Selçuk Erez

30 Ekim 2024

Gülen neler düşündürür?

İnsanlar kritik düşünemediklerinde, mensup oldukları dinin, tarikatın başında bulunanlara kayıtsız şartsız baş eğdiklerinde, başka ülkelerin çıkarlarına bazen de hem başka ülkelerin çıkarlarına hem de hesabı, kitabı öz-çıkarlarına denk düşmeyen yerel politik gruplara alet oluyorlar

Fethullah Gülen

Fethullah Gülen’den söz açıldığında, aklıma Kaiser Wilhelm, Osmanlı padişahı V. Mehmet, Lord Kitchener, sonra Ağa Han, daha doğrusu Ağa Hanlar gelir. 

• Ağa Hanlardan başlayarak anlatalım: 

Ağa Han, Şii İslam'da Nizari İsmaili mezhebinin imamlarına 1818'de İran Şahı tarafından verilmiş bir unvandır. İran Şahının bu unvanı verdiği Hasan Ali Şah 1838'de 1. Ağa Han olarak İran'a karşı isyan ettiğinde çıkan çatışmada mağlup olmuş ve Hindistan’a kaçmıştı. 1. Ağa Han, İngiliz-Afgan Savaşında (1839-42) ve Sind'in fethinde İngilizlere yardım etmiş, buna karşılık olarak kendisine aylık bağlanmıştı.

Hindistan'da müritlerinden bazıları, gelenekler gereği Ağa Han'a hediye verme zorunluluğuna karşı tepki göstererek dava açmışlardı.1866'da İngiliz sömürge mahkemesi Ağa Han lehinde karar vermiş, böylece cemaati belli zamanlarda onu değerli taşlar ve altın külçeleri ile tartma usulü devam etmişti.

Ağa Han, İngiliz hükümetinin koruması altında Bombay'a yerleştikten sonra, İngilizlere karşı bölgesel bir isyanın bastırılmasına yaptığı yardım nedeniyle İngiliz yönetimi Ağa Han’ı "Prens" ilan etmişti.

1. Ağa Han 1881'deki ölümüne kadar İngiliz yönetimine gözü kara bir şekilde sadık kalmıştı; o öldükten sonra yerine gelenler ile İngilizler arasındaki sıkı bağlar sürmüş, ardıllarına Hint İmparatorluğu nişanı ve şövalyelik unvanları verilmişti.

Yirminci yüzyılda Ağa Hanların güdümündeki İsmaili toplumu Güney Asya ve Doğu Afrika'da sosyal ve ekonomik kalkınmaya yönelik çok sayıda kurum ve okul kurmuştu. Topluluğun sosyal ve ekonomik programlarının hedefi, iş adamları, tarımcılar ve profesyonellerden oluşan geniş bir taban yaratmak olarak tanımlanmıştı...

1957 de Kraliçe II. Elizabeth, Ağa Han’a "Majesteleri" unvanını vermişti.

• Şimdi de Fethullah Gülen'e gelelim:

Gülen, birçok ilde imam olarak görev görmüştür; ancak, 1971 de başlayan askeri yönetim sırasında gizli bir dini grup örgütlediği iddiasıyla tutuklanıp 7 ay hapis yatmıştı.

Gülen'in takipçilerinin sayısının 1980'ler ve 1990'larda arttığı bilinir. 1994'te Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın kuruluşuna katılmış ve vakıf kendisine "onursal başkan" unvanını vermişti. 

1999'da Gülen hakkında bir tahkikat başlatılınca tıbbi tedavisinin gerektiği ileri sürülerek Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiş ve orada kalmıştı.  

Gülen 2000 yılında, yokluğunda, yargılanmış ve hükümeti devirmek amacıyla destekçilerini önemli hükümet memurluklarına yerleştirmek için komplo kurmaktan suçlu bulunmuştu.  

Dava af kapsamına girdi, AKP döneminde "Beraat istiyoruz" diye yargılamanın sürmesini istediler. Dava tekrar görülmeye başlandı, beraat ile sonuçlandı.

Gülen'in takipçilerinin dünyanın birçok yerinde binden fazla okul inşa ettiği bilinir ama bu okulların giderlerinin hangi kaynaklardan karşılanmış olduğu bilinmez. 

Gülen’e Morehouse Koleji'ndeki Martin Luther King Jr. Uluslararası Şapeli, barış ve insan haklarının geliştirilmesine yönelik ömür boyu özverisi nedeniyle 2015 Gandhi King Ikeda Barış Ödülü dahil, birçok ödül verilmiştir.

