Şefik Onat

02 Şubat 2025

İzmir’in levanten köşkleri (2): Bornova ve Villa Levante Oteli/Zipcy Evi

Bizans İmparatorluğu topraklarında bulunan Bornova’nın adı tarihte ilk kez 14. yüzyılda “Prinovaris” adlı, yoğun nüfusa sahip bir yerleşim yeri olarak geçiyor. İtalyan haritacı, astronom ve mühendis Giacomo Castaldi, 1546 tarihli eserinde buradan “Burnoa” adıyla bahsediyor

Sözün başı

İki hafta önce başladığım bu yazı dizimin ilk bölümü tahmin ettiğimden daha fazla ilgi çekti. Beni arayanlar, bana yazanlar arasında bulunan Mark Giraud, kendisinin Levantenler arasından İzmir’e en erken yerleşen ailelerden Giraud ailesinin 10. neslinin üyesi olarak Bornova’da yaşamını devam ettirdiğini belirtti. Aynı zamanda bana kendisinin oluşturduğu harika bir hazine sundu. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz haritada Bornova’da mevcut ya da kaybolmuş Levanten köşklerinin ve önemli nirengi noktalarının yerleri işaretli.

Marc Giraud’nun Bornova Mirası haritası

Bu aslında aktif bir harita. Aşağıda bağlantı adresini de verdiğim orijinalinde bilgisayarınızın işaretçisini görünen mavi noktalardan herhangi birinin üzerine getirirseniz, orada bulunan binanın ya da sokağın adı ve eski fotoğrafı görünüyor. İzmir’in tarihine büyük katkı!

Mark Giraud ile mesajlaşmalarım beni ayrıca onun verdiği bir bağlantı adresinden hareketle diğer, çok önemli bir kaynağa götürdü. Bu vesile ile merkezi Londra’da bulunan ve çok uzun yıllardır Levantenler hakkında sanırım en derin araştırmaları yürüten, Levantine Miras Vakfının (Levantine Heritage Foundation - LHF) aşağıda adresini verdiğim portalına ulaştım.

Binlerce sayfadan, fotoğraftan, vs. oluşan inanılmaz bir kaynak! Vakıf, amaçlarını şöyle açıklamış:

“17. ve 20. yüzyıllar arasında eski Osmanlı İmparatorluğu tarafından kapsanan Levant bölgesindeki toplulukların miras, sanat ve kültürlerinin araştırılmasını, korunmasını ve eğitimini teşvik eder.”

Devamında, Levant bölgesindeki birçok kozmopolit topluluğun dünyanın dört bir yanına dağıldığına değinerek, Levantine Miras Vakfı'nın, gelecek nesiller için bu toplulukların tarihlerini ve miraslarını incelemek ve geliştirmek için bir araya getirdiğini belirtiyor. Vakıf dünya çapında üye ve iştirakçilerden oluşan bir ağa sahip ve Levantenlerin şimdiki çocukları tarafından sürekli gelen bilgi ile besleniyor. Dikkatli bir araştırma ile aradığınız her şeyin cevabını bulabiliyorsunuz.

Bornova

Bizans İmparatorluğu topraklarında bulunan Bornova’nın adı tarihte ilk kez 14. yüzyılda “Prinovaris” adlı, yoğun nüfusa sahip bir yerleşim yeri olarak geçiyor. İtalyan haritacı, astronom ve mühendis Giacomo Castaldi, 1546 tarihli eserinde buradan “Burnoa” adıyla bahsediyor. Bunun da büyük olasılıkla meşe ağacı anlamına gelen “Prino Bar”dan türeyerek “Prinovaris”e, derken “Pournovaris”e, oradan “Pournovas”a ve sonunda “Bournovas”a dönüştüğü anlaşılıyor. Bornova’nın Fransızca karşılığı (İngilizce için de geçerli) “Bournabat”. 1970’li yıllarda Ege Üniversitesi Tarih Bölümünde Hindoloji Profesörü olarak görev yapan Hintli Abdülrab Bey, Pers İmparatoru I. Darius’un İzmir’i fethi sırasında kentin dış kısmında kalan Bornova’ya “dış şehir” anlamına gelen Bîrunâbad ismini koyduğunu belirtiyor. “Birun” Farsçada dış demektir, “Abad” ise bayındır (mamur) anlamındadır. Evliya Çelebi ise 1671’de bölgeye yaptığı ziyaretten bahsederken bu şehri kuranların Biruniler adlı bir Eti boyu olduğundan bahisle buraya bu nedenle Bîrunâbad denildiğini ifade etmiştir. Başka teoriler de var ama Abdülrab Bey ve Evliya Çelebi dahil bunların hepsinin geçersiz olduğu, gerçek kökeninin “Prinovaris”e dayandığı Levantenler arasında kabul edilen görüş.

Villa Levante Oteli

Bornova’nın Erzene Mahallesi, 80 Sokak No:25 adresinde bulunan ve önceki yazımda benim kitap tanıtımı yaptığımı belirttiğim Villa Levante Otelinin bahçe giriş kapısından (bu orijinal kapı değil, kemerli orijinal kapı yeni yol yapımı sırasında yıkılmış) içeri adımınızı attığınızda, ana binaya kadar uzanan yaya yolunun siyah-beyaz çakıl taşlarıyla yaratılmış hoş desenlerle kaplı olduğunu görüyorsunuz. Bunlara Rodos tipi işlemeler ya da Rodos mozaiği deniyormuş. Yanılmıyorsam bunlar Rodos çini sanatının zemin taşlarına yansıtılmış hali. Her ne kadar  bu tür mozaik işlemeler Bornova’da çok sayıda Levanten evinin yol ya da girişinde kullanılmış olsa da, bunların en güzel örneklerinden biri Villa Levante girişinde bulunuyor.

