Diktatörün asıl amacı, yaşam boyu yerinde kalmak, bağımsız denetimi yok ettiği ülkede bir gün hesap vermek zorunda kalmamaktır.
Öyle ise neden seçim yapar?
Halkın çoğunun kendisini istediği, benimsediği izlenimini yaratmak zorundadır da ondan! Seçim yapıp -bir şekilde- kazanmak, memleketinde ve dışarıda bu izlenimi yaratır. Halkın çoğunun istemediği biri olarak yerinde kalması zamanla çözümlenmesi güç sorunlara yol açar. Seçim yapan diktatörün iktidarda kalma süresinin, yapmayandan fazla olduğu kesin olarak saptanmıştır.
Konuyu inceleyen akademik araştırmacılara göre diktatörlerin yaptıkları seçimlerin, onlar için saydığımız yararları yanında yine onlar için tehlikeli olan yönleri de vardır. Seçim kampanyası boyunca çoğalacak olan iktidar karşıtı gösteri ve propagandalarla yıpranmaları, hatta aşırı derecede yıpranmaları söz konusu olabilmektedir. Oslo Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden C.H. Knutsen ve H.M.Nygard, 2017 de Washington Post da yayımlanmış olan makalelerinde, 1946- 2008 arasında var olmuş 259 baskıcı rejimi incelediklerini ve seçim yıllarının diktatörler açısından çok riskli olduğunu saptamışlardır: Diktatörlüklerin % 50 si, seçim süreçleri sırasında sona ermektedir.
H.M. Nygard, 2015 te yayımlanmış başka bir makalesinde de diktatörlükler açısından seçim süreçlerinin tehlikelerinin başka nedenlerini de irdelemiştir: Araştırmacı, seçim dışı evrelerde işbirliği yapmaları engellenen her türlü muhalefet odağının seçim sürecinde bir arada hareket edebilmeleri şansının doğduğunu, bunun da diktatör açısından istenmeyen sonuçlara yol açabildiğini söylemiştir.
Emory Üniversitesi’nden J.Gandhi ve Goteburg Üniversitesi’nden E. Lust-Okar’ın 2009’da yayımlanmış bir makalelerine göre diktatörler, seçimlerin, rüyalarında kabus görmelerine neden olan sonuçlara yol açmaması için çeşitli yolları denerler: Mesela medya ile ilgili kuralları istedikleri şekilde değiştirir, böylece vatandaşın doğru bilgiye ulaşma şansını kısıtlarlar, muhalifler arasında koordinasyonu da güçleştirebilirler.
Muhalefet adaylarının seçime katılışını sınırlamak, kampanyalarını engellemek gibi girişimlerde bulunabilirler. Ayrıca, oyların sayılmasında büyük rol oynayan seçim komisyonlarının oluşumunu ve bağımsızlığını işlerine geldiği şekilde düzenlerler.
Seçim kaybettikleri halde yerlerinden ayrılmayanlar çoktur: Seçimi kaybeden diktatörlerin sadece % 12'si yerlerinden ayrılmayı kabul etmekte, % 88'i ise direnmeyi seçmektedir.*
2017 seçimlerinde kaybettiğini kabul eden Gambia’nın diktatörü Jammeh, seçimden sonra iki hafta geçtiği halde sarayından ayrılmamıştı; yandaşları, seçimlerin yenilenmesini istiyorlardı. Diktatör bir süre sonra, oyların sayımında hata yapıldığını, seçimlerin yenileneceğini açıkladı. Konuyu Yüksek Adalet Divan’ı düzeltinceye kadar da bekleyecekti. Ancak, muhalefetin ve halkın eylemleri, onu, yerini terk edip başka bir ülkeye gitmek zorunda bıraktı.
Şu halde muhalefet, seçimle ilgili yolsuzlukları engelleyemediğinde ya da seçimi kaybeden diktatör, bir takım gerekçelerle yerinde kalmaya kalktığında, seçmenler “çalınmış seçimleri” protesto etmek için bir şekilde harekete geçebilir, böylece seçimler, başka bir yoldan diktatörlüğün çöküşüne ve demokratikleşmeye neden olabilirler.
1986'da Filipinler'deki seçimlerde de böyle olmuştu: Oylar sayılmış, Başkan Ferdinand Marcos'un az bir farkla kazandığını açıklanmıştı. O zaman, Filipinliler ve uluslararası gözlemciler, aslında Marcos’un rakibi Corazon Aquino'nun kazanmış olduğunu ilan ettiler ve bu açıklamayı izleyen kitlesel protestoların ardından Marcos istifa etti ve Aquino cumhurbaşkanı ilan edildi.
Çizim: Selçuk Demirel
Diktatörler, benzerlerinin seçimle ilgili sorunlarını bilirler mi? Bu araştırmalar oldukça yakın zamanlarda yapılmış olduğundan eskiler bilmezlerdi, nispeten okumuş olanları da, Hitler gibi, İdi Amin gibi yarı cahilleri de bilmezdi. Şimdikilerin okumuşları bilebilir, eğitimi eksik olanlar da bunları Putin gibi doğru dürüst eğitilmişlerden öğrenebilirler.
* https://oneearthfuture.org/opinion-insights/violence-and-votes-when-dictators-lose-elections