Çarpışma dizisi konusu, kadrosu, temposu, görsel dokusu ve en çokta Kıvanç Tatlıtuğ ile Perşembe akşamları milyonlarca genç/yaşlı, güzel/çirkin, modern/muhafazakar, iyi/kötü ayırt etmeden kadınların kalbine çarpıyor. Başkasının dilinde magandalık, maçoluk, kıroluk vs ile yerden yere vurulabilecek söylemler Kıvanç yapınca ilahi bir estetikle hikmetinden sual olunmaz bir mucizeye dönüşüyor.
Sinema ve uzantısı televizyon mecra olarak haz verici seyir arzusunu Kıvanç aracılığıyla öyle şiddetli tatmin ediyor ki seyirci ekranın hem efendisi hem kölesine dönüşüyor. Ekranın ayna işleviyle kişi kendini ve bastırılmış arzularını karakterler aracılığıyla tatmin etme şansını buluyor. Kahraman Kıvanç olunca içgüdüsel ihtiyaçlar ve dürtülerin enerji kaynağı olan id şahlanıyor çok şükür. İdin temsil ettiği bedenin cinsel arzuları ve saldırganlık gibi şiddet eğilimleri yani en ilkel dürtüler Kıvançizmle yasallaşıyor. Kısacası Kıvanç cinsellik ve şiddet öğelerini neredeyse kutsallaştırıyor ve seyircinin tüm yasaklı, ayıplı dürtülerini aklıyor. Aşk tanrısı Eros ve savaş tanrısı Ares birleşiyor ve sonuç Kıvanç oluyor.
Öyle bir oynuyor ki toplumsal cinsiyetin zehirli dili bu seferlik ne dendiğinden çok görselin gücüne teslim olunuyor. Yapımcılar durumun farkında olduğundan Kıvanç’ın bedenini döne döne sıklıkla gösteriyorlar örneğin durup dururken boş statta üstünü çıkartıp hoplatıp zıplatıyorlar. Efsaneleri inceleyen bilime mitoloji deniliyorsa yeni estetik tanrısına da Kıvanç deniyor. Adeta tarih öncesi güçler yeni bir mitolojik Tanrı olarak ekrandan evlere giriyor. Estetik oranla ölçülüp biçilerek yapılan ve dünyanın en şahane müzelerini dolduran tüm erkek heykellerine kan geliyor, can geliyor ve hepsi toplanıp Kıvanç oluyor.
Ha tabii bu kadarı da ayıp oluyor çünkü ortada bir dizi var ve sadece Kıvanç’ın konuşulması haksız bir değerlendirme yapıldığı çıkarımını doğruluyor fakat star aurasına aşırı maruz kalanlarda akıl fikir de kalmıyor işte. Özellikle sinirlendiği ve çok üzülüp ağladığı sahnelerde tüm haksızlığa uğrayan güçlü tanrılar ve zavallı halklar ağlıyor sanki! Tanrıların ve halkların gazabından korkulması gerektiğini de cümle alem biliyor elbette. Ölümün kıyısında dolaşan ve sadece eski sevgilisinin acısına merhem olmak için yaşayan asabi, deli ama adaletli bir kahraman olarak esiyor, gürlüyor, patlıyor ve yağıyor gürül gürül. Onun kendi intikamını mutlaka alacağı ve dolayısıyla tüm seyircinin şu dünyadaki yenilgilerini zafere dönüştüreceği da alttan alta gayet iyi biliniyor. İnsan bedeninin araçsallaştığı tüketim kültüründe kendini inşa etmenin yolu bedene döndüğünden en estetize vücuda sahip Kıvanç’a toplumsal cinsiyetin en fiyakalı sözleri söyletilince sonuç Perşembe akşamları narkoz etkisi yaratan bir çarpışma oluyor. İşte buna da Kıvançizm deniyor.