Villa Levante Oteli giriş yolu (Foto: https://www.dokuzeylul.com/)

Bu desenler arasına işlenmiş 1831 tarihi dikkat çekiyor. Bunun binanın da yapım tarihine işaret ettiği tahmin ediliyor ki ilk sahiplerinin Zipcy adlı bir aile olduğu biliniyor. Bazı kaynaklar bu ailenin İtalyan kökenli olduğundan bahsediyor. Ancak bu bilgilerin doğru olmadığı LHF’de yer alan farklı açıklamalardan anlaşılıyor. Bir kere, günümüzde Viyana’da yaşayan ve Vakfa yazan Catherine Saiko’nun, kendisinin nesillerdir İzmir’de yaşayan Zipcy, Papasian ve Topuz ailelerinden geldiğini bildirmesi ardından, her üç ailenin aslında Ankara kökenli Katolik Ermeni aileler olduğunu ve bu durumun kilise kayıtlarında açıkça görüldüğünü belirtmiş.

Zipcy’ler

Zipcy ailesi 1800 civarında İzmir'e gelmiş. Edirne ve İstanbul'da da tüccar olarak kayıtlı Zipcy'ler var. İstanbul'da André Zipcy var mesela, Fransızca yayımlanan "La Turquie" ve “L’orient” dergisinin editörüymüş.

Lozan Antlaşmasından sonra gerçekleştirilen ve bana göre ülkemizin büyük bir zenginliğinin kaybı olan “Mübadele” sırasında Atina’ya göçmek zorunda kalan ve zaman içinde İzmir ve havalisi hakkında altı kitap yazan Bornovalı Rum Nikos Kararas, 1955 tarihli “Bornova” kitabında, bir tarihte İzmir ve havalisinde soygunların çok yaygınlaştığından bahdederken şöyle ilginç bir hikâye anlatıyor:

“Zamanında Giorgi Karagiorgi tarafından yaptırılan “Koula”[i], bir tarihte İsviçreli Jacob Spailti’ye satılmıştı. Spailti’nin ölümü sonrasında ise Zipcy’lere satıldı. 1873’ta bir gece köşkü basan Savaş adlı bir haydut genç Michel Zipcy’yi öldürdü.”

Anlaşılan bu şimdi hakkında yazdığım ve Villa Levante Oteli olarak faaliyet gösteren bina değil, bir başkası. Bunun da ötesinde Zipcy’lerin başka evleri de varmış. Bunlardan biri günümüzdeki 80. ve 83. sokakların kesiştiği köşede yer alan, 1830’lu yıllarda Zipcy’ler tarafından yaptırılan ve sonradan Credit Lyonnais Bankası İzmir Şubesi Müdürü Richard Matthey’e satılan, onun da 1928’de Charles Balladur’a sattığı bina. O tarihlerden sonra “Balladur Evi” olarak bilinmiş. Bina saçaklarını çepeçevre dolaşan dantel bordürleriyle ünlü.

Balladur Evi

Balladur’un kızı Denise, halı ticareti yapan ve Karşıyaka’dan Bornova’ya taşınan Andria ailesinden Raymond (Remo) d’Andria ile evlenecek, böylece babasının ölümü ardından ev bu aileye miras yoluyla geçecek, bu tarihten sonra ise “Andria Evi” olarak anılmaya başlanacaktır. Aile 1973’te Denise’in vefatına kadar bu evde yaşamıştır. Bir süre sonra Ömür Hanımla evlenen Remo uzun süre yeni eşiyle bu evde yaşamış, fakat sonradan satarak İstanbul’a taşınmış. Köşk şimdilerde kafe olarak hizmet vermekte.

Döndük dolaştık, geri geldik yazımızın konusu Zipcy’lerin 1831’de yaptırdığı köşke. Bu bina alışılagelmiş Bornova köşklerinden farklı olarak tek katlı, şale (chalet) tarzında tasarlanmış. Başlangıçta yazlık konut niyetine yaptırıldığı, ama zaman içinde kalorifer tesisatı eklenmesi dahil elden geçirilerek kışın da yaşanacak bir yapıya dönüştürülmüş. Binanın dışındaki saçakları Bornova yapılarında sıkça görülen mimaride “Toscana düzeni”[1] diye adlandırılan tarzda kolonlar taşımaktadır. Şu resimde daha yakından göreceksiniz:

Bundan sonraki yazımda bu binanın daha sonraki sahipleri hakkında bilgi vereceğim. Bu bölümü bitirmeden bugün harika bir butik otel olarak hizmet sunmakta olan yapının bu hale getirilmesi için yapılan restorasyonda Mimar Salih Seymen’in imzası bulunduğunu kaydedeyim. İstanbul DGSA (Günümüzde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) 1977 mezunu olan ve uzun yıllardır İzmir’de kendi mimarlık şirketi ile faaliyet göstermekte olan Seymen bu çalışmasıyla, 2013 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Tarihe Saygı Koruma Ödülleri” kapsamında verilen “Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım” ödülünü almıştı. En iyisi güncel halinden birkaç fotoğrafla bitireyim.


[1] Toskana düzeni (ya da Etrüsk düzeni) Roma dönemi mimarisi kaynaklı, en basit, düz, yivleri, kanelürleri ve olukları bulunmayan kolon tarzıdır.

[i] Koula: Kent dışında inşa edilen çiftlik binası olarak tarif ediliyor ki biz buna “köşk” diyebiliriz. Nitekim Bornova’da pek çok köşkten hep “koula” olarak bahsediliyor.

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.