çok mu cesurdular, çok mu inanıyorlardı o güzel günlere? Her şeyi görüp her şeyi duyup razı mı gelmiyorlardı yoksa?
Ah çocuk, hepi topu yirmi kişiyle devrim mi olurdu?
Hüseyin, bekletildiği yere doğru gelenler arasında tanıdık simaları seçmeye çalışıyordu, Deniz'in o gür sesiyle tüm mücadelelerini son kez haykırışını büyük bir gururla işitmiş olmalıydı ki avukatları Halit Çelenk ve Mükerrem Erdoğan'a: "Biz devrimciler, ölüme işte böyle gideriz" diyebilmişti, ilmik boynuna takılmadan bir üç-beş dakika önce.
İddianameyi reddeden Deniz, baştan kendilerini asmayı kafaya koymuşlara hadlerini bildirdiği konuşmasında: "Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum" derken onları bekleyen her şeyin arkadaşları gibi o da farkındaydı.
Yusuf, sehpaya yöneldiğinde, hastanede yatmakta olan kardeşini son tanış yüzler olan avukatlarına emanet etmişti bile.
Bazen farklı diyalog ve enstantanelerle gözümün önüne geliyor bu anlar, oradaymışım gibi ama orada olma ihtimalinin bile beni ne kadar korkuttuğunu bilerek...
Sevdilerse bir kızı çok güzel sevmişlerdir eminim ama ne var ki düşlerinden bize kalan; varsa yoksa halkların kardeşliği ve tam bağımsız bir ülke...
Bu adanmışlığa ülkenin sol yanı ne çok şey borçlu!
Türkiye'nin en uzun gecesidir 5 Mayıs'ı ertesi güne bağlayan gece, tüm yurt radyo başında kulak kesilir, bir umut...
Can baba desen o da başka bir şehirde mahpusta. Yataklık etmiş ki zaar alınmıştır koğuşundan çiçeği ve o da içini döker amansız bekleyişe "Sardunya'ya ağıt" şiirinde:
Canların gözleri yaşta
Aklı idamlık yoldaşta
Yeşil ölümle dalaşta
Sabahleyin saat beşte...
Eyvallah.
Serdar Gündoğ kimdir? Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi. Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı. 2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor. |