Şefik Onat

10 Temmuz 2022

İstanbul sefarethaneleri (X) | Prusya Krallığı liderliğinde birleşerek imparatorluğa evrilen Almanya dikkat çekme peşinde

Namlı AKM binasının da Ayaspaşa Mezarlığının bir kısmı üzerinde oturduğunu bilir miydiniz?

Prusya Krallığı liderliğinde birleşerek imparatorluğa evrilen Almanya dikkat çekme peşinde. Bu nedenle Konstantiniyye'de diğer Sefarethanelerden uzak bir noktada anıtsal bir bina inşa etme peşindeki yeni Alman İmparatorluğu, aradığı araziyi Ayaspaşa'daki büyük Müslüman Mezarlığının yanıbaşında bulmuştu. Daha doğrusu kendilerine Osmanlılar tarafından önerilen araziler arasından buradakini seçmişti. Üstelik her yere tepeden bakan bir yerdi burası; kaymaklı ekmek kadayıfı!

Soldaki selvi ağacından başlayan Müslüman Mezarlığı karşısına dikilen Alman İmparatorluk Sefarethanesi (Fotoğraf: Sebah & Joallier)

Osmanlı-Alman (Prusya) ilişikileri daha II. Mahmud döneminde gelişmeye başlamıştı. Usta siyasetçi Otto von Bismarck liderliğinde Ocak 1871'de Versay Antlaşmasıyla birliğini kuran, Berlin'i başkent ilan eden ve Hohenzollern Hanedanından I. Wilhelm'in taç giyerek "Kaiser" sıfatıyla tahta oturmasıyla imparatorluğa evrilen Almanya, hemen üç ay sonra, Nisan 1871'de, ilk büyükelçisi olarak Dük Heinrich von Kaiseling Rotenburg'u Konstantiniyye'ye göndermişti.

Yeni İmparatorluğun büyükelçiliği, 1864'ten beri Prusya Krallığının (günümüzde Alman Lisesinin de bulunduğu) Yazıcı Sokaktaki Mehmet Paşa Köşkünde bulunan temsilciğinde göreve devam ederken, yeni ve görkemli bir temsilcilik için yer aramaya girişecek ve iki sonraki Büyükelçi Karl von Werther zamanında Mayıs 1874'te imzalanan sözleşmeyle yukarıda belirttiğim araziyi elde edecekti. Arazinin satışı sırasında Osmanlıların tek şartı, üzerinde bulunan Silahtar Ali Ağa ve ailesinin mezarlarının Almanlar tarafından korunması ve bakımıydı ki bu mezar günümüzde de Konsolosluk bahçesi içinde varlığını sürdürmekte.

Köln'lü mimar Hubert Göbbels'in tasarımıyla aynı yıl yaz sonlarında başlanan inşaatı mimarın Aralık 1874'de ani ölümü üzerine yardımcısı mimar Albert Kortüm devralacak, kendi tercihleri doğrultusunda projede bazı değişikler yapmaktan da geri kalmayacaktı. Göbbels'in altı katlı, Barok cepheli, ortadaki üstü balkonlu giriş kapısıyla Neo-Rönesans tarzındaki monoblok yapısı böylece Kortüm'ün müdahaleleriyle daha çok o zamanlarda geçerli Prusya mimarisi çizgisine evrilecekti. Tasarımda, Berlin'de "Unter den Linden 9 ve 11"de bulunan ve günümüzde Hukuk Fakültesi olarak kullanılan tarihi "Altes Palais" (Eski Saray)'dan esinlenildiği apaçık ortada.

"Altes Palais" Berlin (Benzerliğe bakar mısınız!)

Hatta, günümüzde artık yoksa da, kartal figürünün Alman simgesi olarak kabul edilmesinden sonra, yukarıda ve aşağıdaki resimlerde de görüleceği gibi, her iki binanın çatısına kartal heykelleri de oturtulmuştu. İstanbul halkı bu nedenle binaya "Kuşlu Saray" adını takacaktı. Zamanın Alman milli marşına kulak verilirse şu mısralar duyulurdu:

"Baltık bölgesinden
Mosel nehri kıyısına kadar
Koruyucu kanatları açan 
Senin kartalındır İmparator."

İstanbul'daki binanın çatısındaki sekiz kartalın I. Dünya Savaşı sırasında kaybolduğunu kaydedip devam edelim...

İnşaatı ancak Aralık 1877'de tamamlanan ve o zamanki Büyükelçi Reuss Prensi VII. Henrich tarafından kullanılmaya başlanan yapıyla ilgili başka özelliklere geçmeden önce merak edip, "İyi de Ayaspaşa Müslüman Mezarlığı ne olmuş?" diye soracak okurlarım için birkaç not: 

Ayaspaşa Mezarlığı adını Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamlarından Ayas Paşadan alırdı. Nedeni, mezarlık alanının zamanında Ayas Paşa Vakfına dahil olması ve Ayas Paşa ailesine ait bir konağın da bu alanda bulunmasıydı. Gel zaman git zaman kendi haline terkedilen mezarlık I. Dünya Savaşı döneminde tahrip edilir, taşları çalınarak başka yapılarda kullanılır. Derken efendim artık kapalı kapılar ardında neler dönmüşse (Hangi iktidar döneminde olursa olsun çok alışkınız ya buna!) 1933 yılında zamanın Başbakanlık Müsteşarının talimatıyla Evkaf (Vakıflar) İdaresi Ayas Paşa Vakfını lağveder ve araziyi tüm mezarlarla birlikte İstanbul Belediyesine devreder. Kitaplığımda bulunan 1934 tarihli, İstanbul Belediyesi tarafından yayımlanan "İstanbul Şehri Rehberi"nde, Gümüşsuyu Caddesinin yay biçiminde çevrelediği büyük arazi "Namazhane" olarak adlandırılmış. 

