Tam meraklı tiplere göre bir meslek aslında; engebeli, keyifli ve sürükleyici. Biraz da elden bırakmak istemediğiniz kitaplar gibi: "Arkası yarın..."
Kimse size, "Haydi işe" demez; peşinden sürükler, "Nereye gidiyorum", "Halim ne olacak" diye fazla düşünmeden, üçüncü gözünüzün doğrultusunda ilerler, bir - iki kapı yüzünüze kapanırsa aldırmaz, geceleri gündüze katıp "O Neydi öyle?", "Ne oldu?", "Niye öyle oldu?", "Şimdi ne olacak?", "Ya sonra?" diye düşünüp - kaşınıp durursunuz.
Son derece eğlenceli de olabilir. Hatta hatta, belli, toplumsal / siyasal norm sınırları içinde bir konu üzerine çalışıyor, zülf-ü- yar'e fazla el uzatmıyorsanız, ciddi ödüller bile alabilirsiniz...
Ama gazeteci olmak isteyenlere, hele gençlere asla tavsiye edemeyeceğim... Dünyanın neresinde olursanız olun, hangi ciddi gazeteciye sorarsanız sorun, sizi bu zevkten mahrum edecek örnek ve tavsiyeler verecektir, eminim.
Ağır, sözü edilen sınırlar dışında bir konuda çalışıyorsanız, işe daldıktan sonra kendinizi nasıl koruyabilirsiniz? Sadece ben de değil, bugün bu işle iştigal eden kimse bilmez, geçmişte bunu yapmış olanlar da. Hatta, az daha hafif, "orta ağırlıktaki" haberlerde de peşinize, konu ile uzak veya yakından ilgili birilerinin düşmeyeceğine emin olmayın. Benden söylemesi.
"Meslek hastalığı"na benzer "meslek tehlikeleri" var. Covid - 19 gibi onu tedavi eden doktorlara, hemşire ve sağlık çalışanlarına bulaşmıyor ama hayatınızı alt - üst edip, hatta yaralayıp yok bile edebiliyor. Doktorlardan az farklı olarak, çalıştığınız saatlerde değil, dinlendiğiniz saatlerde de birileri kapınızı yumruklayıp, açmazsanız bile içeri girmenin bir yolunu bulabiliyor.
1972 ABD seçimleri öncesinde, Washington Post gazetesinde çalışan Bob Woodward ile Carl Bernstein'in araştırdığı, Washington DC deki Watergate Oteli'nde bir müşterinin odasından Demokrat Parti'nin gizli iç yazışmalarının çalınması olayı ise sadece çok sürükleyici. Ölen - kalan yok, hapse giren "yüksek rütbeliler" var sadece. Muhafazakâr Cumhuriyetçi Partili Başkan adayı, bir Richard Nixon komplosu. Alan Pakula'nın yönetimindeki filmi bilirsiniz belki: "All the President's Men" (Başkanın Bütün Adamları). Tek iyi tarafı Nixon tekrar seçilemedi. Kendi değil ama, ona belge hırsızlığında yardım edip destek olan ekibi azımsanamayacak cezalar aldı.
Amma dünya! Ülkelerinin en üst düzey siyasetçilerinden devşirilen hırsızlar, bunun öncülüğünü yapan, ama karşılığında hiç bir hukuki ceza çekmeyen bir Başkan Adayı.
Üzgünüm ama ne kadar erken yaşta öğrensek, o kadar iyi olacak.
Gençliğimde epey saf, aile korunmasından belki, oldukça da cahildim. 1983'lerde başlayan gazeteciliğim sırasında, mesleği değil, araştırmayı bildiğim için, bu işe bulaştım. Kapılar yüzümüze çarpılınca ancak -o da belki- ne olduğunu anlamışımdır. Hatta o zaman bile değil, dünyanın çeşitli yerlerindeki vukuatı görünce...
Dünyadaki istatistiklere çok iyi incelemeden, şöyle bir baktım: 2018'de 55, 2019'da 49 gazeteci öldürülmüş. Kaçı araştırmacı gazeteci idi bilmiyorum. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 2020 Nisan ayında yayımlanan çalışmasına bir bakın: 1909 ile Nisan 2020 arasında bu topraklarda toplam 67 gazeteci öldürülmüş (Sonuncusu Suudi kökenli Washington Post gazetesi yazarı Cemal Kaşıkçı). Aynı bağlamda farklı sayılar da var: Örneğin Çağdaş Gazeteciler Derneği'ne göre 1905 - 2015 arası öldürülen gazeteci sayısı 79. Araştırmayı genişleterek kıyı köşede kalmışları ve faili meçhul cinayet yıllarındaki faili meçhul Kürt gazetecilerini de ekleyin. Tam 33 Kürt gazeteci; sayı 114'e ulaştı. Bu arada Yahya Koçoğlu'nun kitabına bakmayı da ihmal etmeyin her ne kadar oradaki bulgular biraz eskilerde kalmış olsa da: Kurşunla Sansür: Gazeteci Cinayetleri (Ozan Yayıncılık, 1993).
Meraklı, kendini mesleğine adamış, çok çalışan ve dürüst araştırmacı gazetecilerin başına neler gelebileceğini bir soruşturun. Bırakın araştırmacılığı, gazetecilik mesleğinden hepten vazgeçersiniz.
