Şefik Onat

19 Ocak 2025

İzmir’in Levanten Köşkleri (1)

Hasan Arıcan, 1865 yılında hizmete giren İzmir-Kasaba demiryolu hattının Bornova’nın kentsel gelişiminde önemli bir dönüm noktası olacağını; bu hattın bir kolu olarak, Basmane’den kalkan trenlerin buraya uğrayacağını; böylelikle kentle birleşen Bornova’nın Levantenler için bir sayfiye yeri olmaktan çıkarak sürekli yaşayacakları bir merkez konumuna dönüşeceğini ve birçok ailenin de Bornova’da sürekli ikamet etmek üzere Frenk Mahallesindeki evlerini terk ettiğini belirtiyor

Başlarken

Bundan iki yıl önceydi. O sırada Varlık Yayınları tarafından yeni yayımlanmış olan “Casuslar İni İstanbul” başlıklı belgesel romanımın ilk tanıtım ve imza etkinliği için eşimle birlikte İzmir Bornova’da bulunan “Villa Levante” Oteline gitmiştik. Bu etkinliği başarılı bir şekilde organize eden İzmir’de tanınmış Kedi Kitap Kulübü toplantılarını düzenleyen Güniz Gürsoy Can idi. Hepi topu 11 oda ve suit, harika bahçesinde yer alan ve gerek açık alanı gerek kapalı akvaryum örneği camla kaplanmış yan yana iki mekânda bulunan restoran/etkinlik alanlarıyla müşterilerini doğayla buluşturan bir butik otel bu. Bizi karşılayan, samimi bir misafirperverlikle tesisi gezdiren, tarihi hakkında bilgilendiren, özel kitaplığını kullanımınıza açan ve etkinliğimizin düzenini de yöneten, otelin Müdiresi Aylin Gürel Baştürk tam profesyonel, işine aşık bir yöneticiydi. O gün başlayan dostluğumuz halen devam ediyor.

Villa Levante Otelde kitap tanıtım, imza etkinliği

Bu girizgâhla aslında belirtmek istediğim, çarpıcı güzelliğiyle insanı büyüleyen bu otelin geçmişte İzmir’in tarihi Levanten ailelerinden birine ait bir köşk olduğunu bu vesileyle öğrenmem oldu. Hatta daha da ötesi, İzmir’de eski adıyla Frenk Mahallesi, bugünkü adıyla Karşıyaka semtinde yerleşik olan zengin Lenvantenlerin başta Bornova ama aynı zamanda Buca ve Seydiköy (Gaziemir) semtlerinde yazları sayfiye evleri olarak kullanmak üzere çok sayıda köşk inşa ettirdiklerini ve bunların hepsinin olmasa bile bazılarının restorasyon ardından bugün hâlâ ayakta olduğunu da bu vesileyle öğrenmemdi. Hayatım boyunca defalarca İzmir’e gitmiş biri olarak bu cehaletimi nasıl açıklamam gerektiğini bilememiştim!

Villa Levante Oteli Müdiresi Aylin Gürel Baştürk  ve araştırmacı/yazar Hasan Arıcan

Fakat bu vesile oldu işte. Bu köşkleri araştırmaya başladım. Bu defa bir başka saygın kültür insanı, sonradan dost edindiğim Hasan Arıcan’ı tanımak imkânı buldum. İçinde doğup büyüdüğü, tarihi zenginliklere sahip bir semtin geçmişini (Bornova) bitip tükenmez bir çabayla araştırıp, yerli yabancı yazarların eserlerini ve semtin fotoğraflarını toparlayarak çok değerli eserler veren, kendi ifadesiyle “kent bilincinin gelişmesine” büyük katkı yapmış bir kişiliğe sahip. Arıcan’ın eserleriyle ve onun sayesinde varlığını öğrendiğim diğer akademisyenlerin, yabancıların eserlerine ulaşarak sürdüğüm iz benim başka güzellikleri öğrenmemin yolunu açtı. Şimdi bunların bazılarını siz değerli okurlarımla paylaşma zamanı geldi. Anlatacaklarımın pek çoğunun ana kaynağı Arıcan’ın eserleridir, kendisine müteşekkirim. Elbette içinizde bahsedeceklerimi tüm ayrıntılarına kadar bilenler vardır. Onlara değil, bilmeyenlere sözüm.

