Selçuk Erez

17 Şubat 2022

İnsan hakları: Eksiksiz tanımlamaların eksik kalan yönleri

Yeni yollar bulunmalı: Kılı kırk yararak oluşturulmuş tanımlamaların yanında, belli bölgelerde, düşmanlıkların sürmemesini, hasım güçlerin birbirleriyle savaşamayacak duruma getirilmelerini sağlayabilecek formüller geliştirilmeli

İnsan haklarıyla ilgili tüm tanımlamalar, eksiklikleri gidermek için yapılan tüm eklemeler, bunlara ulaşmamızı sağlayamıyor; bu haklara ulaşmak için yaratıcı formüllerin geliştirilmesine ve bunları kitlelere anlatabilen insanlara ihtiyacımız var.

Prof. Dr. Rona Aybay, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Türkiye (1945-1948) başlıklı kitabında bu bildirinin hazırlanmasında geçerli olmuş faktörleri, Bildiri'nin -özellikle Türkiye'deki- izdüşüm ve etkilerini anlatır.

Aybay, bu yapıtında şöyle der:

"BM Antlaşması'nın insan haklarına ilişkin maddelerinde, 'insan kişiliğinin onuruna ve değerine, erkeklerle kadınların hak eşitliğine'; 'ırk, cinsiyet, dil yada din ayrımcılığının önlenmesine' ilişkin genel anlatımlara yer verilmiş olması önemliydi. Ancak, bu genel anlatımlar dışında insan haklarının gerçekleştirilmesi ve uygulamaların denetlemesi gibi konulara ve ayrıntılara girilmiş değildi. BM Antlaşması için doğal sayılabilecek bu eksikliğin giderilmesi amacıyla, daha sonra BM yapısı içinde oluşturulan çeşitli bildiri, sözleşme ve benzeri belgeler çıkarılmıştır."

Bu ve buna benzer belgeleri okuyunca bir kez daha kavrıyoruz ki insan haklarına, felsefi, hukuki irdelemeler, ince tanımlamalar vb. ile kavuşulamıyor. Tarifler, ayrıntılar ve bunların eksiklikleri giderecek maddeleri içeren belgeler hep eksik kalıyor. Bunlar gereksiz mi? Kesinlikle gerekli ama amaca ulaşmak için mutlaka başka şeyler de yapılmalı.

Ne yapmalı? Yeni yollar bulunmalı: Kılı kırk yararak oluşturulmuş tanımlamaların yanında, belli bölgelerde, düşmanlıkların sürmemesini, hasım güçlerin birbirleriyle savaşamayacak duruma getirilmelerini sağlayabilecek formüller geliştirilmeli.

Bunlara en güzel örnek, Fransa'nın başbakanlarından Robert Schuman'ın İkinci Savaşın sonunda önerdiği kömür-çelik birliği formülüdür: Almanya ile Fransa arasında, sonra Avrupa'da savaş olasılığını çok azaltmış olan bu formül gibi çözümler bulunmalıdır. Schuman'ın geliştirdiği bu formül, bir "Dönüşümsel Yaratıcılık" örneğidir. Açıklayalım:

1960 larda bir bilgi dalı haline gelmiş olan "yaratıcılık" konusunda çalışanlar, çeşitli yaratıcılık örnekleri arasında en sıradışı olanın "dönüşümsel yaratıcılık" olduğunu belirtirler: Bir konuda yaygın olarak kabul edilmiş, çok kere tartışılması bile usdışı, günah görülmüş, bazen bu nedenlerle insanların yaşamına son verilmiş "gerçeklerin", gerçek olmadığının gösterilmesi ile sonuçlanır bu tür yaratıcılık.

Robert Schuman

Einstein'ın (bir çok fizikçinin katkısıyla) zamanına dek bir dalga olarak kavranan ışığın, bazı koşullarda bir cisim gibi davrandığını saptaması, bir "dönüşümsel yaratıcılık" örneğidir.