Peki sonra ne olur? Belediye İstanbul'un çok değerli bir noktasında bulunan bu arazinin mezarlık olarak kalamayacağı argümanıyla arazide mezarları bulunan ailelere çağrı yapar ve bunları başka mezarlıklara taşımalarını ister. 100 civarı ailenin gelip mezarlarını taşıması ardından bu koskoca arazi Belediye tarafından parsellenip satışa çıkarılır.

Yok edilmeden önce Ayaspaşa Mezarlığının son hâli.

Kaldırılan mezarlardan kalan taşlar gözde Gümüşsuyu/İnönü Caddesi üzerindeki lüks apartmanların temellerinde ve ortalarda bir yerde bulunan Askeri Hastanenin çevre duvarlarının yapımında kullanılırken, birkaç tanesi hatıra olarak Alman Başkonsolosluğu bahçesinde koruma altına alınır. Peki, namlı AKM binasının da Ayaspaşa Mezarlığının bir kısmı üzerinde oturduğunu bilir miydiniz?

Dönersek konumuza, günümüzde Federal Almanya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu olarak kullanılan 10.000 metrekare'ye oturmuş, 55.000 metrekare kullanım alanına sahip yapı, Alman İmparatorluğu kurulduktan sonra inşa edilen ilk büyükelçilik binasıydı. Kısa kenarlarında birer çıkma olan binada kullanılan taşlar Arles'dan, tuğlalar Livorno'dan, diğer yapı malzemeleri ise Almanya'dan getirtilmişti. İlk halinde büyük davet salonları Türk halıları, abajurlar ve "Ampir" üslubunda mobilyalarla döşenmiş, salonlar ve koridorlar kaset tavanlarla, alçı-mermer duvar kaplamalarıyla, yer yer nişler içinde heykellerle süslenmişti. Bina cephelerinde kırmızı tuğla görüntüsü hakimdi. Binadaki bölümlerde kançılarya, büyükelçinin ikametgâhı ve kabul salonları yer alırken bahçedeki ek yapılarda ahırlar, kapıcı evleri ve at arabaları deposu da bulunmaktaydı. Günümüzde bu sonuncular Başkonsolosluk Vize Bölümü ve iki giriş kulübesi olarak kullanılmakta, ana binada bürolara ve Başkonsolosun ikametgâhına ilaveten kıdemli diplomatlar için dört lojman dairesi ile Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi de yer almakta. 

Alman Sefarethanesi açılış tarihinden itibaren ciddi hasarlara uğramış, dönem dönem onarım görmüştür. Teknik donanımları da yetersiz kalan bina en son 1983-1989 yılları arasında restore edilerek yenilenmiştir. Özellikle binanın ön cephesinin, kapılarının ve pencerelerinin tadilatında büyük bir titizlik gösterilmiştir. "Kayzer Salonu"nda (Kaisersaal) ve diğer salonlarda yer alan parke yer döşemeleri de orijinale uygun olarak yenilenmiştir. 

Harika parkeleriyle Kayzer Salonu

Alman İmparatoru Kayzer II. Wilhelm'in Sultan II. Abdülhamid'le özel bir dostluk geliştirdiği ve İstanbul'u ziyarete geldiği bilinir de 1889, 1898 ve 1917'de üç kez geldiği pek çok kişi tarafından bilinmez. II. Wilhelm'i resmeden iki ayrı tablo hâlâ Başkonsolosluğun iki küçük kabul salonunda teşhir edilmekte. 

Kayzer II. Wilhelm tabloları duvarlarda 

Bunlara ek olarak bir de son ziyareti vesilesiyle II. Wilhelm'im Sultan Mehmet Reşat'a hediye etmek üzere Alman ressam Max Fleck'e bir fotoğraftan yararlanarak yaptırdığı, ancak trenle gelirken yolda takılıp gecikmesi nedeniyle veremediği Reşat'ın üniformalı tablosunun da Başkonsolosluğun üçüncü küçük kabul salonunda teşhirde olduğunu kaydetmeliyim.

Üniformalı Sultan Mehmet Reşat

Binanın arka tarafına geçince, günümüzde büyük davetlerin, gençler ve çocuklar için partilerin, yaz konserlerinin yapıldığı çok büyük, kademeli, huzur veren bir bahçeyle karşılaşılır. 

Alman Başkonsolosluğu arka bahçesi

Günümüzde Almanya'da yaşayan 3 milyon Türke karşılık ülkemizde yaşayan yaklaşık 50 bin Almanın yarısının ikametgâhlarının İstanbul'da olduğunu ve bunların "Boğazlı Almanlar" diye anıldığını belirterek bu yazıyı noktalayalım.

Şefik Onat kimdir? 

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School’da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996’da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu “ASİTANE Etkinlikler” firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan’la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları “World Architecture Community”i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum’a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT’de “Radyo Tiyatrosu” ve “Arkası Yarın” programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat’ın  ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitap ve bir tarihi roman dışında bir diğer tarihi roman ile diplomasi anılarının da yakında yayımlanması beklenmektedir. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, T24 Haftalık ve EK Eleştiri Kültür Dergisi yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz “British Council”ın lisanslı İngilizce hocasıdır.