Türkiye’nin nüfus sorunu, yıllardır tartışılan önemli konulardan biri olmuştur.
1960 Darbesinden önceydi. Dünya Kadın-Doğum örgütü Başkanı Prof.Howard Taylor Jr. Istanbul’a gelmişti. Bu önemli bilim adamının Taksim’de -o zamanki adıyla Mezarlık Sokağı’ndaki Verem Savaş Derneği salonunda Türkiye’de aile planlamasının uygulanması konusunda verdiği konferansı izliyordum. Dr.Taylor, aile planlamasının yararından bahsederken dinleyiciler arasında bulunan bazı öğretim üyeleri ( biri dekandı), “Türkiye’nin bu yüzölçümü ile yüz milyon kişi besleyebileceğini, nüfusun çoğalmasını frenlemenin doğru olmadığını söylemişlerdi. O sırada Türkiye’nin nüfusu 28 milyondu. “Yüz milyon insan besleyebileceğimizi nasıl hesap edildiğini sorduğumda, rahmetli Dr. Cevat Babuna da verimli yüzölçümü hesaplanırken dağ tepeleri ve göllerin de hesaba katılıp katılmadığını öğrenmek istediğinde elle tutulur bir cevap veren olmamıştı.
Recep Tayyip Erdoğan da başbakan olduğu tarihten bu yana Türkiye’nin nüfusu konusundaki düşüncelerini sıkça dile getirmiştir: .
*25 Mayıs 2012'de İstanbul'da düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nda şunları söylemişti: "Sezaryenle doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı cinayet olarak görüyorum.”
Cumhurbaşkanı, 30 Mayıs 2016'da TÜRGEV'in 20. Yıldönümünde nüfus artışının devam ettirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “ Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız. Nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz.”demişti.
Erdoğan, 10 Kasım 2017'de İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Genç Kadınlar Liderlik ve Girişimcilik Programı töreninde açıklamıştı: "Rabbim, Peygamberimiz ne diyorlar? Emir çok açık net. Nikâhlanın, evlenin, çoğalın. Müslümanların çoğalması şart. Bu konudaki Müslüman kadınların hassasiyetlerine güveniyorum. Terör örgütü bu konuda çok hassas. En az 10, 15 çocukları var."
Nihayet bu yıl mayısta Külliye’de yapılan bir Kabine Toplantısı'nın ardından “TÜİK'in 2023 yılı doğum istatistikleri endişe vericidir…Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Biz bu tabloyu gördüğümüz için sürekli üç çocuk tavsiyesinde bulunuyorduk. Eleştiriye uğradık. Maalesef zaman bizi öngörülerimizde haklı çıkardık. Nüfus millet olarak en büyük gücümüzdür ve bunu korumak zorundayız. Önümüzdeki dönemde bu konuda daha kararlı olacağız.!"
Cumhurbaşkanın bu boyutta tepkisine yol açan nedir?
Türkiye İstatistik Kurumunun (TUİK) 2023 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarının yansıttıklarıdır. Bu kaynaktan Türkiye nüfusunun , 85 milyon 372 bin 377 olduğunu öğrendik. Demek ki nüfus, bir önceki yıla göre 92 bin 824 kişi artmıştır. Oysa 2007 yılından bu yana nüfus, pandemi zamanı dışında yılda ortalama 1 milyon kişi artmıştı: Bu, Cumhuriyet tarihinin en düşük değeridir.1960’lı yıllarda binde 28.5 olan nüfus artış hızı son 15 yıldır yaklaşık olarak binde 13 seviyesinde seyrederken şimdi binde 1.1’e düşmüştür.
65'ten yaşlı nüfusumuz da artmaktadır; yaşlı nüfusun genele oranı yüzde 10.2'dir. .Dünya Sağlık Örgütü, 65 yaş ve üzerindeki yaşlı nüfusun toplam nüfusu içerisindeki payının yüzde 10’un üzerine çıktığı ülkeleri “çok yaşlı nüfus” olarak tanımlıyor. 2023 sonuçlarına göre Türkiye de artık çok yaşlı ülkelerin arasında katılmış durumdadır.
Bir ülkenin nüfusu neden azalır? Çoğalması nasıl sağlanır?
1967 den önce yani Türkiye’de 557 sayılı Nüfus Planlaması Yasası yürürlüğe girmeden önce yani doğum kontrol araç ve gereçleri kullanılamazken, kürtaj yapılamazken Haseki hastanesinde jinekoloji asistanlığı yapıyordum. O zaman, elverişsiz sosyal ve ekonomik koşullarda gebe kalmış birçok kadının varoşlardaki, köylerdeki çocuk düşürtücü kadınlara başvurmak zorunda kalıp mikrop kaptıklarına ve çoğunun öldüğüne şahit olurduk. Demek ki insanoğlu ekonomik ve sosyal koşullara göre çocuk doğuruyor ya da gebeliğine son verdiriyor. Nasihat, dindaş sayısını çoğaltmak vb. gibi amaçlarla sınırlamak, yasaklamak gidişi değiştirmiyor, sadece garibanı merdiven altı kaynaklara yöneltiyor. Nüfus Planlaması yasası yürürlüğe girer girmez bu ölümler son bulmuştu.
Aslında hayvanlarda da insanlar gibi karşılaşılan kısıtlı koşullar, mesela ortamdaki yiyecek miktarı, doğanlardan kaçının hayatta kalacağını belirliyor.
Hayvanların çoğunun bir yerdeki sayısını sınırlayan tek ve en önemli faktörün, çok genç hayvanlar için nitrojenli gıdanın göreceli kıtlığı olduğu ileri sürülmektedir. Bir bitki ortamının herhangi bir bileşeni, otla beslenen hayvanların ihtiyacı olan bitki dokusunun miktarını değiştirerek etkisini göstermektedir.
Mevsimsel olarak üreyen hayvanlarda (özellikle kuşlar) yapılan gözlemler, gıda tedarikinin, gonad (yani yumurtalık ve taşakların) olgunlaşması, dişilerde çiftleşme ve yumurtlama zamanı üzerindeki etkileri yoluyla üremenin başlangıcını düzenlediğini göstermiştir.
Demek ki nüfus, insanlarda cumhurbaşının, kuşlarda da kuşbaşının etkileriyle azalıp çoğalmıyor, sosyal ve doğal ortamın koşullarının etkilemesiyle gerçekleşiyor: özellikle besi yokluğu azalmaya, bolluğu da çoğalmaya neden oluyor.
Önümüzdeki dönemde bu konuda daha kararlı olacakmışız. Nüfusun böyle azalmaması için ne yapmalı, hangi konularda daha kararlı olmalıyız? Nüfus hareketlerinden anlayan uzmanlara danışma, bilimin gösterdiği yollardan yürüme konusunda kararlı olmalı, her şeyden önce ekonomik koşulları düzeltmeliyiz!