* * *
Çok çok önemli ve çok saygın iki gazeteci. İkincisi, aynı zamanda, bir bilgisayar programcısı. Yaptıkları / sundukları haberler, biri gazete ve televizyonlarda; diğeri bir internet haber sitesi olan WeakiLeaks aracılığı ile, o kadar önemli idi ki, birincisi Türkiye çapında, diğeri uluslararası haber ve olay oldu.
Can Dündar'ı Türkiye'de tanımayan pek az insan vardır sanırım. Çok çeşitli gazeteler ve televizyon kanallarında haber ve belgesel film yapmış, dürüst, meraklı, çalışkan, dünya kriterleriyle de müthiş vasıflı bir gazeteci. (Harika bir insan! Ayrıca) Aynı zamanlarda ve aynı yerde, ama o Ankara'da, ben İstanbul'da, Nokta dergisinde gazeteciliğe başladık sanıyorum. O sonradan çok yükseldi, ben yaya kaldım. Hem Türkiye, hem de uluslararası, çeşitli gazetecilik ödülleri bile var: Özetleyim:
Metin Göktepe Gazetecilik Ödülleri (2016); Sosyal Demokrasi Vakfı İnsan Hakları Demokrasi Barış ve Dayanışma Ödülü (2015); İsveç Basın Kulübü Fikir Özgürlüğü Ödülü (2016); Avrupa Basın ve Medya Özgürlüğü Merkezi (ECPMF) Basın Özgürlüğü ve Medyanın Geleceği Ödülü (2016); Dünya Yazarlar Birliği (PEN) Almanya Hermann Kesten Ödülü; Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Uluslararası Basın Özgürlüğü Ödülü (2016).
5 Mayıs 2016 günü Çağlayan'da, Adliye Sarayı'nın önündeki yüksek platformda, kendi davasının duruşma saatini beklerken, eşi Dilek Dündar'ın uyanıklığı ve cevvalliği sayesinde kendisine doğrultulan bir silah ile öldürülmekten kurtulmuştu. Silahı çeken Murat Şahin sabıkalı bir T.C. Vatandaşı. Can, olaydan sonra kalbine ve peşine (yani bizlere de) hüzün takarak yurt dışına bir yerlere gitti. Türkiye, siyasi ihtiraslar uğruna çok değerli bir gazeteciyi kaybetti.
İkinci çok önemli kişi, 1961 doğumlu sevgili Can'dan 10 yaş küçük (1971 doğumlu) ABD'nin hiç bir gerekçesi olmadan başlattığı 2. Irak Savaşı'ndan bazı sırları ortaya döktüğü için, barışçı 5 milyar insanlığın sevgilisine dönüşen Avustralya vatandaşı, bilgisayar programcısı Julian Assange. Yaptığı, daha doğrusu yönettiği WeakiLeaks sitesi aracılığı ile Assange'ın, tüm dünyaya, 2010 Nisan ayında sunduğu video, İkinci Körfez Savaşı, ABD'nin 20 Mart 2003'de başlattığı Irak'ın işgali sırasında çekilmişti ve o kadar önemli idi ki, önce ABD yönetimini, ardından tüm dünyayı ayağa kaldırdı. "İkincil Cinayet veya "Yan Cinayet" (Collateral Murder) adıyla biliniyor.
12 Temmuz 2007 tarihinde helikopterden çekilen, 39 dakikalık video klip üç yıl sonra, 5 Nisan 2010'da Weakileaks sitesinde yayımlandıktan sonra tüm dünyaya mâl oldu. Özeti: Amerikan Apache savaş helikopterindeki bir grup Amerikalı asker, bir yandan birbirleri ile şakalaşıyor, aynı zamanda Bağdat merkezinde, yerde olup biteni gözlüyor, diğer taraftan da yerde onlara emir veren üstleri ile konuşuyor.
Helikopter, Bağdat üzerinde, çarşıya yakın, bir yol ağzında geziniyor. Askerler telsizle, yerde çalışan üstlerine "altımızda bir grup sivil var, onlara ateş açsak mı?" diye soruyorlar. Aldıkları cevap: "Hepsini yakın!"
Ellerinde ne silah, ne insan canını acıtacak herhangi bir alet, sadece beraber yürüyen, birbirleri ile konuşmakta olan bir grup erkek. ABD'nin ikinci Irak Savaşı'nda, savaş alanından uzakta bir yerde öldürülüyor. Biri çocuk, toplam 12 kişi ölüyor. Ölenlerden ikisi, Reuter haber ajansının fotografçısı ve yardımcısı. Amerikalı askerlerin videoda şöyle konuştuğu da işitiliyor: "Aralarında bir çocuk var" diyor biri. Diğerinin cevabı: "Adam olup oğlunu savaşa getirmeseydi!"
* * *
Halen, biri Türkiye dışında bir yerlerde, hakkında açılan dava ile, ülkeye dönmediği takdirde burada sahip olduğu mülk elinden alınmak isteniyor. Diğeri, 2019'da Londra'da 9 yıldır sığındığı Ekvator Elçiliği'nden zorla çıkarıldıktan sonra, konduğu İngiltere'nin kötü ünlü, yüksek güvenlikli HMP Belmarsh hapisanesinde ve halen 175 yıl hapiste tutulabileceği ABD'ye yollanma tehdidi ile yargılanıyor.
Amma meslek! Ne biçim bir dünya!