Nedir bu Levant, kimler bu Levantenler?

Yayımlanan dev kitabıyla herhalde Levant hakkında gelmiş geçmiş en büyük araştırmaya imza atan saygın tarih yazarı Philip Mansel şöyle tarif ediyor bölgeyi:

“Levant, bir bölge, bir diyalog ve bir arayıştır. ‘Orient’in Latince ‘yükselen’ anlamında ‘oriens’ kelimesinden türemesi gibi, Levant da Fransızca yükselen anlamındaki ‘levant’ kelimesinden türemiştir. Batı Avrupalılar için ‘le Levant’, ‘the Levant’, ‘il Levant’e güneşin doğduğu topraklarla eşanlamlı hale gelmişti -yani Levant 16. yy ile 20. yy arasında, Osmanlı İmparatorluğuna ait olan, Doğu Akdeniz kıyısındaki diyarlar anlamında bugünkü Yunanistan, Türkiye, Suriye, İsrail ve Mısır demekti.”[1]

Amsterdam Rijks Müzesinde bulunan, 17. yüzyılda İzmir Limanını ve bir konsolosu karşılama törenini betimleyen tablo (Anonim)

Devamında Mansel, Smyrna (İzmir), İskenderiye ve Beyrut’un Levant’ın üç temel limanı olduğunu, İmparatorluk başkenti Konstantiniyye hariç, bu şehirlerin bölgenin en büyük, en zengin ve en uluslararası kentleri olduğunu da kaydediyor. Hemen ardından “Levanten diyalogu” diye bir kavramdan bahsediyor ki bununla ifade etmek istediği bu limanların hem Akdenizli ve Ortadoğulu hem Osmanlı ve Avrupalı hem de milliyetçi ve uluslararası karışımı olması, çeşitlilik ve esnekliğin Levanten şehirlerin özünü oluşturması. Öte yandan Levanten zihniyette anlaşmaların ideallerin önüne geçtiğinden, bazılarının Levantenleri “ikiyüzlülükle eşanlamlı” gördüğünden, diğer bazılarının ise tam da bu nedenle, yani idealleri olmamasından ötürü hayranlık duyduğundan da dem vuruyor.

Böylece “Levanten” tanımına, kimliğine geçiyoruz. “Levanten kimliğini en basit şekilde nasıl tanımlarsın?” diye sorulsa, acaba “Devekuşu” benzetmesi uygun olur mu? Ne kuştur ne devedir onlar çünkü. Ne Avrupalıdır ne Osmanlı ne Batılıdır ne de Doğulu. Nitekim araştırmacı, yazar İlhan Pınar bir yazısında,

“... Bir Avrupalıya göre (en azından geçen yüzyıl için geçerli olmak üzere) Levantenler için en iyi ve özlü tanımlama, Doğululaşmış Avrupalı veya Avrupalılık bilincine ulaşmasından önce Avrupa’yı terk etmiş ve buna bağlı olarak Avrupalılık zihniyet ve bilincinin trenini kaçırmış olsa gerek...”[2] sözleriyle bahsetmiş Levantenlerden.  Aynı yazısında Pınar, XX. yüzyıl başlarında Balkanlarda incelemelerde bulunan Alman tarihçi Albrecht Wirth’in şunları yazdığını kaydediyor:

“Levantenler, akıllı ve yeteneklidir; genel olarak birden fazla dil konuşurlar; genellikle derin bir eğitimden ve temel moral değerlerden yoksundurlar. Büyükburunluluk, kendini beğenmişlik, bencillik ve kendilerini (her ne kadar dünyayı algılayışları tamamen Doğulu olsa da) Avrupalı olarak lanse etmeleri temel özellikleridir. En son Paris modası olan giyimleriyle bilgi yoksulluklarını örtmek isterler. Herhangi bir çıkar beklentisi içinde oldukları insana her türlü dalkavukluğu yaparlar, fakat kendilerinden alt tabakada olanlara burunlarından kıl aldırmazlar.”

