80'lerin ilk yıllarında yayınlamaya başladığı bol vokalli minimal kayıtlarıyla hem dönemdaşlarını hem de kendisinden sonra gelecek müzisyenleri etkileyecek kadar güçlü bir anlatıma sahipti Daniel Johnston. Her şeyi olduğu gibi anlatan, yalın ama hedefi on ikiden vuran şarkı sözleri dinleyene yalnız olmadığını hissettiriyordu çoğu zaman. O muhtemelen kendisine böyle bir rol biçmemiştir ama pek çoklarının onu bir dert ortağı olarak görmesinin en büyük nedeni de hikaye anlatıcılığındaki bu sınırsızlık ve içtenlik olsa gerek.
ABD'li müzisyen Daniel Johnston, geçtiğimiz hafta geçirdiği bir kalp krizi sonucu 58 yaşında hayatını yitirdi. Alternatif müziğin ayrıksı diyarlarına dolaşan bir isimdi Daniel Johnston. Popüler kültürle pek işi olmadı ama popüler kültür ondan çokça ilham aldı. Ölümünün ardından çıkan yazılarda, Tom Waits ve Kurt Cobain gibi müzisyenlerin Johnston'ın hayranları arasında olduğunun sıkça vurgulanmasının sebebi de biraz bu: Şarkılarıyla kendi aleminde süzülen bu müzik ikonunu, popüler referanslar üzerinden günümüze taşımak, tanıyıp bilmeyenlere anlatmak.
Ev yapımı kederli şarkılar
1981 çıkışlı ilk albümü Songs of Pain'i, ailesinin West Virginia'daki evinin bodrumunda kaydetmişti Daniel Johnston. Kendi imkanlarıyla, kasetten kasete çoğalttığı bu albümünde piyanosuna, o her daim yanık bir şekilde tınlayan vokalleri eşlik ediyordu. Hatta albümdeki Brainwash adlı şarkısının girişinde annesini, kızgın kızgın Daniel'a bağırırken de duyuyorduk; yazıklar olsun emeklerimize, senden adam olmayacak diye serzenişte bulunuyordu… Sanatsal üretim için, ideal bir ortam.
Son cümlede ironi yaptığımız düşünülmesin. Daniel, gerçekten de üzerine atılan başarısızlıkları, kalp kırıklıklarını ve kederli ruh halini bir kenara ittirmeye çalışmaktansa bunları sahiplenip yorumlayarak şarkılarında baş köşeye koyuyordu. Haliyle elindeki malzemesi de çoktu. Yine aynı şekilde kendi kendine kaydedip çoğalttığı ikinci albümünü de çok geçmeden, 1982 yılında tamalayıvermişti. Tabii sadece şarkılar değil, albüm kapakları da kendi eseriydi. Don't Be Scared adlı bu albümün kapağındaki yazılar ve kafasının içi boş, elemli karakter bizzat Daniel'ın imzasını taşıyordu. Albümdeki The Story of an Artist parçası ise genel geçer kurallar karşısındaki yalnızlığını sıradan ama bir o kadar da çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Annesinin ilk albümde duyduğumuz o azarlamaları karşısında kalbimizde canlanan duyguların bir benzeri tetikleniyor yine. Yarı mizahi anlatımın verdiği gülümseme hissi, o kırılganlığın acılığıyla birleşiyor, bünyeyi oradan oraya savuruyor. ''Gelin, size bir hikaye anlatacağım / Yaşlanan bir sanatçı hakkında / Bazıları ün ve şöhret peşinde koşar / Bazıları ise hiçbir zaman o kadar cesaretli olamaz'' diye başlıyor parça. Daniel'ın bu 'bazıları'ndan hangisi olduğunu tahmin etmek güç değil herhalde…
Çöküş ve yükseliş devri
80'lerin ortasında ailesiyle yaşadığı West Virginia'dan Austin, Texas'a taşınan Daniel'ın müziği de yavaş yavaş yayılmaya başlamıştı. Çalıştığı McDonalds'ta kasetlerini elden ele yayan Daniel'ın şehrin müzik sahnesinde adı biliniyordu artık. Hatta MTV'ye bile çıkmıştı. O dönem Austin'de ortaya çıkan New Sincerity adlı müzik hareketini (ki New Sincerity, '85-'90 yılları arasında çıkış yapmış olsa da 90'lardan sonra edebiyat gibi diğer alanlara da ilham vermiş, özellikle müzikte, 2000'lerin başında popülerleşen yeni folk akımını da şekillendirmişti) yerinde araştırmak için şehre gelen MTV ekibi, The Cutting Edge adlı programda ona da yer vermişti.
