Seden Mestan

17 Şubat 2019

Çocukça bir aşk deyip de geçme!

Hepimiz hâlâ çocukken okuduğumuz kitaplardan bazı cümleleri, bazı sahneleri hatırlarız. Bizi biz yapan o ilk kitapların bünyeye yaydığı duygular eşliğinde Paraşüt Kitap’ın hikâyesine daldık

Geçtiğimiz haftalarda yayınevlerini doğrudan ilgilendiren bir haber yayınlandı, kitaplarda KDV’nin sıfırlanacağına dair… Çapı ne olursa olsun, günümüzde akıntıya karşı kürek çekercesine sağlam bir mücadeleye girişmiş yayınevleri için olumlu bir gelişme elbette, ama başta kâğıt olmak üzere, kitap basımındaki malzemelerin büyük bir çoğunluğu ithal olduğu için, çok da ferahlama sağlamayan bir uygulama. Büyük yayın kuruluşları bile matbu yayınların ekonomik zorluklarına karşı çözüm üretmekte zorlanırken, butik yayıncıların mücadelesi daha da zor bir noktaya taşınıyor. Özellikle de spesifik bir alanda üretime devam edenler için…  

Bu hafta birinci yılını kutlayan ve sadece çocuk kitapları basan yayınevi Paraşüt Kitap’ın serüveni bu açıdan zaman zaman, dışarıdan bir göz olmama rağmen benim bile yüreğimi hoplatmış olsa da kurucuları Eda Doğançay ve Özge Akkaya tarafında zihin açıcı bir dinginlik olduğunu söyleyebilirim. “Ayakta durabilmek için her ne şekilde olursa üretmeye devam etmeye çalışıyoruz” dediklerinde, asıl motivasyonlarının ne olduğunu anladım. Geçmiş yıllarda kurdukları ortak bir hayalin peşine düşen ikili, ancak hayal etmeye devam ettiğimiz sürece hayatta kalabileceğimizin farkında. İnce eleyip sık dokuyarak ve “Çocuklar için Felsefe” yöntemini benimseyerek yayına hazırladıkları kitaplarında da aynı anlayışı sürdürüyorlar ve bunu okurlarına, yani çocuklara da aşılamaya gayret ediyorlar.

Ve yine söyledikleri bir söz üzerine tekrar düşünmekte fayda var: “Hepimiz hâlâ çocukken okuduğumuz kitaplardan bazı cümleleri, bazı sahneleri hatırlarız. Bunları hatırlamıyorsak bile bizde bıraktığı duyguyu hatırlarız.” Bizi biz yapan o ilk kitapların bünyeye yaydığı duygular eşliğinde, günümüz şartlarına bakınca sadece çocuk kitaplarında rastlanacak kadar renkli ve güzel girişim olan Paraşüt Kitap’ın hikayesine daldık. 

Paraşüt Kitap’ın hikayesiyle başlayalım… Çocuk kitapları basan bir yayın eviyle yola koyulmaya nasıl karar verdiniz?

Eda Doğançay: Özge, Boğaziçi Üniversitesi’nde Tarih bölümünde, ben de Siyaset bölümünde okuduk. Tanıştıktan kısa bir süre sonra ev arkadaşı olduk. Ev arkadaşlığı hayal kurmaya çok müsait bir müessese; özellikle de o dönemde hayal kurmaktan başka bir işimizin olmadığı 20’li yaşların başında olduğumuz düşünülürse... İkimiz de dille ilgili işlere ilgi duyuyorduk. Editörlük ve çevirmenlik bir yandan. Dolayısıyla bu hayale varmamız çok zor olmadı. Ama tabii çoğu hayal gibi bizimki de uzunca bir süre ertelendi; on yıl kadar. Ben mezun olduktan sonra New York’a yüksek lisans yapmaya gittim, Özge de National Geographic-Türkiye dergisinde çalışmaya başladı. En sonunda hayalimizi gerçekleştirme koşullarının olgunlaştığını düşündüğümüzde de hiç vakit kaybetmeden kolları sıvadık. Böylece Paraşüt Kitap’ı kurduk.

Peki, çocuk kitapları neden hafife alınmamalı? Bu işin profesyonelleri olarak, siz bir çocuk hikayesinde ilk olarak nelere dikkat ediyorsunuz?

