Galataperform sanatta 20.yılını çeşitli paneller, oyun okumaları, performanslar ve nihayetinde bir partiyle kutladı. Bu zengin çeşitlilik içinde bir de Beyoğlu gezisi gerçekleştirildi ve seyirciler kulaklıklarından yakın tarihte yakılın, yıkılan, değiştirilen tiyatroların önünde durarak konuyla ilgili yazılmış bir hikayeyi dinlediler. Böylece bu güzergah kaybedilenlerin tutanağını hatırlatıp aslında yabancısı olunan yeni ve eski Beyoğlu’nun gitgide çölleşen kültür iklimini hatırlattı. Dolayısıyla dinleyici seyirciler kendi kişisel hafızlarının nasıl linç edildiğine şahit oldular. Albümünden teker teker çalınan, yakılan, kaybedilen ve sessizce kendisine kendisi unutturulan seyirci için hatırlamak hiç de kolay değildi aslında.
Beyoğlu tiyatro mirasını hatırlama projesinin durakları Tepebaşı Dram Tiyatrosu, Elhamra Tiyatrosu, Naum Tiyatrosu, Küçük Sahne ve Venüs Tiyatrosu’nun yanı sıra birkaç sürpriz (aslında şok) nokta içeriyordu… Tiyatroların yerini içine girilmesi ürkütücü oryantal barlar (Evet doğru duydunuz, yeni nesil meyhane gibi bir şey değil, hatta size uygun değil diye uyaran giriş görevlileri falan var.) restoranlar, atış poligonu (Bir tiyatronun yerine açılan bir atış poligonu ve sokağa girerken değişen tekinsiz atmosfer özetliyor her şeyi aslında.) gibi mekanlar olduğu görülüyor.
Yeşim Özsoy’un proje danışmanlığında, Itır Karabulut ve Tolga Kılık’ın yönetmenliğinde gerçekleşen “Kayıp Sahneler” hem biçim hem içerik olarak yenilikler sunan özgün ve çok değerli bir saygı duruşu niteliği taşıyor. İçinde yazar olarak yer aldığım bu proje sayesinde, Çiçek Pasajı’nın bir zamanlar Naum Tiyatrosu olarak Avrupa’nın önde gelen kültür merkezlerinden biri olduğunu öğrendiğimden beri ise herkes bilsin, şaşırsın ve belki heyecanlara gark olup bir şeyler yapsın diye ümit ediyorum. Bu vesileyle Çiçek Pasajı’na girmeye çalışan bir kepçenin hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Naum Tiyatrosu, Çiçek Pasajı‘nın olduğu yerde 1844-1870 yılları arasında kullanılıyordu
Heeeyy! orada kimse var mıııı? Enkaz kaldırma ekibinden geliyorum. Enkazın üstünde kalmış herkes. Herkes yosun tutmuş, çürümüş, kokmuş, yozlaşmış. Doğru mu? Çok insan var mıydı? Yok ya abartıyorlardır, hiçbir şey olmaz bizim insanımıza! Ölü yaralı durumu nedir?
Kardeşim amma alıştınız her şeye seyirci kalmaya! Bir el atında enkazın üstünde kalanları kurtaralım. Sesimi duyan var mı? İnsan var mı insan? Sesim geliyor mu?
Yaaaaa bakıyorum bakıyorum bulamıyorum. İstanbul’un ve hatta Avrupa’nın sözde nadide kültür merkezlerinden Naum Tiyatrosu’da enkaz üstünde kaldı dediler! Orda kimse var mııııııııııııı? Bileti yanan var mı?
Şimdi dalacağım kepçeyle sonra çığlık kıyamet! Yahu var mısınız yok musunuz? Aa! Bak Ece Ayhan şiiri çıktı göçüğün arasından…
Galata Çin'de değil, şâirin içindekinin
Çiçek pasajında çiçekçi dükkanı var Milinski'nin
Bir şiir biliyorsun, ayakta bira içebilir
Bir şiir nerden baksan şâirini seçebilir…
Hey gidi ya! Bir şiir şairini değil, ancak yaşayacağı enkazı seçebilir artık. İlahi ya, hepsi hakikaten çürümüş bunların! İnsan enkaz üstünde kalır da feryat figan etmez mi? E, biz de söküp atıp dikiyoruz. Bunlara ne yapsan az, vallahi bak az?
Burada aklı başında kimse var mııııı? Çiçek Pasajı'nda tekrar sahne açacak kimse var mıııııı? Var mı yok muuuuuu? Sesim geliyor muuuuu? Ona göre yıkacağım, ses verin!
Aaaaaa Edip Cansever’den de not çıktı: “Yakama hiçbir zaman çiçek takmadım ama Çiçek Pasajı’nın bizleri takındığı yeni koparılmış çiçekler gibiydik. Bin dokuz yüz altmışlardaydık. Sanki karaciğer sözcüğü sözlüklerde yoktu. İçkiler dostça sokulurdu bize.”
Vay sarhoşlar vay! Burada çiçek yok! Çiçek Pasajı’nda çiçek yok! Çiçek yok muuuu? Çiçeeeeek, çiçekleriniz soldu mu? Çiçek Pasajı’nda hayat var mı? Bu dünyada dünya yok mu?
Avusturya İmparatoru, Fransa Kraliçesi, İngiltere veliahdı, Osmanlı Sultanları gelmiş oyun izlemişler de ne olmuş yani?
Çiçek Pasajı
Naum Tiyatrosu olmadan kudurur musunuz? E kudurmuşlar bunlar yahu! Buraya çiçek gibi bir ‘Çiçek AVM’ ne güzel olur mesela! Olmaz mı? Olur olur! Çıtınız çıkmaz! Çıksa da bu gürültüde duyulmaz. Yok be güzel olur, hem siz alıştınız ya!
Gişeler nerede? Dalalım oraya da temizlensin ortalık! Ha yok yani! Tamam, güzel! Sahne nerde? Sahneyi gören yok muuuuuu?
Kesme taştan iç duvarlar varmış, altın varak kaplama süslerle, koltuklar ince ipek kumaşlarla filan yapılmış. Sanki ne oluyor? Yazık yazık, hep zarar ziyan. Bu yüzden battı işte güzelim memleket! Sultan için özel bir kapıdan girilebilen Hünkar Locası bile varmış. Oradan girip indirelim aşağıya! Kesiyorum biletinizi topunuzun!
Yahu Allah aşkına artık hiç mi kimse yok? (Bağırarak) Hiiiç mi kimse kalmadı? Böyle de zevki olmuyor ha! O kadar indirdik, bindirdik, kuleler, konaklar, kütüphaneler, tiyatrolar yıktık yaktık tek bir ses yok! Bir teşekkür edilmez mi? Yok! Yahu hiç mi insan kalmadı? Yukarıda kimse var mııııııı?