1990 yılında, işler beklenmedik yönlere gitmekteydi, Daniel Johnston'ın hayatında. Babasının kullandığı bir uçakla Austin'den West Virginia'ya doğru yola çıkan Daniel, o sırada manik nöbet geçirir ve kendini Sevimli Hayalet Casper zannetmeye başlar. Uçağın anahtarını motordan çıkarıp atar. Eski pilot olan babası güç bela uçağı indirmeyi başarır; ikisi de kazadan hafif yaralarla kurtulmuştur ama olayın sonrasında Daniel bir akıl hastanesinde tedavi görmeye razı olur.
'Beklenmedik' şöhret ise o hastanedeyken gelir: Nirvana'nın solisti Kurt Cobain, Daniel'ın 1983 çıkışlı albümü Hi, How Are You'nun kapak çizimlerinin olduğu o meşhur tişörtüyle kameralar karşısında arz-ı endam eder. Elbette, koca gözlü bir uzaylının olduğu bu çizim de Daniel'ın ellerinden çıkmıştır. (Bu garip uzaylı, kimilerinin iddialarına göre bir kurbağa. 1993 yılında, bir plak dükkanının siparişi üzerine Austin'deki koca bir duvara da çizmişti Daniel bu etrafı selamlayan yaratığını.)
Daniel, bu albümü kaydederken duygusal bir çöküntü yaşadığını söylemişti. O yüzden Hi, How Are You'yu 'Bitmemiş Albüm' olarak da tanımlıyordu. Yine de Kurt Cobain'in şöhreti, önce bu albüme sonra da Daniel'a bulaştı. O sıralarda henüz hastanede olsa da plak şirketleri Daniel'la bir anlaşma imzalayabilmek için kapısında bekliyordu artık. 1994'te Atlantic Records ile bir anlaşmaya varmış olsalar da ticari başarısızlıklar yüzünden çok uzun ömürlü bir birliktelik olamıyor bu. 1996 yılında Atlantic, Daniel'ı kendi yoluna bırakıyor.
İlk albümünün yayınlandığı 1981 yılından 1983'e kadar tam altı albüm kaydetmiş bir müzisyenden bahsediyoruz. En durağan zamanlarda bile üretkenliğinden bir şey kaybetmemişti Daniel Johnston. 2000'lerde, birazcık hız kesmiş olsa da, ünlü müzisyenler tarafından cover'lanan şarkıları ve Jeff Feuerzeig'in 2005 tarihli belgeseli The Devil and Daniel Johnston belgeseli, onun ikonik kişiliğine bir tür saygı duruşunda bulunuyordu.
Bir müzik sever için, hayranı olduğu bir müzisyenin hayatını kaybettiğini öğrenmek her daim sevilen bir dostu yitirmekle eşdeğer bir etkiye sahip. (Ah, iflah olmaz romantizm!) Daniel Johnston'ın ölüm haberini almak ise birkaç kat daha hüzünlüydü. Zihninin ve kalbinin her köşesini dinleyicisine açan bu sıra dışı müzisyenle aslında ne kadar yakın bir bağ kurduğunuzu fark ediyorsunuz ve şarkılarıyla sizi bulan o nüktedan ve elemli hal, ta içinizde bir yerde yeniden sızlamaya başlıyor.