Semra Somersan

25 Nisan 2016

Kemal Bey milletvekillerine dokunulmasına aracı olursa...

Kemal Bey, pencere kıyısına oturup, Türkiye genelinde yüzde 25’lere düşmüş parti oylarının rüzgarda uçuşup kaybolmasını gözler

 

Bu dönem Meclis’teki 550 milletvekilinin neredeyse dörtte birinin dokunulmazlığı kaldırılmak isteniyor. Türkiye tarihinde bu bir ilk; şimdiye kadar görülmemiş azman bir istatistik. Orta Çağ’da kaynatılan cadı kazanlarının 21.Yüzyıl Türkiye versiyonu…  Cumhuriyet tarihinde, hatta biraz öncesindeki dönem ile başlarsak (1912) böyle bir vukuat yok.

Daha beteri; Meclis’teki üçüncü büyük parti, HDP’nin dokunulmazlığı kaldırılmak istenen milletvekili sayısı (45), partinin toplam milletvekili sayısının (59) dörtte üçünü oluşturuyor! Yüzde 76!!  Özetle, bir siyasi partiyi toptan yok etmek. Sadece o kadar mı? 

Eğer pek yakında Kemal Bey,

Dokunulmazlıklara dokundurulmasına aracı olur da Doğu ve Güneydoğu’da aylardır yıkım-kan-ölümden başka bir şey görmeyen Kürt / Süryani / Keldani / Ezidi / Roman / Arap vatandaşlarına, ülkenin yürekli insanlarına ve azcık kalem-silgi tozu yutmuşlara 22 yıl öncesini - hatta beterini hatırlatır - yaşatır;

Türkiye’de, kendini “sosyal demokrat” olarak var etmek isteyen bir partinin, pek de öyle olmadığının daha güçlü kanıtlarını dünyaya ulaştırır;

En azından hemen her salı günü eleştirdiği Bay Cumhurbaşkanı ile aynı düşüncede olduğunu, aşağı-yukarı paralel evren-benzer gezegen-aynı tek distopyada “var olmak” niyetinin işaretlerini verirse;

Son dönem, daha açıldığı ilk gün Meclis’e başkanlık yaparken Leyla Zana’nın yeminini kabul etmeyen eski CHP lideri Deniz Baykal’dan ancak “sözüm ona” farklı olduğunu hissettirir;

Kendinin ne kadar “pir-ü-pak” olduğunu cümle aleme göstermek için dokunulmazlıkların kaldırılmasına yardımcı olur;

Ülkenin 776 bin küsur kilometre karesinde özgürlük-kardeşlik-eşitliği-adaleti savunan insanların, düşüncelerine-davranışlarına yakın hissettiklerimin, bir açıdan, dostlarımın, gelecek yıllardaki yaşamlarını cezaevinde sürdürmelerine;

TBMM kapılardan milletvekillerinin zorla, o “kibar” siyah arabalara konulup savcılığa götürülmesine neden olursa;

Ne onu, ne de, nerdeyse tüm ailemin (ben ve büyükannem hariç!), cumhuriyet kurulalı beri oy verdiği partisini asla affetmeyeceğimi bildirip;

Aşağıda hazırladığım tabloya bir bakmasını, ne kadar “hakkani” olduğuna karar vermesini ve bundan çıkardığım, herhalde kendisinin de tahmin edebileceği sonuçları şimdiden hatırlatmak isterim: 

Bugün dokunulmazlığı kaldırılmak istenen toplam mv sayısı 129.  Gazetelerdeki çeşitli kaynaklarda verilen bilgiler böyle. TBMM sitesine bakarsanız, bu konuda pek bilgi yok!

Dolayısı ile yukarıdaki dokunulmazlığı kaldırılmak istenen milletvekili sayıları/oranlarını gösteren birinci tabloyu gazete kaynaklarına dayanarak hazırladım. Sayılar kamuoyunun zaten bildiğini biraz daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Tekil sayıların, genel durum içindeki yerini somuta dökmek, 2016 Türkiye gerçeğini iyice çarpıcı kılıyor; tablo da bunu ayrıntılı olarak gösteriyor.

Özet sonuçlar şöyle.

Bu dönem Meclis’teki 550 milletvekilinin neredeyse dörtte birinin dokunulmazlığı kaldırılmak isteniyor. Türkiye tarihinde bu bir ilk; şimdiye kadar görülmemiş azman bir istatistik. Cumhuriyet tarihinde, hatta biraz öncesindeki dönem ile başlarsak (1912) böyle bir vukuat yok. Yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sinde bu yaşadığımız, Orta Çağ’da kaynatılan cadı kazanlarından pek de farklı değil. 

Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dokunulmazlık hep istisnai ve bir-iki-bilemediniz üç kişiye uygulanan bir “işlem” olarak kalmış.

İki istisna-iki vahim olay var: 1915’te tutuklanarak katledilen 7 Ermeni milletvekili ve 1994 dokunulmazlıkları kaldırılıp 15’er yıl hapse mahkum edilen 8 Kürt milletvekili. Korkunç ayrımcı, kimsenin benimseyemeyeceği etnik ayrımcılığın, etnik temizliğin iki örneği!.

Birincisi: Dokunulmazlığı kaldırılıp kaldırılmadığı belli olmayan ama, ondan beter, geçen hafta HDP milletvekili Garo Paylan’ın Meclis kürsüsünden dile getirdiği İttihat Terakkili vahşet dönemi: 17 Nisan 1915 ila 21 Mayıs 1915 günleri arasında gözaltına alınarak değişik zaman ve yerlerde  öldürülen 7 Ermeni milletvekili:

“...Krikor Zohrab, Ohannes Vartkes Serengülyan, Nazaret Dağavaryan, Garabed Paşayan, Isdepan Çıracıyan, Onnik Tertsakyan [Arşak Vramyan] ve Hampartsum Boyacıyan

Paylan, bu 7 Ermeni vekilin “öldürülmelerinin araştırılması, naaşlarının nerede bulunduğunun tespit edilmesi, usulüne uygun defnedilebilmesi ve bu çerçevede, bu Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iade-i itibarlarının sağlanması amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasını” talep ediyor.