Özge Akkaya: Çocuk kitapları yetişkin kitapları kadar ciddi bir iş, hatta daha fazla titizlik gerektirdiğini bile söyleyebiliriz. Bunun ilk nedeni okur kitlesi; o kitabı eline alacak kişi bir çocuk, yani zihni çok açık. Okuduğu her şeyi anılarına, kişiliğine, düşünme şekline katmaya çok açık bir birey. Hepimiz hâlâ çocukken okuduğumuz kitaplardan bazı cümleleri, bazı sahneleri hatırlarız. Bunları hatırlamıyorsak bile bizde bıraktığı duyguyu hatırlarız. Mesela “Çocuk Kalbi”ni okuyup yüreği parçalanmayan var mıdır? İkinci neden ise çocuk edebiyatının kendi doğası. Çocuk kitaplarının çoğunda bir mesaj olur. Bu mesaj bazen çok doğrudandır, bazen de üstü kapalı bir şekilde gösterir kendini. Biz okuduğumuz hikayelerde bu iki noktaya dikkat ediyoruz öncelikli olarak: Çocukta nasıl bir iz bırakacak? Hikâyenin mesajı nedir? Bunlar hassasiyet gösterdiğimiz iki nokta. Bu tür hassasiyetlerin yanı sıra bir de edebi anlatım, çizimler gibi kitaptan alınan zevki belirleyen unsurları önemsiyoruz. 

Çocuklar için felsefe vakti! 

Çocuklar İçin Felsefe (P4C) metodunun, yayıncılık kriterlerinizin başında geldiğini belirtiyorsunuz. Konuya uzak olanlar için soralım: nedir bu P4C metodu?  

E.D.: Evet, yayın çizgimizi belirlerken, Çocuklar için Felsefe metodundan hareketle, çocuklarda farkındalık yaratmayı, eleştirel ve yaratıcı düşünce becerilerini geliştirmeyi hedefleyen ve felsefi tartışmalara zemin hazırlayan kitapları seçmeye özen gösteriyoruz. Çocuklara, “felsefe yapmayı” öğreten Çocuklar için Felsefe (P4C), bir öğretim metodu aslında. Eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin küçük yaşta kazanılabileceği inancıyla çocuklara felsefe yapmanın araçlarının kazandırılması üzerine çalışan felsefe profesörü Matthew Lipman tarafından geliştirilmiş. Günümüzde bu yöntem öyle yaygınlaştı ki, dünyada artık bir hareket olarak nitelendiriliyor. Bu yöntemi uygulayabilmek için çocukların felsefi kavramlar üzerine düşünmesini sağlayacak pek çok farklı uyaran mevcut günlük hayatında içinde. Bu, bazen yaşadıkları bir olay olabilir ya da dinledikleri bir müzik. Çocuk kitapları da aynı şekilde zihinlerinde felsefi bir sorgulama başlatabilir. Biz de çocukların zihnini kurcalayacak, içinde felsefi bir soru barındıran hikayeler yayımlıyoruz. Bu kavramları “öğretmek” değil, çocukların edebi bir metin vasıtasıyla bu kavramlar üzerine akıl yürütmelerini sağlamak arzumuz. Örneğin “Kedilerin Kayıp Adası Kedunya”, özgür olmanın anlamı üzerine düşünmeye davet ederken, “Kuzey Ormanında Bir Gece”, “Dayanışma nedir?’”, “Toplumda her bireyin katkısı eşit derecede önemli midir?” sorularının peşine düşüyor. En son yayımladığımız “Kraker Kız” da farklı olmak ve bununla baş etmenin yollarına değinip önyargılarımızı sorguluyor.

Çocukları yetişkinlerden ayırmıyoruz

Okuyucu kitleniz çocuklar olsa da hedef kitleniz aslında bir noktada anne-babalar, yani yetişkinler. Haliyle iletişim kurduğunuz yaş kitlesi çok geniş. İki tarafa da hitap edebilmek adına nasıl bir formül geliştiriyorsunuz?

E.D.: Aslında formülümüz oldukça basit: Çocukları yetişkinlerden ayırmıyoruz. Yetişkinlerin ve çocukların bir çocuk kitabından aynı şekilde keyif alabilecekleri düşüncesinden hareketle, hem anne-babaların hem de çocukların okumaktan zevk alacakları öyküler seçiyoruz. Bir de işin estetik boyutu var tabii. Metni birebir yansıtan çizimler yerine, görsel algılarını besleyen, metni tamamlayan çizerlerle çalışmayı tercih ediyoruz. Bu tarz çizimler yetişkinlerde de merak uyandırıyor.  

Kitaplarımızla birlikte okullarda Çocuklar için Felsefe atölyeleri düzenliyoruz. Bu buluşmalar sayesinde çocuklarla sık sık paylaşımda bulunuyoruz ve aslında bu atölyeler ufkumuzu genişletiyor. Çocukların verdikleri cevaplara bazen o kadar şaşırıyoruz ki, çocuklara, çocukluğa dair kalıplarımızın farkına varıyoruz. Öte yandan çocukların hayattan, edebiyattan ve sanattan beklentilerini, hayallerini öğrenme şansımız oluyor. Bu da tabii bir sonraki yayın döneminde ağırlık vereceğimiz konuları belirmede bir referans oluşturuyor. Aslında bir nevi kamuoyu araştırması yapmış oluyoruz. Çok heyecan verici bir şey.

