Ünlü Rus-Amerikalı gazeteci Vladimir Pozner, 27 Eylül 2018'de Yale Üniversitesinde Rusya - ABD ilişkileri konusunda bir konuşma yapmıştı. Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği'nin görüşlerini açıklayan televizyon konuşmalarıyla bilinen Pozner'in yaklaşık dört yıl önce söylediklerini dinlediğimizde Putin'in politikasını doğru yorumlamamıza yarayabilecek ipuçlarına rastlıyoruz:
"ABD Dışişleri Bakanı James Baker, 9 Şubat 1990'da Sovyet lideri Mihail Gorbaçov ile yaptığı görüşmede İki Almanya'nın birleşmesini engellemedikleri takdirde 'NATO, doğuya doğru bir inç bile ilerlemeyecektir.' demişti."
Ancak NATO, 1996'da genişleme kararı alıp Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ı da kapsayınca o sıralarda Rusya'nın Cumhurbaşkanı olan Yeltsin "Hani genişlemeyecektiniz? Bizi küçümsemeyiniz. Rusya, göreceksiniz yeniden eski ihtişamına kavuşacaktır." demişti.
Gorbaçev ve Yeltsin, bugün Rusya'da, Batı'ya karşı direnememekle suçlanmaktadırlar.
Putin, 2007'de Münih'teki 20'ler toplantısında NATO'nun genişlemesinin, güvenlerini sarsmış olduğunu söylemişti: "Bence NATO genişlemesinin Avrupa'da güvenliğin sağlanmasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu davranış, karşılıklı güven düzeyini düşüren ciddi bir provokasyonu temsil eder…"
NATO, ABD demektir ve Putin yönetiminde ABD, Rus halkına kapkara bir tehdit olarak sunulmakta ve Putin, bu konuda Rusya'nın Batı'ya sarsılmış güveninden yararlanmaktadır:
Pozner, Yale'deki konuşmasında Nazi liderlerinden Göring'in intiharından birkaç gün önce bir ABD gazetecisinin yaptığı röportajda söylediklerini anımsatmıştı:
"Halklar savaş istemezler. Alman halkı da, İngiliz halkı da Rus halkı da istemez. Ama ülkeleri güden liderlerin dedikleri olur. Liderler, demokrasilerde de baskıcı rejimlerde de halkı istedikleri yöne sürekleyebilirler. Yapılacak şey halka, saldırıya uğramakta olduklarını söylemek ve barış isteyenleri vatanlarını tehlikeye atmakla suçlamaktan ibarettir."
Putin, Göring'in tanımladığı formülü uyguladı:
Pozner, 1997 de Moskova'da, Frontline'dan V.Gamburg'la yaptığı bir söyleşide, Putin'in, Gürcistan'ın ve Ukrayna'nın ayrılıkçılarını başarıyla destekleyip Rusya güdümünde bölgeler oluşturarak ve Kırım'ı Rusya'ya katarak, aşağılanan Rusya'yı yeniden şahlandırdığını ve bu yolla Rus halkının kalbini kazanmış olduğunu da söylemişti.
Pozner, bu söyleşide Putin'in, Batı karşıtı, milliyetçi, şovenist bir örgüt olan Rus Ortodoks Kilisesi'nden de büyük çapta yararlandığını söylemişti. 2018'de seçimler yaklaşırken, devlet kontrolündeki TV kanalları, Putin'i, ulusu kaostan kurtaran kahraman olarak göstermekteydi. Putin'in Ladoga Gölü'ndeki bir adada bulunan yıkık, harap Valaam Manastırını onartıp açtırdığı defalarca anlatılmıştı. Yayınlarda, Valaam, "Rusya'nın aynası" olarak tanımlanıyor, yıkımdan kurtulması, ülkenin, Putin yönetimindeki yolculuğunun bir metaforu olarak yorumlanıyordu. Hazırlanan belgeselde sunucu, "Büyük Rus devleti yok edildiğinde Valaam öldü" diyordu. Putin'in manastırı ziyaret ettiğini gösteren bölümde de, "Restore edildi ve devletimiz yeniden dizlerinin üstünde yükseldi" deniyordu.
Rusya, genel yaşam kalitesi açısından birçok gelişmekte olan ülkeden daha alt sıralarda yer almaktadır. Bu ülkenin Genel Yaşam Kalitesi puanı bu yıl 86.27'dir (sıralamada 70'inci) İsviçre 199.36 ile birinci, ABD 163.6 ile 17'nci Türkiye ise 124.2 ile 46'ncı düzeyde yer almaktadır.
ABD 2020'de 20,9 trilyon ABD Doları Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) ile dünyanın en büyük ekonomisi iken Rusya'nın nominal GSYİH'si 1,5 trilyon ABD Doları'ydı . GSYİH açısından Rusya, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa gibi ülkelerin gerisinde kalmaktadır.
Ekonominin, yaşam koşullarının kötülüğü, iktidarların yitirilmesine yol açan en önemli nedendir. Ancak Putin'in, Rusya'yı, tehdit eden yabancı güçlere (ABD) karşı savunduğunu, fetihleriyle ülkesine yeniden tarihi görkemini kazandırdığını ve din sevgisinin enginliğini, Rus halkına her yoldan belletmesi, genel yaşam kalitesinin pek parlak olmamasına rağmen, kısıtlamalara, ekonomisinin zaman zaman dalgalanmalarına rağmen halkın onu desteklemesine yol açmaktadır.
Öyleyse soralım: Türkiye gibi bir ülkede baskıcı bir yönetim, Putin yöntemiyle yani -Pozner'in Göring'den aktardığı gibi-halka, saldırıya uğramakta olduklarını söyleyerek ve barış isteyenleri vatanlarını sevmemekle suçlayarak başarıya erişebilir mi?
Soruyu hemen cevaplayalım: Hayır!
Neden?
Çünkü Rus halkının, ülkenin tarihi boyunca edinmiş olduğu demokrasi deneyimi hemen hemen sıfırdır. Buna karşılık Türkiye halkı -kantara vurmak güçtür ama- küçümsenmeyecek bir demokrasi tecrübesine sahiptir, bu eksildiğinde itiraz eder.
Bir de Rus yönetimi, bugün, karar almak ve uygulamak konusunda bilimsel seviyesi yüksek ve kalabalık bir destek gücünden yararlanmaktadır ki bu da Türkiye'nin düzeyindeki ülke yönetimlerinin sahip olabileceği bir imkan değildir.
Bu nedenlerle Putin örneğinin buralarda başarı sağlayamayacağını rahatça söyleyebiliriz.