Öte yandan bir diğer araştırmacı ve yazar Bülent Şenocak ise, Levanten kavramının tartışmaya fazla açık olduğuna işaret ettikten sonra şunları belirtmiş:

“O devirlerde, İzmir’de iki farklı Levanten vardı. Birincisi, Levant’a gelip iş tutan ve yerleşen İngiliz, Fransız, Hollandalı, İtalyan ve diğer Batı milletlerine mensup ailelerden meydana gelen toplumdu. Bu insanlar, değişik ülke, ırk ve mezheplere ait oldukları hale kendilerine yabancı bir ortamda ortak bir kültür oluşturmuşlardı ve kendi içlerine kapanık bir yaşam sürdürürlerdi; Forbes, Rees, Barff, De Jongh aileleri gibi. İkinciler ise XIX. yüzyıl sonlarında, egemen karakteri Levanten yaşamın yanı sıra beliren ve dilimizde “tatlı du Frengi” deyimine uyan bir başka yaşamın insanlarıydı. Bunlar, iki ya da daha çok dünyanın insanı oldukları halde aslında onların hiçbirinden sayılmayan, kendine özgü bir değerler sistemine sahip olmayan, yaratıcılıktan yoksun, yalnızca taklit edebilen, hatta bunu bile doğru dürüst beceremeyen bir grup insandı. Bazı Ermeni ve Rum aileleri bu tanıma uymaktaydı.”

İzmir’in Levanten köşklerinin listesine şöyle bir bakarsanız, bunlara sahip ailelerin daha çok birinci Levanten tanımına uyduğunu görürsünüz.

Aileler ve köşkleri

Arıcan kitaplarından birinde, genel olarak yerleşim açısından Bornova’yı Fransız ailelerin, Buca’yı İngiliz ailelerin, Seydiköy’ü ise Hollandalı ailelerin tercih ettiğini belirtiyor. Demek ki her şeye rağmen kökenleri İzmir’deki gruplaşmalarında rol oynamış. Ancak inşa ettirdikleri köşklerin bazıları farklı zamanlarda farklı aileler arasında el değiştirirken, bazıları da bu Levanten aileler arasındaki evlenmelerle sahip değiştirir olmuş. Devamında Arıcan, 1865 yılında hizmete giren İzmir-Kasaba demiryolu hattının Bornova’nın kentsel gelişiminde önemli bir dönüm noktası olacağını; bu hattın bir kolu olarak, Basmane’den kalkan trenlerin buraya uğrayacağını; böylelikle kentle birleşen Bornova’nın Levantenler için bir sayfiye yeri olmaktan çıkarak sürekli yaşayacakları bir merkez konumuna dönüşeceğini ve birçok ailenin de Bornova’da sürekli ikamet etmek üzere Frenk Mahallesindeki evlerini terk ettiğini belirtiyor.

Bir zamanlar Bornova tren istasyonu

Arıcan’ın kaydettiği Bornova’da köşk sahibi aileler listesine göz attığımızda şunlarla karşılaşıyoruz (Aşağıda bilgileri başka kaynaklardan da araştırarak genişlettim):

- Levantenler arasında en tanınmış olan Giraud Ailesinin İzmir’e ilk yerleşimi 1789’daki Fransız İhtilalinden bir yıl sonra Kralcı olması nedeniyle Fransa’dan kaçarak buralara gelen Jean Baptiste Giraud’ya kadar uzanıyor. İleride anlatacağım gibi kısa zamanda İzmir’in itibar gören bir tüccarı olacak, kendisi ile başlayan ve sonradan gelen kuşaklar mensuplarının başta Whithall’lar ve La Fontaine’ler gibi diğer Levanten aileler mensuplarıyla evlilikleri nedeniyle çok genişleyen aile, üstelik bölgede ilk fabrikaları da kurmalarıyla günümüzde dahi İzmir’in çok tanınmış, saygın bir ailesi olarak varlığını sürdürecektir. Doğal olarak gündemimizde olan pek çok köşkün de sahipleri olmuşlar.

