Tuhaf Bir Miras Hikâyesi yönetmenlik açısından içinde pek çok iddiayı barındıran sıra dışı sahnelemesiyle dikkat çeken bir oyun. Yelda Baskın, özellikle 'Seni Seviyorum Türkiye' oyunun uluslararası başarısından sonra oyunculuğunun yanı sıra yönetmenliğiyle de ilgi ve hayranlık uyandırmıştı. Haliyle yeni oyununda nasıl bir dünya inşa edeceği merakla bekleniyordu ve yönetmen bir öncekiyle hiç ilgisi olmayan yeniliklerle seyircinin karşısına çıktı. Kısacası Tuhaf Bir Miras hikâyesi, Baskın'ın her oyunda tiyatronun imkanlarını, sınırlarını ve ezberlerini sınayacağını müjdeledi.
Yönetmenin metni uyarlarken günün dertlerini içeriğe yedirmesi, alan derinliği yaratmadaki büyüleyici ustalığı, oyunculara performans şansı verirkenki riskli bonkörlüğü ve yapıyı söküp tekrar inşa ederek enjekte ettiği alt mesajları kafa karışıklığı yaratacak kadar bol zenginlik sunuyor. Haliyle 'tuhaf' bir etki yaratıyor çünkü metni seyirciye sabit bir mesafede değil farklı ölçeklerde yakınlaştırıp uzaklaştırması içeriğin formda vücut bulmasını sağlıyor. Yelda Baskın yönetmen olarak klişe ve garanti olana sırtını yaslamak yerine geleneksel ile deneysel olanı harmanlıyor sanki. Dolayısıyla bu tuhaf ve güçlü etkiyi kendisine sormaktan başka çare kalmıyor. Buyurunuz!
Yelda Baskın
- Kapatılan tiyatro salonlarının derdini tiyatroda anlatan Tuhaf Bir Miras Hikâyesi'nin temel meselesini kısaca anlatır mısınız?
Tuhaf Bir Miras Hikâyesi; bugün, bu ülkede, yaşadıkları zorluklara rağmen hayata mizahi yönden bakmaya çalışan, o güne dek tiyatroyla seyirci olmak dışında bir ilişkisi olmayan 5 kadının, kendilerine miras kalan bir tiyatroyu yeniden çalıştırmak için verdikleri var olma mücadelesine odaklanıyor. Heyecan vericiydi benim için çünkü tiyatroyla bağımı kurduğum ilk ana geri götürdü beni bu oyun, ilk buluşmaya. Oyun kavramı zaten dönüp dönüp baktığım üzerine düşünmekten soru sormaktan vazgeçmediğim bir alan. Mekanın canlanan hafızası; geçmişten gelen bir ses, bir müzikalin şarkısı ya da klasik bir eserin sahne gerçekliğini yeniden yaratması bu çerçevede oyun kavramına ve birlikte gülmenin anlamına dair düşünmek önemliydi ve yok olan ya da yok olmak üzere olan tiyatro binalarına ve politikalarına dair seyircilerin rolü üzerine "Tiyatro sadece tiyatrocuların mıdır?" sorusu bırakmak istemediğimiz güçlü noktalardı.
- Tiyatroda tiyatro salonlarının sorunları anlatılırken oyuncular farklı tarzlarda 'oyunculuk' yaptıklarını ilan eden performanslar sunuyorlar. Üst-kurmaca (meta-narrative) teknik olarak neden tercih edildi? Farklı formdaki oyunculukları bir araya getirdiniz mi? Biz mi yanlış anladık?
Hayır böyle bir çabamız olmadı. Bunu daha önce de duydum ama. Sanırım bu oyun için ben bu şekilde tanımlamazdım. Oyuna baktığımda birbirine benzemeyen 5 kadın görüyorum. 5 iyi oyuncu. Sahnede rahat hareket etmeleri onları insan kılıyor gözümde. Ama elbette her oyunun ya da tasarımın farklı bir ihtiyacı vardır. Örneğin "Seni Seviyorum Türkiye" de biraz daha farklı bir çalışma yapmıştım oyuncularla.
- Sahnedeki alan derinliği gerçekten büyülüyor ve metni de kendi içinde derinleştirmeye hizmet ederken aniden tek boyutlu daraltmalar yapılıyor. Neden?
Tuhaf Bir Miras Hikâyesi uyarlama bir oyun biliyorsun. Metnin orijinalinin de oyunun sahnede rahat hareket etmesi ve dramaturjik açıdan odaklanmak istediğim hikâyeyi hayal ettiğim biçimde sahneleyebilmek için uyarlama yapma gereği duydum. Kendime alan açmak zorundaydım. Provanın ilk gününden itibaren oyunu Müşfik Kenter Sahnesi'ne (ki çok büyük bir sahne) yerleştirmek beni heyecanlandırdı. Üstelik biliyordum çok riskli bir tercihti. Fakat oyunu mekana yerleştirirken kendi uzamı yaratmak ve metnin/içeriğinin de bu yeni gerçeklikte işlemesini sağlamanın peşindeydim. Böylece oyun içeriğine de hizmet edecek şekilde, "boşluğa" mekanın hafızası, mekan bilgisi ve çıplak bir tiyatro mimarisi içine yerleşmiş oldu. Ama elbette ki uyarlamanın verdiğin esnekliklere rağmen tutmak zorunda olduğum ilişkiler ağı ve diyaloglar her zaman senin de bahsettiğin alan derinliğine yerleşemiyor. Benim için çok önemli bir tercih ve deneyimdi; bu büyük sahneye yerleşmek ve güldürü unsuru fazla olan bir oyunu farklı bir alan derinliğinde işletmek. Hakkında çok düşündüğüm ve düşünmeye devam edeceğim bu konu hakkındaki bu harika soru için teşekkür ederim. Yerleşme fikrini çok seviyorum tiyatroda. Oyunu kurarken yerleşme ve atmosferini yaratma ya da akvaryum kurma diye de tanımlıyorum.
