Sayıları biraz da yuvarlarsak, bugün ABD nüfusunun yüzde 60'ı Beyaz (Kafkasyalı), yüzde 18,5'i Hispanik (Latino), yüzde 12,5'i Afro Amerikalı (Siyahi), yüzde 5,5'i Asyalı (Sarı), yüzde 1'i Kızılderili ve geriye kalan yüzde 2,5'i karışık kökenli.[*]
Böyle bir amalgam nüfusla dünyanın en demokratik ülkesi olduğunu iddia eden, ama tarihi boyunca sürüp giden ve son zamanlarda da gittikçe azan ırk çatışmalarıyla dünya aleme rezil olan dev bir ülke ABD. Neredeyse Avrupa'nın tamamına yakın yüzölçümüne sahip bu topraklarda, beyazların dışındaki kökenlerden gelenler kendi geleneksel kültürlerini yaşatmak, yaymak ve geliştirmek için her zaman büyük gayret içinde oldular. Başka bir gözlükle bakılırsa, eşitlik, insan hakları, adalet gibi demokrasinin temel ögelerini savunan, bu uğurda mücadele edenler de asıl bunlardır.
Londra, Paris ve New York dahil farklı kentler, ülkeler ve kültürlerde yaşamış şanslı bir kişi olarak her zaman New York'u dünyanın 1 numaralı kültür-sanat kenti olarak gördüm. ABD'nin gerçek eritme potası olduğunu da dikkate alırsak, bu zenginlik hiç kuşkusuz sözünü ettiğim etnik karışım neticesi. Şu pandemi döneminde evinizdeki hapis hayatınıza renk katacak çevrimiçi gösterilerini de dikkatinize getirerek New York'un ünlü iki modern dans topluluğundan bahsetmek istiyorum.
Bunların ilki, 1958'de, gruba adını veren Alvin Ailey ve altı diğer siyahi dansçı tarafından kurulan Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu. 64 yıllık geçmişiyle en eski ve köklü olanı. Gerek Ailey'in koreografilerini yaptığı kendi eserlerini gerek diğer eserleri sahneleyerek 1970 yılına vardığında dünya çapında tanınır hale gelmişti. Çok iyi bir dansçı ve yönetmen olmasının yanı sıra, özgün bestelerden etnik müziğe, caza, "blues"dan İncil müziğine (Gospel music) pek çok müzik eseri kullanarak yarattığı koreografilerle modern dans hayranlarının ilahlarından biridir o. 1989 sonlarında ölmesiyle gönüllerdeki "Ünlü Dansçılar Panthéon"unda yerini aldı.
"Amerika'nın Tarihinde Engelleri Yıkan Alvin Ailey" başlıklı şu 10 dakikalık, ödüllü video, onun yaşamının bir özeti. İngilizce bilmeyenler dahi, Ailey'in nasıl bir adam olduğunu görmek için seyretmeli:
Başlangıçta tamamen siyahi temalar, duygular, acılı geçmiş üzerine kurulu gösteriler ve kadro, 1963 yılında önemli bir dönüşüm geçirecekti. O tarihte Alvin Ailey, mevcut yapılarının ve eğilimlerinin dahi aslında bir ayrımcılık anlamına geldiğini açıklayarak, "Dünyaya hepimizin eşit insanlar olduğunu göstermek istiyorum. Rengimizin ne olduğu hiçbir önem taşımaz," diyerek, topluluğu tüm ırklara ve kültürlere açacaktı. 1963, siyahilerin eşitlik ve medeni hakları için mücadelesinin yaygınlaştığı, Virginia, Alabama ve Mississippi eyaletlerinde ırkçı beyazlarla büyük çatışmaların yaşandığı, Martin Luther King'in ünlü "Bir rüyam var" konuşmasını yaptığı ve sonrasında tutuklandığı ve unutmayalım, Başkan Kennedy'nin katledildiği yıldır ve o tarihten itibaren Alvin Ailey varıyla yoğuyla eşit haklar mücadelesinde önde gelenler arasında yerini almıştır.
Alvin Ailey Amerikan Dans Tiyatrosu, kuruluşunun 60. yılında (2008) yaptığı dünya turu sırasında İstanbul'a da gelmiş ve İKSV organizasyonunda Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda üç gece art arda gösterilerini sunmuştu.
1960'da Ailey'in koreografisini yaptığı "Vahiy" (Revelations) Grubun sürekli tekrar tekrar sahnelediği bir gösteridir. 2015'te New York'ta Lincoln Center'da gerçekleştirilen gösteri mutlaka görülmeli:
1971'de Ailey, annesine doğum günü hediyesi olarak yarattığı ve yine sürekli tekrarlanan 16 dakikalık solo dans "Çığlık"ta (Cry) ise siyahi kadınların Afrika kökenlerini, deneyimlerini, yaşadıkları büyük ıstırapları ve sonunda her şeyi yenerek mutluluğa ulaşmalarını anlatır. Grubun solistlerinden Deborah Manning'i bu dansta seyredelim:
Öte yandan Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle Grubun, kamuya hizmet anlayışı kapsamında art arda çevrimiçi yayınladığı ve 24 Haziran'a kadar sürecek olan tüm gösterilerini şuradan izlemek mümkün.
