Selçuk Erez

03 Haziran 2020

Kalabalıklardan uzakta

Peki, Korona bittiğinde ne olacak?

Evde kalma zorunluluğunun yol açtığı kasvet, bazen Korona korkusunu bastırıyor: Artık gelmeyen gündelikçinin işlerini üstlenmiş ev kadınları ve ev erkekleri, bir taraftan bulaşık yıkar ve yer silerlerken yanaklarıyla omuzları arasına sıkıştırdıkları telefonlarıyla, uzak, yakın tüm bildikleri, hatta kırk yıldır görüşmedikleri ilkokul arkadaşlarıyla konuşuyor, önce evde tıkanıp kalmış olmaktan şikayet ediyor, sonra falanca restoranın ne zaman açılacağını, platesçiye kaç hafta sonra gidileceğini tartışıyorlar. Aralarında haziranda Bodrum’un neresinde buluşacaklarını kararlaştıranlar bile var.

İnziva gerçekten bu kadar sıkıntılı, bu kadar boğucu bir şey midir?

Tarihe, coğrafyaya bakınca inzivanın yol açtığı kısıtlılıklara rağmen bazı insanların sadece salgınlar baş gösterdiğinde değil, başka zamanlarda da bu şekilde yaşamayı yeğlediklerini görüyoruz.

Yoga konusunu iyi bilen eski bir bildiğim bana, Hinduizm inancını benimsemişler arasında, Samsara döngüsünden kurtulup manevi özgürlüğe ulaşmak için kalabalıklardan uzakta yaşamayı seçen, zamanını meditasyonla geçiren pek çok kimsenin var olduğunu söylemişti.

Birçok dinin ruhbanı, dağ başlarında, ıssız adalarda, ormanların derinliklerinde bulunan manastırlarda ömür tüketir.  

Desen: Selçuk Demirel

Hristiyanlıkta uzun bir direğin ucuna yerleştirilmiş ufak bir platformda yaşayan ve bu nedenle ermiş sayılanlar var: Mesela Suriyeli Aziz Simeon Stilites (390-459) ve ondan esinlenerek "Stilitçiliği" yani direkçiliği seçmiş olan Aziz Daniel (409-493), insanların arasında, ama onlardan hep bir direk boyu uzakta yaşamayı başarmışlardır. Aziz Daniel’in direğinin Istanbul’da bulunması, etkisinin güçlenmesine neden olmuş ve Bizans imparatorlarından I. leo ile İsaura’lı (Konya’ya yakındır) Zeno, zaman zaman Daniel’in direğinin dibine kadar gidip duasını almış, ondan fikir sormuşlardır.

Dalyanlarda balık gözetleyenler de yaşamlarının önemli bir bölümünü, denize çakılmış bir direğin üstünde geçirirlerdi.

Dalyanlar, kıyı boyunca göç eden balık sürülerinin geçtikleri yerlerde denize kazıklar çakıp aralarına ağ gerilerek oluşturulan tuzaklardı. Bu balık tuzaklarındaki gözetlemeci sırığında tüneyen biri, av geldiğinde işaret verince tuzak kapatılır, ağlar çekilirdi.

Dalyanlarda tüneyenler ile direklerin tepelerinde yaşayan azizlerin ortak sıkıntıları, ortak sorunları vardı: Mesela, bedenlerinin sıvı ve yarı katı giderlerini nasıl giderirlerdi? Gelen geçen görmesin diye bu eylemler daha çok güneş battıktan sonra mı gerçekleştirilirdi?

Görüyoruz ki kalabalıklara katılmadan yaşamanın yararlı yanları da var, sıkıntıları da..

çHer şeyin öyle güllük gülistanlık olmayacağının farkındayız. O zaman geldiğinde karşımıza, hangi hayvanlarda üreyip geldikleri zamanla anlaşılacak, habislikleri kat kat artmış başka mikropların dikildiğini görünce şaşıracak mıyız? Hayır!

Bir kısmımız bunların çaresini arayıp bulmak, aşısını geliştirmek için kolları sıvarken, bazılarımızın inzivalarını zihinlerinde sürdürmeyi, oturdukları yerde söylenmeyi yeğleyeceklerini tahmin edebilmek için kahin olmamız mı gerekir?