Selçuk Erez

03 Ekim 2024

Kralın yalakaları

Maliye Bakanı basın toplantısında “darbe” lafının duyan gazetecilerin merakı üzerine, “Yanlış anladınız. Darp etmek, vurmak demektir, eğlenirken üstüne vurulan çalgı aletine “darbuka” deriz. İşte biz bu vergiyi, çalıp oynamayı yani neşeli bir şeyin habercisi olacağı için böyle adlandırdık” dedi.

Kral bir süredir keyifsizdi. Herkese eskisinden çok bağırıp çağırıyor, en yakınındakileri bile günde birkaç kez fırçalıyordu.

O sabah zile basıp Saray Nazırını çağırdı.

Nazır geldi:

-Buyrun Efendim.

-Saray cücesini yolla! 

Kraliçe oradaydı, “Bu alık cücenin soğuk laflarından sıkılmadınız mı?” diye sordu. Kral, “Eskiden krallar dışarı laf taşıyamaz diye sağır ve dilsiz uşaklar kullanırlarmış,” dedi, “Bu cüce daha iyi: Duyar, konuşur ama aptal olduğundan söyleneni anlamaz, bu nedenle laf taşımaz…”

Cüce geldi:

-Buyrun?

-Bir süredir ciddi bir şey yapmıyorum, tembelleştim. Bütün gün film izliyorum. 

Kilolandım. Doktorlarım “Spor yap” dediler; protokol nazırı duymuş gitmiş, sarayın bir katını spor aletleriyle donatmış. Bir sürü spor hocası geldi: Tembel jimnastiğini önerenleri sevdim; yani sen şezlonga uzanıyorsun onlar bir aletle bacaklarını sonra kollarını seni yormadan sallıyorlar.

Bunu önerenler dışında hepsinden nefret ettim. “Israr etmeyin, üzerime varmayın... Fena olur!” dedim. Birkaçı ne demek istediğimi anladı; sekreterime “Bu anlayışlı adamların isimlerini al” dedim.

-Onları ne yapacaksınız?

-Tümünü rektör atayacağım.

“Ötekiler?” 

-Adli kontrol şartıyla serbest bıraktırdım.

-Evet efendim. 

-Sonra bir sürü diyetisyen yolladılar. Hepsi aynı şeyi söylediler, “Perhiz yap” dediler. 

“Ne perhizi?” diye sorunca kimi et yeme dedi, kimi sadece et ye dedi. Kimi hamur dokunur dedi, kimi bir ay sadece ıspanak, bir ay da sadece şevket-i bostan ye dedi… Hiçbiri su içsem bile şişmanladığımı anlayamadı. “Perhiz merhiz yapmam!” dedim…

-Ağzınıza sağlık! Sonra ne oldu efendim?

-Israr edenlerin hepsini terörist diye içeri attırdım… 

Kral bunları anlatırken protokol nazırı, çoğu yalakalıkla şöhret yapmış kimselerden oluşan bir heyetin saygı ifadesinde bulunmak için yüzüncü kez geldiğini bildirdi:

-Gelsinler!

Heyet huzura alındı.

Kralın cüceye anlattıklarının bir bölümünü dinleyince Baş Yalaka, “Kral Hazretleri”, dedi, Leonardo Da Vinci’nin Fransa'daki Louvre Müzesinde bulunan Mona Lisa’sı neden bu kadar meşhurdu kuşkusuz bilirsiniz: Bir tarihte çalındığı için daha doğrusu, çalındıktan ancak iki sene sonra bulunduğu için meşhurdu. Yıllar geçtikten sonra Da Vinci’nin bu tablosu tam unutulmaktayken Kolombiyalı ressam Botero gelip Lisa Hanımın şişman halini resmedince şöhreti bir kez daha şahlandı.

Baş Yalaka’nın söylediklerini dinleyen diğer yalakalar çok bozuldular, aralarında “Gördün mü, herif yeniden gol atıp öne geçti”, “Namussuz nereden buluyor bu lafları?” diye fısıldaştılar.

Kral önce fısıldaşanlara, sonra da fısıldaşanların tabiriyle “gol atmış” olan yalakaya baktı:

-Sen de Botero’ya şişman bir resmini yaptır, duvarına as bakalım çok mu meşhur olursun.

Kıskanç yalakalar bu sefer Baş Yalaka’nın şiştiği, bozuk çaldığı için sevindiler, kendilerini tutamayıp güldüler.

Baş Yalaka, ressam Botero'nun çoktan ölmüş olduğunu biliyordu ama Kral’ın bilgisizliğini belirtmiş olmamak için cevap vermedi, sadece iki kez yutkundu.

Heyet gittikten sonra Kral cüceyle konuşmayı sürdürdü:

Şişmanladıkça nefes alamıyorum.

-Başkanlıktan ayrılsanız, rahatlasanız, dinlenseniz?

-Olacak bir şey söyle.

-Kurmay başkanına buyursanız...

-Ne buyuracağım?

-Darbe yapsın, kolayca ayrılmış olursunuz.

-Yapamaz!

-Neden?

-Hazinede para kalmadı!

-Maliye Bakanına söyleyin vergi koydursun.

-Aferin be cüce, zaten sen gelmeden önce ne kadar zeki olduğunu anlatıyordum Kraliçeye… 

Hemen bir Darbe Vergisi koyduracağım.

* * *

O gece Maliye Bakanı yeni vergiyi açıklamak için basın toplantısı yaptı: “Darbe” lafını duyan gazeteciler hemen “Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman” demeye başladılar.

“Yanlış anladınız” dedi Bakan, “Darp etmek, vurmak demektir, eğlenirken üstüne vurulan çalgı aletine “darbuka” deriz, Arap kardeşlerimizin yere vura vura oynadıkları halk oyunlarına da “dabke” denmez mi? İşte biz bu vergiyi, çalıp oynamayı yani neşeli bir şeyin habercisi olacağı için böyle adlandırdık.”