Bugün sizleri, İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığının nazik misafirperverliği sayesinde gezebildiğimiz, “İBB Miras” kapsamında bulunan Çubuklu Silolarına götürüyorum değerli okurlarım. Henüz gezme fırsatı bulamayanların zihinlerine girip, “Bu olağanüstü eseri ben de mutlaka görmeliyim!” dedirtebilirim umarım. Üstelik ziyaretiniz sırasında bir ara soluklanıp, Beltur tarafından işletilen kafesinde bir fincan çay ya da kahve içmek dışında elinizi cebinize atıp herhangi bir masraf yapmaksızın bu harika merkezde kültüre, sanata doymak imkânınız var! İstanbul Boğazının kıyılarında, Paşabahçe ile Kanlıca arasında bulunan Çubuklu’ya, Anadolu yakasındaysanız kara yoluyla, Avrupa yakasındaysanız yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü şekilde İstinye’den kalkan ve yaklaşık on dakikada Çubuklu İskelesine yanaşan bir arabalı vapur yolculuğuyla ulaşmak mümkün. Arabanızla gelirseniz, iskelenin hemen yanındaki otoparka bırakın. Siloların girişi yolun karşı tarafında.
Biraz geçmişe bakalım
İstanbul’un zamanımızda da yeşillikler içindeki bu semti, Bizans döneminde “huzurlu ve sakin” anlamına gelen “Eirenaeon” olarak bilinirmiş. O zamanlar büyük bir manastıra da ev sahipliği yapması yanında halk tarafından mesire bölgesi olarak kullanıldığı biliniyor. Osmanlı döneminde halkın bu yönde kullanımı devam ederken, bazı padişahlar tarafından da dinlenme alanı olarak kullanıldığı, bu amaca hizmet eden bazı ahşap yapılara sahip bulunduğu tarihi kayıtlarda mevcut.
Gel zaman git zaman, ağır da olsa bir şekilde gelişen kentte, hatta ülkede, enerji kaynaklarına duyulan ihtiyaç artarken, civarda bu ihtiyacı karşılayacak ne kömür ne de petrol kaynağı bulunmaması, en pratik çözüm olarak yabancı ülkelerden petrol ithal edilmesini gündeme getirmiş. Bu da gelen rafine edilmiş petrol (yani benzin, ama ne hikmetse Amerikalılar gibi “gaz” denmiş buna!) için büyük depoların inşa edilmesini gerektirmiş. Tankerlerin kolayca yanaşıp yakıtı aktarabilecekleri İstanbul’un kıyılarındaki en stratejik noktaların Paşabahçe, Çubuklu, Beykoz, Kartal ve Kuruçeşme olduğu anlaşılınca buralara yönelinmiş. II. Abdülhamid’in tahtta bulunduğu dönemde, 1880’li yıllarda alınan kararlarla, petrol depolama hizmetleri İstanbul Şehremanetine (Belediyesi) verilmiş ve “gaz depoları” diye bilinen, kârgir, kırma çatılı ilk depolar Çubuklu kıyılarında inşa edilmiş.
Çubuklu’da inşa edilen ilk depolar
Bir sanayi tesisi kuracaksanız, taşıma ve ulaşım imkânlarını göz önünde bulundurarak, kullanacağınız enerji kaynağının mümkün olduğunca yakınında kurmanız elbette en doğalı. Osmanlı döneminde ilk adımları atılan, Cumhuriyet döneminde de devlet eliyle kurulmasına girişilen bazı sanayi tesislerinin Çubuklu ve civarındaki Paşabahçe ve Beykoz semtlerinde bulunmasının nedeni bu.
