Selçuk Erez

24 Haziran 2020

Eylemler, eylemciler  

Yönetimlerden kaynaklanan şiddetin, insanları aktivistliğe iten çok önemli bir faktör olduğunu görüyorum

Eskiden bazı değme şairler, binlerce yıl önce yaşamış Babilliler gibi imgelerinin ürünü olan tanrılara yakarırlardı :

"...Öleceğim zaman Tanrım…

Eşeklerle birlikte geleyim sana; bırak

Melekler götürsün bizi, sonsuz sükun içinde

Gülen genç kızların derileri gibi parlak

Kirazların titrediği , ağaçlı derelere..." *

İnsanların bir bölümü de -eski Babilliler gibi ve o değme şairler gibi- isteklerini, kendi yarattıkları başkanlara, omuzlayıp tahtlara oturttuklarına, çekingen ve alçak gönüllü dilekçelerle iletirlerdi.

Bugün, demokrasisi körelmemiş ülkelerin vatandaşları, isteklerini, yönetime sadece dilekçe yazarak iletmiyorlar. Yola çıkıp pankartlarla, sloganlarla yürümek, İstanbul’da, Gezi’de görüldüğü gibi bir yerde dikilip durmak, isteneni şiirle, şarkıyla açığa vurmak da demokratik taleplerin yerine ulaştırılması için kullanılan eylem çeşitleridir artık. Başka şeyler de, mesela tiyatro da gereğinde eylemin alası olur.

Hakların ve hukukun en yaygın olarak benimsendiği ülkelerde bile demokrasi çantada keklik değildir, ne zaman hangi evcil olmayan hayvanda gelişeceği belirsiz bir virüsün saldırısına uğrayacağı bilinmez; bağışıklığını sürdürmesi için demokratik toplum kuruluşlarına, kitle örgütlerine ihtiyaç vardır.

Bu nedenle demokratik kitle örgütlerin sağlam durmaları, seyrelmemeleri, dağılmamaları gerekir.

Başta Türk Tabipleri Birliği, Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği vb. tüm kamu kuruluşu niteliğindeki meslek odaları, sonra her türlü demokratik kitle örgütleri, yanlışları, önemli olduğuna, öne alınması gerektiğine inandıkları konuları, halka ve halk yoluyla yönetime iletirler. Bunu, eylemlerle gerçekleştirirler.

Bu kuruluşlar başarılarını, eylemci (aktivist) üyelerine ve onları destekleyen, her sorunun çözümünün ancak demokrasi yürürlükteyse gerçekleşebileceğine inanan üyelerine borçludurlar.

Bir süredir bu ülkede insanları eylemci yapan unsurların ne olduğunu anlamak amacıyla tabip odalarında çalışmış meslektaşlarımla konuşmaktayım: Kürtler ve Alevilerin, büyüklerinden dinledikleri iteklenme, horlanma, ayırımcılığa maruz kalma öykülerinin; kadınların, kadın oldukları için çocuk yaşlarından itibaren aşağılanmanın, erkeklere göre eksik sanılmanın, bunların dışında kalanların ise haksızlığa, hukuksuzluğa uğramış olmanın insanları aktivist kıldığını kavrıyorum.

Yönetimlerden kaynaklanan şiddetin, insanları aktivistliğe iten çok önemli bir faktör olduğunu da görüyorum.

Öyleyse baro başkanlarının başkente gelmelerini polis barikatlarıyla engellerken, meslek kuruluşlarını kuşa çevirmeye yeltenirken, istekleri söyletmez, baskılarken iyi düşünün: Hem yanlış yapıyorsunuz, hem de bu ülkenin aktivistlerini çoğaltıyor, onları daha da keskinleştiriyor, yani size hiç mi hiç yaramayacak bir şey yapıyorsunuz!


* Francis Jammes(1868-1938,Fransa ): Cennete eşeklerle birlikte gitmek için yakarı.Çev: F. Pekin.)