Şenay Tanrıvermiş

15 Nisan 2015

İnsanat bahçesi Survivor

Issız bir adaya düşülürse artık yanınıza üç şey değil sadece arkanıza Acun Ilıcalı’yı almanız yeterlidir

Stantlar, sirkler, petshoplar ve pek çok platformda kafesler içine alınan zavallı hayvancıkları izleyerek onları tanımaya çalışmak normal sayılır. Hatta izin verilirse yem atmak, belli ölçüde yaklaşmak ve fotoğraflarını çekmek hayvanat bahçelerinin ritüelleridir. Survivor yarışmasının dört yanı kameralarla çevrili insanlarını haftanın dört günü uzun uzun izlemekte benzer normalliklerden biridir şüphesiz. Bir adaya kapatılan yarışmacılara zar zor yetecek kadar yiyecek verilir ve daha fazlası için çıldıran açlara uygar dünyanın marka sucukları, hamburgerleri, pizzaları, sosisleri, cipsleri ve türlü çeşit içecekleri gösterilerek ağızlarının suları akıtılır. Biri yedirilir, diğerine seyrettirilir ve kıyamet kopsun diye zevkle beklenir. Bir lokma vermek için yalvar yakar inlemeleri, en zor çemberlerden geçmeleri, çamurlarda sürünmeleri, ateşlerden atlamaları, kazmaları, eşmeleri, uçmaları, koşmaları ve en zor akrobasiyi en çabuk sürede yapmaları yakın plan kameralar eşliğinde yapmaları gerekir. İlla ki kazanmaları, rakiplerini ezmeleri, kendilerini küçük düşürmeleri ve kendisine lokma uzatan yapımcıları çılgınca alkışlamaları format icabıdır.

Kafesler ve tel örgüler arkasında değil pırıl pırıl bir adada, dahası Acun Medya himayesinde yaşam savaşı verdikleri için özgür bir ortamdaymış gibi görünebilirler. Beyleri, patronları, ağabeyleri, babaları ve adalarının kralı Acun Ilıcalı izin verdiği, hoş gördüğü ve kimi zaman gaz verdiği oranda birbirlerini ısırırlar, kanatırlar, parçalarlar ancak patron kaşını kaldırınca hepsi tırsar, sıraya girer ve terbiyecilerinin aferinini kazanmak için çılgınca kur yapar ve dibine kadar itaat ederler. Ne kadar itaatli bir savaş verirlerse o kadar değerli, akıllı ve başarılı sayılırlar. İnsanat Bahçesinin en terbiyelisi elbette terbiyecisinin sözünden çıkmamalıdır.  

Kabuklu yemişler, tutabilirse balıklar ve Acun verirse yemekler bile yiyebilen yarışmacılar bu yarışmaya ve adaya kendi arzularıyla gelmek için testlerden, sınavlardan geçmiş, anlaşmalar imzalamış ve çeşitli sözler vermiştir. Dolayısıyla izlemeye değer, özel ve farklı insanlardır. En büyük korkuları ise çok önemli ve değerli oldukları için seçildikleri bu yarışmadan elenmeleridir. Haliyle daha vahşi, atak, hızlı, acımasız, korkusuz ve yine de Acun’un kuralları gereğince uysal ve evcil olmaları şarttır. Ne de olsa sıradan insanın kazandığı geçici şöhretin süresini uzatmak ancak performansla mümkün olabilir. Böylece hem doğal olmaya hem de daha çok ve daha fazla abartmaları, kendilerini şovun merkezine çevirmeleri olağanlaşır. Marifetlerini göstermek için daha fazla performans, en ucube söylemler, akıl almaz vahşet ve korku dolu itaatlerini bir arada sunmaya çalışırken bu kez kameralar ortasında kendilerini tüketmeleri de beklenir.

İnsanat bahçesi yarışmacıları uyurken bile poz keserek bedenlerini kamera açılarına göre doğallıkla ayarlar, erkekler efendi ve koruyan, kızlar terbiyeli ve çalışkan bir tutum sergileyerek iktidarlarının yeniden üretimlerine katkıda bulunurlar. Sürekli gözetim altında beslenen ve yarıştırılan insanatlar her ayrıntıyı iktidarının bilgisine ve övgüsüne sunmakta da yarışırlar. Çünkü amaç sadece adada kazanmak değil bir şekilde Acun Medya iktidarına eklemlenmektir. Bu yüzden ıssız bir adaya düşülürse artık yanınıza üç şey değil sadece arkanıza Acun Ilıcalı’yı almanız yeterlidir.