27 Mayıs askeri darbesinden haberdar olduğu halde önlem almadığı yolunda suçlamalara muhatap olan Şemi Ergin, Yassıada hukuk garabetinde savunmasını yaparken
Yerel seçimler bitti ama tartışmalar devam ediyor. Televizyon kanallarında, özellikle de kendine muhalif diyen kanallarda CHP iliğine kemiğine kadar soyulup masalara yatırılıyor, yeniden giydirilip, yeniden soyulup adeta gelecekteki seçim stratejileri meslektaşlarımız tarafından belirleniyor. Hakkını yemeyelim, AK Parti de konuşuluyor, parti içindeki içindeki huzursuzlukların nereye gidebileceği üzerine konuşuluyor, Erdoğan’ın geleceği değil ama partide kimlere fatura kesileceği tahminleri yapılıyor. Geçmişe bakıldığında sadece sosyal demokrat partilerin başkanlarının parti içi yarışlarda düşürüldüğü, sağ parti başkanlarının kendileri bırakana ya da vefat edene kadar koltuklarını bırakmadıkları düşünülürse aslında çok da şaşırtıcı değil bu durum.
Bilalciler, Soylucular, Albayrakçılar, bunların alt grupları olarak Pelikancılar, şimdilerde liberaller ve daha pek çok grubun olduğu bilinen AK Parti’den Erdoğan dışında hiç kimsenin sesinin çıkamayacağının bilinmesi kuşkusuz tartışmayı da gereksiz kılıyor bir yerde. Ama çok partili hayata geçilmesinden bu yana yağmasa da gürleyen sağ partilerin iç muhalefeti de hep oldu.
Mesela Demokrat Parti’de 1954 seçimlerinden hemen sonra durumdan rahatsız muhaliflerin bir araya gelerek oluşturduğu Yaylacılar grubu. Partinin yaklaşık dörtte birini oluşturan bu gruba neden Yaylacılar dendiği konusunda farklı rivayetler var. Dönemin mizah dergilerine de konu olan Yaylacılar’ın bu ismi almaları konusunda bir yorum şöyle:
“Menderes bir gün mecliste bir mebusa ‘arkadaş sen dağa çık’ demesinden sonra yerleşmiş olacak. Bu Yaylacıların ovayı beğenmeyip, çok yükseği de tercih etmeyerek ikisinin ortasına oturdukları ortada…”
Atatürk Ansiklopedisi’nin Şemi Ergin maddesine göre ise muhalifler bu ise Fransız Devrimi’nden sonra kurulan Konvansiyon Meclisi’nde salonun arka kısmında oturan temsilcilerin Montanyar (Dağlılar) olarak adlandırılmasından esinlenerek DP Melis Grubu’nda salonun arka kısmında oturdukları için bu ismi almışlardı.
Konunun bir başka önemi de o güne kadar hangi parti olursa olsun, muhalif gruplar kaç kişiden oluştuklarına bağlı olarak, Otuz beşler, Atmış birler, Kırk ikiler gibi rakamla ya da elebaşlarının adlarıyla ifade edilirken, Yaylacılarla daha kapsayıcı isimler alma yeniliğini getirmeleri bence. Merkezciler, Göbekçiler, Yenilikçiler…
Geçen hafta Demokrat Parti’de başlayıp sonra bütün partilerde kullanılmaya çalışılan Sarol formülünü yazmıştım. Yaylacılar’ın Menderes-Bayar yönetimine kadar o kadar ateşli itirazlarla girip sadece üç bakanın kellesini alarak çıktıkları grup toplantısından sonra ikinci büyük yenilgileri ise 1958’de DP’nin Meclis Başkan adayının belirlendiği DP Meclis Grubu toplantısı olur. Yaylacılar, ılımlı bir kişi olarak gördükleri Şemi Ergin’i aday gösterir. Menderes ise DP iktidarı boyunca olduğu gibi Refik Koraltan’ı...
31 Ekim’de yapılacak olan seçimden önce Menderes, sonra da Mükerrem Sarol, Ergin’le adaylıktan çekilmesi için görüşür ve olumlu cevap alırlar. Ancak seçim günü Ergin, çekilmediğini açıklayarak salona girer. Kuşkusuz bu iki hal de muhalifler üzerinde etkili olur ama seçim tam da tek parti döneminin taktikleriyle yapılır.
Ergin’e oy vermek, Menderes’e karşı çıkmak anlamına gelecektir. Muhalif olmak başka şey, lidere karşı çıkmak ayrı şey! Seçimlerin gizli oyla yapılması istense de talep kabul edilmez. 90 milletvekilinin katılmadığı seçimde Koraltan, Ergin’e karşı sadece 17 oyla seçimi kazanabilir. O günlerde oylamanın gizli yapılması halinde Ergin’in seçimi mutlaka kazanacağı söylenir.
Yaylacılar’la ilgili en ciddi yorum Metin Toker’den:
“Bunlar şiddet yolunu tutmuş bulunan hükümetin muhalifleridir. Gidişin iyiye doğru olmadığını bunlar fark etmişler ve söylemişlerdir. Ama hiçbir zaman sonuna kadar direnememişler, radikal çareyi görmemişler, görenleri de ciddi harekete geçirememişlerdir. Üstelik Yaylacılar sadece samimi milletvekillerinden kalmamış, bakanlık peşinde koşan birçok açıkgöz bu sıfatı kendileri için tramplen saymışlardır.”
Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!
Şengün Kılıç kimdir? Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı'na devam etti. 1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Biz ve Onlar/Türkiye'de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP'li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı. |