Tiyatroyu kız kardeşlik mi kurtaracak? Oyun böyle bir şey söylüyor mu, ben mi uydurdum?
Ne mutluluk bunu duymak! Gerçi kurtarır mı bilmiyorum ama değiştireceği kesin. Üstelik sadece tiyatroyu değil, dünyayı… Evet, buna yürekten inanıyorum. Aslında birlikte yapılan her eylem değişimi ve kurtuluşu vaat ediyor.
Tuhaf Bir Miras Hikâyesi'ne göre bize nasıl bir tiyatro mirası kaldı? Enkaz mı?
Bize yanmış, yok edilip atıl bırakılmak istenen bir tiyatro miras kaldı. Bu bir gerçek. Fakat sadece bunu dersem haksızlık etmiş olurum. Ustalarıma, hocalarıma, meslektaşlarıma geçmişte ve bugün salonları dolduran bütün seyircilere… Şan Tiyatrosu, Karaca Tiyatrosu, Tepebaşı Dram Sahnesi, Gedikpaşa Tiyatrosu, AKM, Taksim Sahnesi farklı zaman aralıklarında ve farklı nedenlerden dolayı şu anda varlığını sürdüremeyen İstanbul'un anıtsal tiyatro yapılarından birkaçı. Tarih ve yaşananlar gösteriyor ki bu ülkede -partiler üstü- berbat bir sanat politikamız var. Fakat buna karşın üretmekten vazgeçmemiş ustalarımız da var. Biz şimdiki nesil elbette bugün ottan bitmedik. Ustalarımız geçmişte verdikleri emeklerin ve çalışmalarının ürünüyüz. Ülke de bu konuda iyi ve sistemli bir değişim görülmedi. Ama onlar gibi biz de biliyoruz artık şartlar ne olursa olsun üretmek zorundayız. Ve diyoruz ki köstek olmasınlar da biz çalışır yaparız. Yani bize kalan miras korkunç bir yok etme çabasına karşı üretmeye/seyretmeye devam eden, içinde insan gücü, arzusu, hayali barındıran bir tiyatro… her zaman umut verici. Bu oyunun prova sürecinde arşivleri çalışırken sık sık şunu hayal ediyordum; geçmişteki o kapı baca kıran oyunların bitmeye yakın son 15 dakikasını. Son 15 dakika! Hani artık seyirci ve oyuncu birbirine hiç yabancı değildir. Hani sorgusuz birlikte rüya görülüyordur. Seyirci ve oyuncuların oyun evrenindeki o son 15 dakikası... Sanırım pek tarif edemeyeceğim bir his. Oyuncu da olduğumdan... Çok taraflı!
- 'Bu sezon Tuhaf Bir Miras Hikâyesi yapılmalıdır' dedirten iklimden bahseder misiniz?
Yaşadığımız döneme dair çok fazla gerçeklik barındırıyor içinde. Bu nedenle bugün böyle bir oyun izlemek, yapmak oldukça samimi bir tutum.
- Bakırköy Belediye Tiyatroları çölde vaha misali günün sorunlarını sahneye nitelikli bir netlikle taşımayı hep bir adım önde başarıyor. İyi ki böyle elbette ve siz ne yapıyorsunuz da oluyor?
Çok teşekkür ederiz. Sanırım yapılan oyunların, hikâyelerin bu topraklardaki karşılığını arayışına çıkmak, yolcuğu kendine doğru yapmayı beraberinde getiriyor. Güncel olanın sahnede hızla yerini alması önemli. Böylece sokaktan, seyirciden, kendinden uzağa düşmüyorsun. Seyirci de hemen karşılığını veriyor oyunlara sahip çıkarak.
Tuhaf olmasa nasıl bir tiyatro miras kalsın isterdiniz?
Harika bir soru daha ve cevabı benim için zor. Soru sormaktan ve denemekten kaçınmayan bir tiyatro. Eleştiri kavramının üretim için kıymeti ve eylemi üzerine düşünen. Geleneği olan fakat yıkılıp yeniden yeniden inşa edilebilen...
- Dekor ve kostümleri bu kadar işlevsel kullanan yönetmen azdır. Bu tekniği her metin için geçerli görüyor musunuz?
Evet bu bir anlayış ve hayalleniş meselesi. Seni Seviyorum Türkiye'de de böyleydi. D Blok Daire:7 de... Ve yönettiğim diğer oyunlarda da... Sahne üzerinde kullanmayacağım hiçbir şey istemiyorum. Az ile çok olanı aramayı seviyorum. Gözüm bunu arıyor. Hissim bunu çağırıyor. Üstelik atmosfer yaratmakta, tiyatro büyülü ve zengin bir alan. " Boşluk", işte ben tam da oralarda dolaşmayı seviyorum. Doğada da böyle işlevsiz hiçbir şey yok. Bence her metin için uygulanabilir elbette. Nasıl hayal edip istediğinize bağlı. O dünyayı kurarken milyonlarca olasılık var. Tıpkı hayattaki gibi.