Sıra dağların/denizlerin ötesinden okuduklarımızı, duyduklarımızı, olup biteni kavramaya, itiraz(lar)ımızı yükseltmeye çalışıyoruz. Çalıştığımı sanıyorum. Maalesef ve galiba, çabamın çoğu, yakınlarıma, eşe dosta ateş püskürmek şeklinde gelişiyor. Karşılık gelince onlarla atışıyorum. Kavga ediyorum. Onlara küsüyorum. Aramıyorum. Uzun sürelerce hal hatır sormuyorum.
En yakın olduklarımla, en sevdiklerimle karşılıklı kırgınlık ve kızgınlıklarımın sonu gelmiyor. Esas sorunun onlarla olduğuna ise pek de emin değilim. Ne gam: İrili ufaklı eş dost sürtüşmelerine devam!
Şu veya bu türden şikayetlerimi makamlara taşımak, Meclis'e götürmek istesem nice yollar, kilometreler katetmek, onlar aşıldığında, giriş için kimlik noksanları nedeniyle kapıda beklemek gerek.
Durumum parlak değil, anlayacağınız: Meclis bir yana, İktidar ile aramda evren kadar büyük bir boşluk var: İçinde ne tek bir uyumlu söz, ne bir Nasreddin hoca fıkrası, ne yumuşatacak bir hoş şal, küçük bir ipek eşarp, ne de iletişim kurulabilir bir masa ile iki minik tabure mevcut. Birbirimize çok çok uzaktan, 8848 metre yüksekliğindeki Everest Dağı tepesinin birbirini görmeyen iki yüzünden "bakıyor" ve doğal olarak karşılıklı sözlerimizi işittiremiyor, dinleyemiyor, itirazımızı, derdimizi açıklayamıyoruz.
Tam da doğru değil bu, işin aslına bakarsanız; çünkü onların radarları, tele-uzuvları, elektronik uzmanları, çalışır hale getirdikleri robot ve insansız hava araçları ile siber uzamları var; bendeki malzeme ise radyo ve bilgisayarı saymazsam, biyolojiden öte gitmiyor. Televizyon deseniz, iletişimi tek taraflı; sesimi duyuramadığım için epey bir süredir kullanamıyorum. Ama sadece ben de değil; 80 milyonluk memleketin azımsanamaz bir yüzdesi derdini, acısını, öfkesini yetkili makama anlatamıyor. Anlatmaya çalışıyor, çabalıyor aslında, çabalıyor da karşı tarafın duymak istediğine emin değil galiba.
İşte daha dün yeniden hatırladım: 15 Temmuz darbe girişimi mağdurlarından gencecik insanlar yıllardır hapiste. Çoktaan unutup yol almışım. Birinin annesi, tek çare olarak Ankara sokaklarında tek başına yürüyüp yüksek sesle konuşarak derdini anlatmaya çalışıyordu. 19 yaşında taze asker olan biri, "Okula yeni başlayan bir Harbiye öğrencesi, bir er, nasıl olur da darbe yapmaya çalışır" diye soruyordu. "1311. gün"kü akşamın o günkü Askeri Anne Sözcüsü Melek Çetinkaya.
Evet aynı soruyu ben de soruyorum. Hangi ilişkilerini hangi silahlarını kullanarak Harbiye'ye yeni girmiş bir delikanlı darbe yapabilir? Annenin üzerindeki giyside "Askeri Öğrenciler Adalet İstiyor" yazıyordu. Dileği, talebi, hakkın yerini bulması için darbe nedeniyle yargılanan askeri öğrencilerin herkese açık mahkemelerde yargılanması idi. Ve yürüyüşünün neredeyse sonuna gelmişken zorla polis arabasına bindirilerek meydan uzaklaştırıldı. Poliste ne muamele gördü? Sonra ne oldu?
Müyesser Yıldız'dan Musa Farisoğullarına, Gültan Kışınak, Osman Kavala, Ahmet Altan, Mahmut Alınak'dan ismini bilmediğim yüzlercesi, gazeteci, yazar, avukat, belediyeci, müzisyen insanlar... Onlar araştırdıkları bir konu, söyledikleri iki söz, yazdıkları üç cümle, destek verdikleri doğa ve insan hakları kuruluşları ile hükümeti devirebilir, ülkeyi altüst edip çökertebilir mi? Bu hangi Covid - 19 mutasyonunu kimin bulaştırabileceği belli olmayan günlerde niye hâlâ kalabalık hapishanelerde tutuluyorlar?
Yoksulluk, işsizlik, yüzde 30'lara varacağı söylenen ekonomik çöküş, Türkiye'de işçi direnişinin hem sembolü ve hem de en önemli anları, 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Yürüyüşü'nün 50. yılını anarken tekrar gündeme geldi.
Koronavirüs ve öncesinin getirdiği, son yüzyılın en büyük düşüşünü hangi bando karşılayacak merak ediyorum, "Daha hiç bir şey görmediniz" ekonomistlere göre. HİÇ BİR ŞEY! İkinci Dünya Savaşı sonrasından bile kötü olacakmış, dünyanın belli başlı ekonomistlerine göre. Hatta, diyordu, İngiltere Merkez Bankası, İngiltere 1706'dan beri, yani 300 yıldır görmediği bir ekonomik çöküşle karşılaşacak.
Türkiye'de hükümet, Saray'dan, milletvekillerinden, bakanlarından maaşlarının bir kısmından, aç ve açıkta kalanlar için feragat etmelerini isteyebilecek mi? Her şeye kadir devlet, nakit kasası boşalmış hükümet işsiz/aşsızlara nasıl yardım edecek?