Garo Paylan’ın talebine bütünüyle katılıyorum. Ve kendi talebimi ekliyorum: 

“Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında görevli bu milletvekillerine yapılanlar nedeniyle tüm Türkiye halklarından ve varsa Türkiye ve Türkiye dışındaki ailelerinden resmi olarak özür dilenmesi.”

Geçmiş yıllara bu açıdan bakınca, 1994’te 9 kişinin birden milletvekilliği hakkının elinden alınıp, sekizinin, 15’er yıl hapse mahkum edilmesini unutmak da olanaksız: Bağımsız milletvekili Mahmut Alınak ve DEP’ten Zübeyir Aydar (yurt dışına gitti), Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak, Sırrı Sakık, Ahmet Türk, Leyla Zana. Listeye Refah Partisi’nden ihraç edilen ve o dönem bağımsız olan İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’yı da eklemek gerekir.  Mezarcı hakkında pek çok dava açıldı ve uzun yıllar hapis yattı.

Tekrar bugüne dönüyorum: CHP’den ayrılan bir bağımsız milletvekilinin özel durumunu saymazsak Meclis’teki üçüncü büyük parti HDP’nin dokunulmazlığı kaldırılmak istenen milletvekili sayısı (45), partinin milletvekili sayısının (59) dörtte üçünü oluşturuyor!  Yüzde 76!!  Özetle, bir siyasi partiyi toptan yok etmek. Sadece o kadar mı?  Kendi bölgesindeki halkların en yüksek oranda oy verdiği parti. Yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu halklarını, Kürt, Keldani, Ermeni, Süryani, Ezidi, Roman ve Arapları yok saymak. 

Öte yandan Doğu ve Güneydoğu’da, sahada hükümetin yapmaya çalıştığı da buna paralel gidiyor: Savaş alanına dönüşen Sur’u, Cizre’yi, Nusaybin, Silopi’yi kamulaştırıp (ve başka bilmem hangi yerleşim birimlerini) TOKİ’leştir, o müthiş tarihi alanları beton yığınlarına dönüştürüp, eh şaşırtmaz artık, gariban, ülkede olup bitenden muhtemelen pek de haberdar olmayan yeni Suriyeli vatandaşları oralara yerleştir- geleceğinin oy potansiyeli.

(Savaş nedeniyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan Suriyelileri, orada, ya da Maraş’taki Alevi köylerinden başka barındıracak yer yok mu koca Anadolu’da? Yığınlarla yapılan, yapıldıkça boş duran, gazetelerde, internette, Facebook’ta, hatta Twitter’da sürekli müşteri arayan beton bloklarına ve büyüklü küçüklü kentlere yerleştirilemezler mi?)

Dokunulmazlığı kaldırılmak istenen CHP milletvekillerinin durumu için de, HDP’ninkine benzer çıkarım yapılabilir. Şöyle; CHP’de dokunulmazlığı kaldırılmak istenen milletvekili sayısı, toplamın yüzde 38’ini oluşturuyor- üçte birden biraz fazla. Bu da partinin en güçlü olduğu, ortalama yüzde 48 oy aldığı Trakya ve Ege bölgelerinde ona oy veren halkların yüzde 48’ini yok saymak değil mi? 

Buna karşılık, 2013 yılı sonlarından itibaren kamuoyunun öğrenebildiği kadarıyla yolsuzluk dosyalarının HDP ve CHP ile bir ilişkisi yok.  AKP’nin derdi kürsü dokunulmazlığını yani Meclis’teki ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmak. Yolsuzluklar ise hemen tamamen ülkeyi yöneten AKP’yi ilgilendiriyor. AKP’nin 317 milletvekilinden sadece yüzde 8’i (25 mv.) için dokunulmazlığın kaldırılmasına dair fezleke hazırlanmış.

Fezleke sayılarına gelince aynı eğilimin devam ettiği görülüyor. Toplam fezleke sayısının da (459) yarıdan biraz fazlası da %58 yine HDP’li vekiller için. Yüzde 29’u da CHP’nin. Fezlekelerin  yüzde 9’u AKP’li mv’ne ait, yüzde 3’ü de MHP’nin.

Hem ülke, hem de ülke dışındaki savaşların 78 milyonu canından bezdirdiği, Kilis’e sınır ötesinden her gün ortalama bir veya iki bomba atıldığı, Anadolu’nun oralardan uzak yerleşimlerinde yaşayanların, kapılarına gelebilecek savaş endişesi ile yaşadığı, hangi gün  nerede kafalarında bir canlı bomba patlayacağını kestiremedikleri, sokağa ürkerek adım attıkları, ülke ekonomisinin pek parlak durumda olmadığı, pek çok kişinin yurt dışına “nasıl giderim” hayalleri kurduğu ülkede, TBMM de işi-gücü bırakıp dokunulmazlık ile uğraşsın!

Ve iyi niyetli Kemal Bey de kendini AKP’nin dalgalarına kaptırıp katkıda bulunmaya çalışsın!  Gerçekten inanılmaz!

Ne onu, ne de o onu ikna edemeyen diğer partili milletvekillerini kimse kolay affetmez! Kendisi de herhalde, pencere kıyısına oturup, Türkiye genelinde yüzde 25’lere düşmüş parti oylarının rüzgarda uçuşup kaybolmasını gözler.

semrasomersan@gmx.com