Hikâyemize devam edersek, Cumhuriyetin ilk yıllarında Çubuklu’daki gaz depoları artık yetersiz kalacak, dönemin İstanbul Belediye Meclisinin aldığı kararla bir Sovyet kuruluşu olan, “Neft Sindikat” şirketi ile 1931 yılında bir sözleşme yapılacak, bu anlaşma kapsamında 8.000 metreküplük 19 adet petrol tankının yapımı kararlaştırılacaktır. Depoların 15 yıl kullanıldıktan sonra Belediyeye devredileceği de sözleşme yer alıyor. Bir milyon lira değerindeki bu depolama alanlarının yanı sıra, teneke fabrikası, yazıhaneler ve çalışanlar için lojmanların da yapımına girişilecek, fakat burada ayrıntısına girmemizi gerektirmeyen bazı nedenlerle inşaat uzayacak, tesis ancak 1938’de hizmete alınabilecektir. Petrol türevi ürünlerin yanı sıra uçak benzini ve madeni yağlar da bu depolarda muhafaza edilirmiş. Ürünlerin dağıtımı için gerekli görülen karayolları bağlantılarının da İstanbul Belediyesi tarafından 1930-1940 arasında inşa edildiğini belirtmeden geçmeyeyim. Derken 1941 yılında petrol ürünlerinin ithalat, depolama, arıtma ve dağıtımı amacıyla Petrol Ofisi bir devlet şirketi olarak kurulunca, Çubuklu Siloları bu şirkete devredilmiş.[1]
Aktif döneminde Çubuklu Siloları
Petrol Ofisinin Çubuklu Silolarını kullanmaktan tam olarak ne zaman vazgeçtiğini doğrusu belirleyemedim. Sanırım şirketin özelleştirilmesi ardındandır. Sadece tesisin kuzey tarafında yer alan sekiz deponun 1980’li yıllarda yıkılarak burada bir turizm tesisi kurulduğunu biliyorum. Geri kalan 11 silindirik metal depo ile yan tesisler, zaman içinde ortaya çıkan yıkım çabalarına karşın, dik sırtta varlığını sürdürmüş. Ta ki...
Restore edilen silolar halkın hizmetinde
Kendisiyle tanışma imkânı bulamamış olsam da, İBB Kültür Dairesi Başkanı Tolga Volkan Aslan’ın bir yerde şöyle bir beyanına rastladım:
“Çubuklu Silolar (konusunun) İstanbul Büyükşehir Belediyesinin genel politikasıyla çok bağlamsal bir ilişkisi var. O da kamusal alanların yeniden kamuya kazandırılması. Öncelikli olarak halkın buradan nasıl faydalanacağı fikrine odaklanıyoruz. Çünkü bunu bir kamusal hak olarak görüyoruz. Halk tarafından ilgi gördüğünde, orası artık daha farklı bir amaç için kullanılacak bir noktaya gelemiyor ve doğal olarak artık tamamen halkın kullanımında kalıyor.”
Tam da bu çizgidedir modernleşen dünyada işlevini yitirmiş ve kendi kaderine terk edilmiş Çubuklu Silolarının “İBB Miras” kapsamına alınıp, evrensel koruma ilkeleri doğrultusunda yaklaşık iki yıl süren restorasyon çalışmaları neticesinde, Mart 2024’te İstanbul halkının hizmetine sunulması. Nereden nereye gelindiğini anlamak için şu fotoğraflara bakmak yeter:
Öncesi
Sonrası
Çubuklu Silolarını ziyaretimizde Birim Sorumlusu Mesut Perk ve ekipteki diğer Birim Sorumluları olan yardımcıları Gizem Taşkın Şengün ve Ozan Ceylan Kültür bizi karşıladı ve adım adım tüm tesisi ayrıntılı açıklamalar yaparak gezdirdi. Bu pırıl pırıl insanlara müteşekkirim.
İlk kimin aklına geldi siloları bu hale getirmek bilemiyorum, ama “İBB Miras” bünyesinde yer alan birbirinden değerli görevlilerin kafa kafaya verip bu noktaya geldiklerini tahmin edebiliyorum. Dünyada bu türde, yani eski sanayi ve benzeri tesislerinin elden geçirilerek kültür ve sanata tahsis edilmesinin bazı örnekleri var. Bunlar arasında Londra’daki Battersea Enerji Santralını, yine Londra’daki Bankside Enerji Santralını, Brooklyn’deki (New York) Domino Şeker Rafinerisini, Poblenou’daki (Barcelona) dört katlı sanayi tesisini ve yine Barcelona’daki Casaramona tekstil fabrikasını örnek olarak verebilirim. Tabii bu arada şimdilerde İstanbul Bilgi Üniversitesi yerleşkesi içinde bulunan eski Silahtarağa Elektrik Santralını da (Santralistanbul) unutmayalım.
Şimdi ise gene İstanbul'da, rant elde etmek uğruna büyük bir saldırı altında olan bu megapolde, Çubuklu Siloları bir mücevher gibi ortaya çıkarılmış. Nitekim bu konuda İBB Kültür Varklıkları Daire Başkanı Oktay Özel şunları söylemişti:
“Silolardan bahsediyorsak bir restorasyondan önce aslında bir vizyondan bahsetmek gerekir. İstanbul’da geçmiş yıllarda onlarca örneğini gördüğümüz gibi daha sonra hayıflanacağımız büyük rant projelerine dönüşebilecek değerde bir alan iken bu saç parçaları korunuyor, kültürle, yaşamla buluşuyor, halkın ücretsiz şekilde etkinliklere dahil olabileceği bir yaşam merkezine dönüşüyor.”