- Günümüzde Bornova Anadolu Lisesi bahçesinde yer alan köşk J.B. Giraud’nun yaptırdığı yazlık konuttur;

- Richard Whittall Evi olarak bilinen yapı ise şimdilerde Suphi Koyunoğlu Orta Okuludur;

- Fevzi Çakmak Caddesindeki Bornova Meydanına bakan aynı bahçe içinde Marcopoli adlı bir Yunan tarafından 1860’da iki köşk inşa edilmiş. Şimdilerde istimlaklar nedeniyle kaybolmuş olmasına rağmen zamanında geniş seraları, meyve ve sebze bahçeleriyle ünlenmiş. Bunlar zaman içinde Corsi, Perkins, Bari, Whittall ve nihayet şimdiki Giraud ailesine miras yoluyla geçmiş ve Giraud Evleri olarak bilinir olmuş. Yapılardan biri olduğu gibi korunurken diğeri aile mensuplarından Harold tarafından baştan inşa edilmiş. Bu günümüzde “Giraud Köşkü” olarak bilinen binadır. 1994’te bu yapılar yağ ve deterjan fabrikası sahibi Küçükbay Ailesi tarafından satın alınmış olup, o tarihten itibaren konut olarak kullanılmaktadır.

Giraud Köşkü

- Günümüzde Ege Üniversitesi yerleşkesi içinde bulunan, mülkiyeti Üniversiteye devredilen ve kullanımına verilen köşklerin çoğunun mülkiyeti tarih içinde Giraud’lar, Whithall’lar ve La Fontaine’ler arasında elden ele dolaşmış. Bunları bu yazı dizisi kapsamında ayrı bir bölüm halinde ayrıntılı bir şekilde ele alacağım. Şimdilik bunların bazılarını sıralamak, fakat aynı zamanda Üniversitenin kullanımında olan başka ailelere ait köşkleri de eklemek istiyorum:

- Önce Hollandalı rahibeler için manastır olarak inşa edilmişken, zaman içinde adı “Büyük Ev” olarak anılmaya başlanan yapı, günümüzde Ege Üniversitesi Rektörlük İdari Binası olarak kullanılmaktadır;  

- Büyük Ev arazisinin yanında yer alan, “Kuyulu Ev” ya da “İngiliz Kulübü” olarak bilinen yapı, günümüzde Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Koordinatörlüğü ve Ege Üniversitesi Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğünün kullanımındadır;

- Önceleri Ballian Ailesine ait iken sonradan Giraud ailesine geçen bir diğer köşk günümüzde Ege Üniversitesi Kağıt ve Kitap Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır;

- Wilkinson Köşkü olarak bilinen yapı, günümüzde Ege Üniversitesi 50. Yıl Köşkü Sanat Galerisi adıyla üniversitenin bir sanat merkezi ve E.Ü. Uluslararası İlişkiler ve AB Ofisi olarak hizmet vermektedir;

- XX. yüzyıl başlarında Harwey adlı bir İngiliz'den kamulaştırma yoluyla satın alınan, Sarı Köşk olarak adlandırılan yapı, günümüzde Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanlığının barındırmaktadır;

- Son yıllarda renginden dolayı Yeşil Köşk olarak bilinen, aslen Pandispania Köşkü olan yapı, günümüzde Ege Üniversitesi lokal binası olarak kullanılmaktadır;

- La Fontaine Köşkü olarak bilinen yapı, St. Mary Magdalene Kilisesinin karşısında yer alır, Ege Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Müzesi olarak hizmet vermektedir;

- 19. yüzyılın ikinci yarısında Ballian Ailesi için yapılan yapı, yakın zamana kadar Ege Üniversitesi Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı tarafından kullanılmaktaydı;

- Günümüze Sirkehane adıyla ulaşmış olan yapının, 19. yüzyıl sonları ile 20. yüzyıl başları arasında bir Rum ailesi tarafından yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir; gerçekleştirilen büyük restorasyon ardından günümüzde Ege Üniversitesi Etnografya Müzesi olarak hizmet vermektedir.

Bu noktadan itibaren diğer köşklerle devam edersek...