2016 yandaşlarının girişimiyle yapılan darbe girişiminden sonra çok sayıda taraftarı tutuklanıp hapse atılmıştı: Maltepe'deki Pinhan Restoran'ın Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) karargahı olarak kullanılması ve himmet gelirlerinin şirket geliri imiş gibi sisteme sokulması iddialarına ilişkin iddianamede, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve diğer yerlerde yürütülen soruşturmalar kapsamında ifadesi alınan tanıkların, Fetullah Gülen'in Amerika'daki istihbarat örgütleriyle ilişkisine dair dikkati çekici anlatımlarına yer verilmişti. İddianamede, Fethullah Gülen'in gazeteci Nuriye Akman'a verdiği bir röportajda kullandığı; "Bu dünya gemisinin dümeninde Amerika var. Amerika'ya rağmen dünyada okul açamazsınız, eğer bu gemide gideceksiniz kaptan Amerika'dır" ifadelerinden yola çıkarak, bir tanığın Gülen'in Amerika ile ilişkileri hakkında şunları söylediği anlatılmıştı:

“1996 ve 1997 yıllarında CIA'dan emekli olmuş veya hala görevde olanlar gelerek, Türkiye'nin ve Orta Asya'nın MR'ını çektiler, ayrıca cemaatin bölgedeki gücünün tespitini yaptılar ve biz de bunları gezdirdik, onlara yardımcı olduk. Akabinde de bunları rapor haline getirip Amerika'ya gittiler... Burada önemli olan husus, Amerika'nın girmek ve hegemonyası altına almak istediği Türki cumhuriyetleri ve İslam coğrafyasını çok kolay bir şekilde kontrol altına almasına imkan sağlamasıdır. Amerika'nın bu sayede kendisine yeni bir kapı aralamış olduğunu Fetullah Gülen'in kendi ağzından duymuşluğum vardır.” 

• Yazımın başında, Gülen’in aklıma Kaiser Wilhelm, Osmanlı padişahı V. Mehmet, Lord Kitchener’i de getirdiğini söylemiştim. Onu da açıklayalım:

Birinci Dünya Harbi'nden önce Alman Kayzeri Wilhelm ve kurmayları, doğuya hakim olmak için panislamismi kullanmanın yolunu aramaya başlamışlardı: Almanlar, 20. yy. başlarında aynı zamanda halife olan Osmanlı padişahının yol açacağı bir İslam kalkışmasının, Hindistan gibi, Mısır gibi Müslümanı bol yerlerde Britanya yönetimini güç durumda bırakacağına inanmışlardı.

14 Kasım 1914'te Padişah V. Mehmet, dünya Müslümanlarını Osmanlı düşmanlarına karşı (yani Britanya, Rusya, Fransa vb.) cihata çağırdı. 1925 yılında Almanlar bu çağrıya uyarak ayaklanabilecek Müslümanlara silah dağıtmıştılar; ancak ciddi bir kalkışma gerçekleşmemişti.

Öte yandan İngilizler de, 1912 de Mısır Valisi Lord Kitchener’i, Mekke Şerifi’nin oğlu Abdullah’a yollamışlardı: Şerif'e, savaş olduğunda Osmanlıları desteklemezse ülkesinin bağımsızlık kazanmasına yardım edeceklerini, Mekke ya da Medine’de yeni bir halifeliğin oluşturulmasının düşünüleceğini bildirmişlerdi. 1916 da Mekke Emiri, Osmanlıya karşı isyan etmişti...

Sonuç

Bu olaylar, bize önemli bir gerçeği öğretiyor: İnsanlar kritik düşünemediklerinde, mensup oldukları dinin, tarikatın başında bulunanlara kayıtsız şartsız baş eğdiklerinde, başka ülkelerin çıkarlarına, hem de hesabı, kitabı öz-çıkarlarına denk düşmeyen yerel politik gruplara alet oluyorlar. Bu kimseler, düşünmeden izledikleri dini grupların başındakilerin peşinden neden gidiyorlar? Tarikatın başındakiler, Peygamber sülalesinden geldiklerini iddia ettiklerinden mi? Bunun gerçek olmadığı, bu sıfatın aslında hizmet ettikleri yabancı ülkelerin yöneticileri tarafından verilmiş olduğunu ya bilmiyorlar ya da unutuyorlar.