* * *
Gelelim ikinci dans topluluğuna. Bu kez Hispanik (Latino) kökenliler var gündemde. Puerto Rico/Meksika kökenli Amerikalı dansçı ve koreograf Tina Ramirez, Ballet Hispánico of New York'un temellerini attığında yıl 1970'ti. Amacı Amerikan dans ortamına Hispanik/Latino kültürünü yerleştirmekti. Alvin Ailey'in siyahi toplum için yaptığını o da kendi toplumu için gerçekleştirmek çabasındaydı. Taptığı dans hocası Miss Bravo'ya bir söz vermişti. Bravo emekliliğe ayrıldığında onun dans stüdyosunu devralacak ve yaşatacaktı. Sözünü tuttu ve küçük küçük, farklı Federal destek fonlarından da yararlanarak Ballet Hispanico of New York'u hem bir dans grubu hem de çeşitli eğitim programları uygulayan bir dans okulu olarak kurdu. O zamana kadar bale, modern dans ve İspanyol dans tekniklerini bir araya getirip eğitim veren kimse olmamıştı kendisinden önce.
Başlangıçta böyleydi
Ballet Hispanico of New York...
Günümüzde böyle oldu...
Alvin Ailey'de olduğu gibi, zaman içinde Ballet Hispanico of New York da bütün ırkların buluştuğu bir dans ortamına dönüştü. "Biz gerçek bir eritme potasıyız ve ABD'nin dünyayı dolaşan kültür büyükelçilerinden biriyiz," diyordu önde gelen dansçılarından biri.
Kurucu, CEO ve Sanat Direktörü Tina Raminez 2009 yılının başında emekliye ayrılıp yerini Eduardo Vilaro'ya bıraktığında 80 yaşındaydı; kuruluşunu tüm dünyaya tanıtmış ve o güne kadar sayısız ödül ve madalya kazanmıştı. İlginçtir, aşağıdaki resimde görüleceği üzere, veda gösterisindeki dansta da başı çekmekten geri durmamıştı.
2010'da ise Eduardo Vilaro, Koreografi Enstitüsü (Instituto Coreográfico) adıyla, Latin sanatçıların eğitim göreceği ve bütünüyle kültür kökenlerine dayalı yeni eserler yaratacağı bir koreografi merkezini mevcut kuruluşa ekleyerek daha da zenginleşmesini sağlayacaktı.
Bu bölümü bir eklemeyle tamamlamalıyım. Ballet Hispanico of New York'un 1989'dan itibaren mekânı Manhattan'ın Yukarı Batı kesiminde yer alan birbirine bağlı üç tarihi yapıdan oluşuyor. ABD'nin "Ulusal Tarihi Mekân"larından biri olarak tescil edilmiş bu yapı, eskilerde bir binicilik okulu ve sonra da atlı araba şirketi/deposuymuş – Clairmont Riding Academy. Günümüzde özellikle gençlere garip gelebilir, "Manhattan'ın ortasında ne alâka!" diye düşünebilirler. Ama 100-120 yıl önce, metrolar, otobüsler, tramvaylar, taksiler yokken insanlar oradan oraya nasıl gidiyordu diye bir an düşünmek yeter. Metro zaten yoktu da, otobüsleri, tramvayları ve taksiler yerine kiralanan arabaları çeken atlardı elbette. Hem atların ve bahsedilen taşıt araçların depolanacağı hem de sürücülere eğitimin verilecek mekânlar uzaklarda değil, kentin içinde bir yerlerinde olmalıydı doğal olarak. Clairmont Riding Academy de böyle bir binalar topluluğuymuş. Arada boş, atıl kalmış. Derken "Ulusal Tarihi Mekân" olarak mükemmel bir restorasyondan geçirilmiş; 1989'da da Ballet Hispanico of New York'a kiralanmış.
Böyle bir geçmişi okuyunca hep aklıma küçük kızımla ilgili bir anı gelir. Annesiyle bir televizyon programı hakkında konuşurken, "O siyah-beyaz dönemden kalma bir program" dediğimde, kulak misafiri olan kızımın gözlerini kocaman kocaman açarak, hayretle, "Televizyonun renksizi de mi vardı?" diye sormasını hiçbir zaman unutamam.
[*] ABD'deki ırklara/deri renklerine ait bu ilginç adlandırmalar ayrı bir yazı konusu olmalı.