Farklı mecralarda kültür ve sanat alanında yayınlanan yazılarımın sevgili takipçileri bilirler; her zaman bahsettiğim eserleri yaratanları isim isim anmayı borç bilirim. Bu defa da epeyce araştırdım. Diğer çalışmalarda da olduğu gibi İBB Kültür Varlıkları Projeler Müdürü Y. Mimar Merve Gedik yönetiminde, Daire Başkan Yardımcısı Şantiye Koordinatörü Serkan Tuncer’in koordine ettiği Çubuklu proje uygulamasında şantiye kontrolörleri olarak Mimarlar Dilara Özmen ve M. Deniz Kılıç ile Makine Mühendisi Ertuğrul İkiz ve Eletrik Mühendisi Saim Şatıroğlu’nun görev yüklendiğini öğrenebildim. Mutlaka bazı eksik isimler olacaktır, affetsinler beni; ama sonuç olarak ustasından işçisini pek çok insanımızın emeği, alın teri var bu olağandışı eserde.
İBB Çubuklu Silolarında restorasyon çalışmaları
Yaklaşık 20.000 metrekareyi bulan Çubuklu Silolar yerleşkesinde bulunan yapılar farklı fonksiyonlara tahsis edilmiş. Şöyle listeleyim ve bazı görsellerle destekleyeyim:
Dijital Sanatlar Müzesi, Doğa ve Bilim Müzesi, Kütüphane, Atölye, Sahne, Etkinlik Alanı, Kafe ile Çocuk ve Sanat Merkezi. Malum İBB tüm ayağa kaldırdığı alanlarda birer kütüphane kurmayı kural haline getirmiş. Burada da 110 kişilik kapasiteye sahip zengin bir kütüphane kurulmuş.
İBB Çubuklu Silolar kütüphanesi
8-9-10-11 numaralı silolarda üç bölümden oluşan Doğa ve Bilim Müzesi yaratılmış. “Evren ve Dünya”, “Yaşam”, “Uygarlık” adı verilen bu üç bölüme ilişkin özel görseller, ışık, ses ve koku eşliğinde sergilenmekte:
İBB Çubuklu Silolar Doğa ve Bilim Müzesi
3-4-5-6-7 numaralı silolarda ise Dijital Sanatlar Müzesi yer alıyor ki buralarda belirli sürelerle dijital sanatlara dayalı sergiler yer alacak. Bizim ziyaretimiz sırasında benim çok çarpıcı bulduğum, dijital cihazlar ve yapay zekâ kullanımıyla gerçekleştirilen “Bilinci Yeniden Kurmak: Gerçek Nedir?” başlığı altında yaratılan, “Ars Electronica” küratörlüğü ve “Piksel Creative Solutions” yapımcılığında gerçekleştirilen sergi vardı. Artık kapandı ama ben gene de kayıtlara geçmesi için bilgi vereyim. Farklı ülkelerin sanatçılarının eserlerinden oluşan sergide Universal Everything, Yatreda, Shinseungback Kimyonghun, Quadrature, Alexandra Daisy Ginsberg, Theresa Reiwer, Nohlab ile Türk sanatçılar ha:ar (Hande Şekerciler & Arda Yalkın) ve Atıf Akın’ın eserleri yer almaktaydı. Lütfen bakın şu örneklere:
Umarım Çubuklu Silolarından yaratılan bu olağanüstü eseri ilginizi çekecek düzeyde anlatabildim. İki hafta sonra bir diğer İBB Miras eseriyle yeniden bu sütunlarda olacağım.
Yakından İBB Çubuklu Siloları
İBB Çubuklu Siloları mükemmel aydınlatma düzeniyle geceleri de çok çarpıcı görüntü veriyor
İBB Çubuklu Siloları sergilerinde yardımcı elemanlar şevkle görev yapmaktaydı
[1] Burcu Özgüven, “Erken Cumhuriyet Döneminde İstanbul’da Yakıt Depolama Tesisleri”; Trakya Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi, 2023, Sayı 24(2), ss. 71-84.
Şefik Onat kimdir? Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır. 1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir. Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir. Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur. 2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir. Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır. Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır. 1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır. |