Selçuk Erez

12 Ağustos 2020

Neyin halifesi?

Tümünün macerası birbirine eklenince bunlardan bir tek ders çıkıyor: Dayandığın yer güçlü, bastığın zemin kuvvetli olmazsa halifelik pek bir işe yaramıyor!

Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul sokaklarında bir tekerleme duyulmaya başlanmış: "İngiliz mahvolacak, Fransız kahrolacak, Alaman da inşallah pek yakında Müslüman olacak."

Bu, aslında bazen yalın, bazen de dümbelek refakatinde söylenen bir tekerlemeden ibaret olmayıp uluslararası bir gelişmenin yansımasıydı.

19. yüzyıl sonlarında Alman Kayzeri II.Wilhelm ve çevresi, doğuya hakim olmak için Panislamism'i kullanmanın yolunu aramaya başlamışlardı: Almanlar, 20. yüzyıl başlarında aynı zamanda Halife olan Osmanlı Padişahının yol açacağı bir İslam kalkışmasının, Hindistan gibi, Mısır gibi Müslümanı bol yerlerde Britanya yönetimini güç durumda bırakacağına, zayıflatacağına inanmaktaydılar.

Bu düşüncelerin yol açtığı çabaların farkında olan İngilizler 1912'de Mısır Valisi Lord Kitchener'i, Mekke Şerifi'nin oğlu Abdullah'la görüşmeye yolladılar. İngilizler bir süre sonra Mekke Şerifi'ne, savaş vukuunda Osmanlıları desteklememeyi kabul ettiği takdirde ülkesinin bağımsızlık kazanmasına yardım edeceklerini, Mekke ya da Medine'de yeni bir halifeliğin oluşturulmasının düşünüleceğini bildirdiler.

14 Kasım 1914'te Padişah V. Mehmet, dünya Müslümanlarını Osmanlı düşmanlarına karşı (Yani Britanya, Rusya, Fransa vb.) cihata çağırdı. 1925 yılında Almanlar bu çağrıya uyarak ayaklanabilecek Müslümanlara silah dağıttılar ama ciddi bir kalkışma gerçekleşmedi.

Cihat olasılığı İngilizleri hala endişelendiriyordu: 1915'in Ekiminde Britanya'nın Mısırdaki yüksek komiseri Sir Henry McMahon, Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey'e yolladığı bir yazıda, "Almanlar, Suriye'de, Mezopotamya'da ve Libya'da Alman İmparator'unun islam dinini kabul ettiği haberini yayıyorlar" demekteydi.

Ancak İngilizlerin koktukları gerçekleşmedi; 1916'da Mekke Emiri Osmanlıya karşı isyan etti.

Savaş bitti, zaman geçti, yeni Türkiye Cumhuriyeti, Hilafeti kaldırınca Mekke Emiri halifeliğini ilan etti ama Suriye'nin çeşitli bölgelerinden, Irak'tan vb kabul mesajları geldiyse de, Mısır ve Hindistan Müslümanları bunu benimsemediler, Emir'in halifeliği gerçekleşemedi.

Bir zaman sonra Mısır kralı Fuad da halife olmak isteyince el Ezher uleması, bu konunun ancak bir İslam ülkeleri arası toplantı düzenlenerek çözümleneceği sonucuna vardı. Çoğu Mısır'dan az kimsenin katıldığı kongre sonuç vermedi, yeniden toplanılması dileğiyle dağıldı.

Son yüzyıllarda halife olmaya kalkışmanın öyküsü bunlardan ibaret değil... IŞİD başı Ebubekir el Bağdadi'nin 2014'te yeryüzü halifeliği ilan etmesine dek birçok kişinin bu sıfata ulaşmağa yeltendiğini ya da o yöne itildiğini görüyoruz. Tümünün macerası birbirine eklenince bunlardan bir tek ders çıkıyor:

Dayandığın yer güçlü, bastığın zemin kuvvetli olmazsa halifelik pek bir işe yaramıyor!