Şenay Tanrıvermiş

10 Ekim 2014

Marie Claire ve Elle, bu tarzınız cool/kul değil!

Gerçi Dünya’da çok sayıda ülkede okunan kadın ve moda dergisi Elle‘den sonra, Avustralya’nın moda dergisi Marie Claire de Rojava’da IŞİD’e karşı savaşan Kadın Savunma Birlikleri’ni (YPJ) haberleştirdi ama hiç tarz değildi

Televizyonlarda her gün çeşitli programlarla halkımız baştan yaratılıyor, yeniden icat ediliyor, stilinin ne olduğunun bulunması için milyonlarca püf noktası anlatılıyor ve çok gizli moda sırları topluma bağışlanıyor. Fakat ne yazık ki tarz olamayan vatandaşlardan bir türlü tam anlamıyla kurtulma noktasına henüz gelinemedi. Oysa herkes star, kahraman, ünlü olmalıdır günümüzde ve Allah’tan reality showlar var! Reality showlarda da aynen roman, öykü, sinema filmi veya dizilerdekiyle benzer bir şekilde kahramanın büyük değişim hikayesi izlenir. Başına olmadık işler gelir, ne belalar atlatılır, milyon çeşit haksızlığa dayanılır, isyan edilir ve eninde sonunda karakter başladığı noktadan finale geldiğinde mutlaka kazanır, artık çok daha iyi, doğru, akıllı ve başarılı biri olmuştur. Moda programlarında da yarışmacı perişan, çirkin, demode, uyumsuz kısacası çirkin gelir, saçından tırnağına yenilenir ve Kezban, Madonna olur.

‘Bu Tarz Benim’ adlı moda yarışması da böyle bir program. Nur Yerlitaş, İvana Sert, Uğurkan Erez ve Kemal Doğulu eşliğinde yarışmacılar giyim kuşamlarına göre sorgulanıyorlar, sonuçta eleniyorlar veya ‘tarzsın’ denilerek devam ediliyor. Jürinin Türkçesi değişik ama zaten önemli olan bilgi değil görüntü! Atılmamak, kovulmamak, kabul görmek ve adam yerine konmak isteniyorsa tarz olunması gerektiği bin tane benzer söylemle dayatılıyor resmen. Henüz yasası çıkmayan bu ilahi amaca göre şık olmak yetmez, illa ki konseptine göre tarz olunmalıdır.

Kıyafetler bedeninizi daha seksi ve kusursuz göstermeli, dikkat çekmeli ancak göze batmamalı ve kesinlikle son dakika modasına uygun püsküller, pullar, tüller, tüyler, taşlar ve topuklardan bir doz barındırmalıdır ve tabi ki aşırı doz ölüm riski içerir. Mevsime göre kaşlarınıza şekil vermediyseniz, çorabınızın tonu kirpiğinizle uyum içinde değilse, dudak kaleminizin rengiyle ilgili yeni tüyolardan habersizseniz, iç çamaşırınızın dokusu parfümünüzün kokusuyla ikileme düşüyorsa, kemerinizin tokası cilt tasarımcınızın tavsiyelerinden başkaysa, geçen sezondan kalma mücevherlerinizi hunharca taktıysanız ve hiçbir şey olmamış gibi geziyorsanız elbette tarz değilsiniz. Eğer tarz olmaya yakınsanız jüri saçlarınızı yolar, yüzünüzü boyar, bir yerlerinizi soyar başka yerlerinizi kapar ve uzunca bir süre ekipçe aşağılayarak düzeltir. Ancak umut görmüyorsa da mecburen gönderir. Çünkü bu ülke yönetimi sadece sanatçılarla uğraşıp tayt filan yasakladığı için kadınlarımız gözüne lensini takmıyor, saçına kaynak yaptırmıyor, kremlerini vaktinde sürmüyor, el ve ayak bakımına dikkat etmediği gibi çıkıp ortalarda salınıyorlar ve iş jürinin başına kalıyor. Tarzı olmayan bu kadınların podyumda salınmak yerine Taksim’de sallandırılmaları gerekir aslında. Gerçekten 21. Yüzyıl da kimsenin konseptsiz gezmeye, tarzsız giyinmeye hakkı yok! Üstelik bu şekilde dolaşarak çevreyi kirletmek, insanların göz zevkine ve ruhuna durmadan mikroplar, virüsler ve bakteriler saçmakta saçmalık. İlgili merciler, sevgili yetkililer, askerler, polisler, sivil savunma örgütleri, itfaiye, paralel devlet, çeşitli lobiler ve belediyeler ivedilikle bu kadınları toplamalıdır. Bu kadınlar tek başlarına bu kadar kötü giyiniyor olamaz, acaba arkalarında hangi gizli güçler, vatan hainleri ve bir takım yasadışı tarz faaliyetler yürütülüyor araştırılmalıdır.

Konsept ve tarz yoksunu yarışmacılar birbirine giriyor, sunucu sık sık sinir krizi geçirip üşenmeyip bir kez daha yarışmacıları aşağılıyor ve jüri ağzına geleni saydırıyor ama nafile. Yarışmacılar her hakarete nisan yağmuru niyetiyle şükredip şirinlikte, şekerlikte sınır tanımıyorlar. Allah bilir her biri ortalama bir sabah şekeri kadar kanda glikoz arttırarak sidikte şekere, çok su içmeye, deli gibi yemeye ve at gibi işemeye yol açan bu insanların evleri nasıldır? Oysa ki yine televizyonlarımız ‘Ne Güzel Evim’, ‘Evim Şahane’, ‘Vahe ile Dekodizayn’, ‘Bir Evim Olsa’, ‘Yapı ve Yaşam Dünyası’ gibi birbirinden değerli programla nasıl döşenmemiz gerektiğini öyle güzel öğretiyor ki! Kesinlikle tarzsız vatandaşların evlerinin de şahane olmadığı, bir rezidansın stüdyo dairesinde bile oturmadıkları yönündeki acı varsayımlar giderek doğrulanıyor ve toplum içindeki uçurumlar büyüdükçe büyüyor.

Oysaki bazıları çok tarzlar ve evleri de şahane ama sanki insan değil de kaplama gibiler, kendi kendilerinin çakması gibi duruyorlar. Yakında yeni bir reality show da belki insan olmayı da öğretirler. Haydi Acun en iyi sen yaparsın! Yeni Türkiye’nin yeni tarzını, yeni evini, yeni yuvasını yapın gitsin bir an önce! Gerçi Dünya’da çok sayıda ülkede okunan kadın ve moda dergisi Elle‘den sonra, Avustralya’nın moda dergisi Marie Claire de Rojava’da IŞİD’e karşı savaşan Kadın Savunma Birlikleri’ni (YPJ) haberleştirdi ama hiç tarz değildi. Dergi haberi “Bu olağanüstü kadınlar IŞİD’e karşı savaşıyor. Şimdi onları tanımanın zamanı” başlığıyla verdi diye kimse tanımak zorunda değil. Hem zaten evleri şahane değil, kaldı ki ne tarzları ne de kendileri hiç cool/kul değil!