Robert Schuman'ın "dönüşümsel yaratıcılık" örneğine gelince:

Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Fransa'nın Başbakanı Clemenceau, mağlup Almanya'nın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyordu: Versay Antlaşması tam bunu sağladı:

* Almanya, savaştan yalnız kendisinin sorumlu olduğunu kabul etti.

* Alsace-Lorraine bölgesi, Almanya'dan alınıp Fransa'ya verildi.

* Bir miktar Alman toprağı, Belçika'ya aktarıldı.

* Fransa, Almanya'nın kömür zengini Saar bölgesini on beş yıl boyunca işgal etti.

* Muzaffer İtilaf Devletleri, Ren Nehri'nin batısındaki tüm Alman topraklarını 15 yıl boyunca işgal etti.

* İki Alman devleti olan Avusturya ve Almanya'nın gelecekte birleşmelerine asla izin verilmeyeceği kabul edildi.

* Nüfusunun çoğu Alman olan Sudetenland, Çekoslovakya'nın bir parçası oldu.

* Baltık'taki Alman liman şehirleri Polonya ülkesine verildi.

* Almanya, İtilaf Devletleri'ne yüksek miktarlarda savaş tazminatı ödedi.

Alman halkı bu mağlubiyeti izleyen yaklaşık on yıl boyunca süründü: O günlerden kalma, gündelik gıda ihtiyacının bir cüzdan dolusu değil, ancak bir-bazen iki- el arabası dolusu Alman parası ile karşılanabildiğini, Alman çocuklarının, yiyecek bir şey bulabilmek için çöp karıştırdıklarını yansıtan fotoğraflar vardır.

Bu şekilde ezilen, sürünen Alman halkı, sonuçta, Versay Antlaşmasını yırtıp atacağını açıklayan bir insanı lider belledi. Bu lider yani Adolf Hitler, milyonlarca insanın öldürülmesine, Avrupa'nın yangın yerine dönmesine yol açan İkinci Dünya Savaşı'nın baş aktörü olarak tarihe geçti.

İkinci Dünya Savaşı sona erip Almanya yeniden mağlup olduğunda Fransa'nın Dışişleri Bakanı Robert Schuman'dı:

Schuman, 9 Mayıs 1950 de, o zamana kadar geçerli olmuş, "Galip, mağluba ne isterse yapar" ilkesinin değiştirilmesinin gerektiğini, mağlup tarafın halkının ezilmesi durumunda, geleceğin savaşlarının tohumlarının atılmış olacağını söyledi ve böyle bir felaketten kaçınılmasını sağlayacak bir formül sundu: "Savaş için kömür ve çelik gereklidir. Eğer biz, Almanya'nın ve Fransa'nın kömür madenlerinin ve çelik fabrikalarının bu iki ülke tarafından birlikte yönetilmesini sağlarsak, iki ülke arasında çıkabilecek üçüncü bir savaş önlenmiş olur." Schuman, bu şekilde insan haklarının yeni bir yorumunu gündeme getirdi: Savaşta mağlup olan tarafın halkının ezilmemesinin, sadece yönetenlerin suçlanmasının gerektiği savunuldu.

Schuman'ın barışı ve bu yolla insan haklarını pekiştirecek bu yeni formülünün yürürlüğe konabilmesi kolay olmadı, özellikle kendi ülkesinde şiddetli eleştirilere, tehdide varan karşı çıkmalara yol açtı.

Bunlara rağmen formül yürürlüğe konabildi:1951'de, Paris Antlaşması ile Fransa, Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg, bugünkü Avrupa Birliği'nin temeli olan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu kurdu.

Sonuç: İnsan haklarıyla ilgili tüm tanımlamalar, eksiklikleri gidermek için yapılan tüm eklemeler, bunlara ulaşmamızı sağlayamıyor; bu haklara ulaşmak için yaratıcı formüllerin geliştirilmesine ve bunları kitlelere anlatabilen insanlara ihtiyacımız var.