Sultan Komut’un öykü kitabı Öte sadece öykü kitabı değil de sıkı sıkıya birbirine tutturulmayan bir büyük anlatı aslında. Ya da galiba, hani yani, sanki, gibi gibi, belki… Bu abartılı tanımlama elbette bir tanımlamama içeriyor ancak öykülerin kendi etkileyici içerikleri bir yana gizli bir harita, sırlı bir alt roman ve/ya şifreli bir kolaj çağrışımları nedeniyle etkisi büyüyor, derinleşiyor, başkalaşıyor. Seslerin, sözlerin, kurgunun, duygu ve düşüncenin birbirinin benzeri hatta çoğu zaman kopyasına dönüştüğü bir zamanda Öte farklı bir kitap.
Öte 13 farklı öyküden içeren ve öykülerin ikinci yarısından itibaren karakterler, mekanlar ve olayların yer yer kesiştiği ve aslında bir yap-bozun parçalarından tam ve bütünlüklü bir anlatının oluştuğu bir büyük metin aslında. Öykülerin bağlantılı ve biri diğerinin açıklaması, diğeri ötekinin sorgulaması, önceki baştakinin yalanlaması vb şeklinde ilerlediğinden emin kılınıyor okuyucu. Ancak ne olduğunun tam anlaşılmasına yazar izin vermiyor dolayısıyla başa dönme ve tekrar okuma ihtiyacı hissettiriyor kitap. Çünkü Komut duygu ve düşüncelerden çok sezgilere sırtını yaslıyor.
Pek çok sert duygu ve düşünceyi imalarla okuyucuya bırakan yazar feminizm konusunda kendisini hiç saklamıyor. Eril dille açıktan dalga geçiyor, erkin çapsız dayatmalarını elinin tersiyle itiyor, acındırmıyor acıyor. Gaddar, öfkeli, yasakçı bir baba yerine seven, sayan ve destek veren kurgu bir babayla asıl olanı tersyüz ediyor. Örneğin Pire adlı öyküsünde evlenmektense ölmeyi tercih eden ve olası kasvetli cenazesini hayal eden karakter, babasını kurtarıcı ilan ediyor;
“Bir de kırmızı bir eşarp ile beyaz bir duvak koyacaklar tabutumun üzerine. Hayattaki en büyük kaybım gelin olamadan ölmekmişçesine tabutumda bir duvakla götürüleceğim mezarlığa. Annem arkamdan ağıt yakacak hısım akraba işkillenmesin diye. ‘Ah yavrummmm, duvağıyla götürdüler mezaraaaaa.’ … Bir not yazsam babama, duvak istemiyorum tabutumun üzerinde, desem.”
Kendisini tek anlayacak olan kişinin babası olması ve gel gör ki bu babanın da ölü olması olanı değil hayali kurulan bir baba ihtiyacını açığa çıkarıyor. Komut klasik feminist söylemde kadının aczini anlatmak için erkeğin zulmünü anlatmak yerine birbirine düşman değilse de uzak kalan kadınlar dünyasının üzerine eğiliyor. Örneğin Alarm öyküsünde elinde tek bir kırmızı gülle eve giren kocasını görünce büyük bir duygusal dalgalanma yaşayan karakter gülü belediyenin kadınlar gününü kutlamak üzere dağıttığını söyleyince kocasını değil kocasını yetiştiren anneyi suçluyor. Çiçek almayan, almayı aklının köşesinden dahi geçirmeyen erkeği değil, çiçek alacak erkek yetiştirmeyen kadını suçlayarak şaşırtıyor. Kadın kadının kurdudur gibi bir teze sırtını dayadığından değil kadının cismen ve ruhen nasıl yalnız kılındığını anlatmak için bu yolu seçiyor Komut.
Kısacası kurgusu ve içeriğiyle Öte’nin ötelenmemeyi fazlasıyla hak ediyor.