- Xenoupoulou Evi ya da Belhomme Köşkü olarak 1880 yılında Clark isimli bir İngiliz mimar tarafından inşa edilen bina daha sonra evin son sahibi Helene Armand’ın büyük babası tarafından satın alınmış. Günümüzde Bornova Belediyesi Atatürk Kitaplığı olarak kullanılmakta:

Xenoupoulou Evi ya da Belhomme Köşkü

- Varipati Köşkü günümüzde Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü olarak kullanılmakta;

- Davy adlı, kimliği tam olarak bilinmeyen bir kişiye ait olan köşk şimdilerde askeri gazino olarak hizmet vermekte;

- Bir diğer tarihi bina, zaman içinde Marre Evi, Jak Topuz Evi, Manyeti Evi olarak adı sürekli değişen, diğerlerine kıyasla daha küçük boyutlu, Neo-Klasik üslupta inşa edilmiş olan yapı günümüzde bir çocuk yuvası olarak çalıştırılmakta;

- Önceleri Wood-Paterson Evi olarak bilinen, sonradan İngiliz John Maltass’a geçen, ardından el değiştire değiştire adı Mattheys Köşküne dönüşen ve Bornova’da en geniş araziye sahip yapı, mükemmel restorasyonu ertesi günümüzde Arkas Sanat - Arkas Arcademia’nın mekânı olarak kullanılmakta;

- Edwards Ailesi Köşkü el değiştirmesi ardından Murat Köşkü, sonradan Perili Köşkü olarak adlandırılmış; 1980’lerde kamulaştırılarak Çocuk Esirgeme Kurumuna devredilmiş; sonrasında ise farklı kurumlar arasında el değiştiren yapı günümüzde Rölöve ve Anıtlar İzmir Müdürlüğü olarak kullanılmakta:

Murat Köşkü - Rölöve ve Anıtlar İzmir Müdürlüğü

- Bornova Erzene Mahallesinde bulunan Dramalılar Köşkünün 18. yüzyıl sonu, 19. yüzyıl başında yapıldığı tahmin edilmekte. Köşkün ana binası ve müştemilat bölümüne geç dönemlerde plansal değişiklikler ve mekânsal eklemeler yapılmış. 

1924 yılında yapılan mübadele ile Yunanistan’ın Drama  kentinden önce İstanbul’a, oradan da Bornova’ya gelen Drama ailesi, geride bıraktıkları mülk karşılığında kendilerine tahsis edilen bu köşke yerleşmiş. Köşk Bornova Belediyesi tarafından 2010 yılında Dramalılar ailesinden satın alınarak Kent Arşivi ve Müzesi olarak düzenlenmiş; aynı zamanda  çeşitli sergilerin düzenlendiği bir kültür ve sanat evi olarak kullanılmakta.

Dramalılar Köşkü

- Ve nihayet gelecek yazımda ayrıntılı olarak anlatacağım yapılar arasında ilk olarak ele alacağım, bu yazının başında bahsettiğim, aslen Charnaud Evi olarak bilinen, sonradan İngiliz Clarke Ailesine geçen, günümüzde ise “Villa Levante Oteli” olarak hizmet veren, mülkiyeti Nesligül Akçura Tanırkan’a ait olan köşk.

Villa Levante Oteli

Bitirmeden bu sıraladıklarımın Levanten köşklerinin tamamını kapsamadığını, bunların dışında sadece Bornova’da şu köşklerin de bulunduğunu kaydedeyim (Daha diğer ilçelerde bulunanlara uzanmadık bile!):

Arkas Deniz Tarihi Merkezinin yer aldığı Arkas Köşkü, Andria Köşkü, Alberti Köşkü, Alain Giraud Evi, Davy Köşkü, Douglas Whittall Köşkü, Fernand Pagy Köşkü, İplikçiyan Emin Arı Kışlası, Maltass Köşkü, Paterson Köşkü, Pierre Pagy Köşkü, Steinbuchell Köşkü, Topuz Evi, Tristram Köşkü.


[1] Mansel, Philip; Levant – Akdeniz’de İhtişam ve Felaketler, Everest Yayınları, İstanbul 2011

[2] Pınar, İlhan; Levant, Levanten ve Levantenlik, İzmir Kent Kültür Dergisi, s.56, İzmir 2001

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.