Çocuk kitaplarının biz yetişkinleri bile sürükleyen bir hayal alemi var. Tabii o harika çizimleri de unutmamak gerek. Renkli imajlar, çocuk kitapları için ne açılardan önemli?

Ö.A.: Çizimler işimizin en sevdiğimiz yanlarından biri. Yayınevini kurduğumuzdan beri pek çok çizerle yollarımız kesişti, pek çoğuyla da kesişeceği günü sabırsızlıkla bekliyoruz aslında. Biz yayımlayacağımız öyküyü okuduğumuzda o öykünün ruhu üzerine düşünüyoruz daha çok ve bu ruhu en iyi yansıtacak çizeri bulmaya çalışıyoruz. Hatta çoğu zaman öyküyü okurken gözümüzde belli bir çizerin çizimleri belirmeye başlıyor. Bu, çizerlerin büyük bir başarısı bize göre. Çoğu çizerin kendine has bir tarzı var ve bu bizim zihnimize işlemiş durumda. Yazarlarımızın fikrini ve duygularını da çok önemsiyoruz. Hep birlikte kafa yorup kitap için en uygun çizeri hayal ettikten sonra çizerle iletişime geçiyoruz; kabul ettiği takdirde de kitap üzerine çalışmaya başlıyoruz.

“En çok hayal kurarken özgür hissediyorum”

Aslında yayınevinin kurucuları olarak, kendi kaleme aldığınız hikayeleri de yayımlıyorsunuz. Bir taraftan da yazar olarak maceranız nasıl başladı?

Ö.A.: Evet, aslında ilk kitabımı yayınevi kurulmadan hemen önce yazdım ve sonrasında Eda'nın da teşvikiyle onu Paraşüt Kitap'tan yayınladık. O kitap çok kendiliğinden gelişti, hani bir şeyi yapmadan önce proje olduğu bir evre vardır ya normalinde, işte bu kitapta o aşama hiç olmadı. Kitap yayımlandığında yazarlığın benim açımdan uzun soluklu bir macera olup olmayacağını bile bilmiyordum açıkçası, ama sonra okullarda “Kuzey Ormanında Bir Gece”yi okuyan çocuklarla tanışıp konuşma fırsatı bulunca çok heyecanlandım. Çocukların yazdığınız bir şeyle ilgili sizin aklınıza gelmeyen sorular sorması, o kitabı o kadar özümsemesi çok değerli bir duygu. Onun için en yakın zamanda yeni bir kitap daha yazmak istiyorum. Eda'yla ortak yazmayı planladığımız bir projemiz de var aslında ama henüz üzerinde konuşup yol haritası çıkarmaya zaman bulamadık. Umarız önümüzdeki sene hem benim yeni kitabımı hem de Eda'yla ortak kitabımızı yayımlama şansımız olur.

Sizce bir çocuğun hayal gücüne destek olmak için yapılacak en iyi şey ne?

E.D.: Geçtiğimiz günlerde, Çocuklar için Felsefe atölyesi yapmak için gittiğimiz bir okulda, öğrencilerden biri, özgürlük kavramını tartışırken, “Kendimi en çok hayal kurarken özgür hissediyorum” dedi, “Çünkü kimse karışmıyor ve dilediğim gibi düşünebiliyorum.” Biz kendimizi bu resimde onların yanında yürürken görüyoruz, hatta bazen bir adım gerilerinde. Yol göstermek gibi niyetimiz yok kesinlikle. Seçtiğimiz öykülerin kurgusunda da dilinde de en çok dikkat ettiğimiz şeylerden biri bu. “Bu böyledir ve sen artık şu şekilde düşünmelisin” türünde söylemleri olan kitaplardan kaçınıyoruz.

Bir çocuğun hayal dünyasına bu şekilde yaklaşmak daha doğru geliyor bize. Bizim gibi, çocukların da çok ihtiyacı var yoldaşlığa. Karşılıklı birbirimize bir şeyler kattığımız, birbirimizin hayallerinden öğrendiğimiz, kısacası hiçbir hiyerarşi kurmadan birbirimize merak duygusuyla yaklaştığımız bir çember kurmak istiyoruz Paraşüt Kitap olarak. Doğayı, hayvanları, insanları kucaklayan, romantik, gülmeyi ve düşünmeyi sevenlerden oluşan bir çember.

Göz ucuyla da olsa, çocuk kitaplarına bakan, onların dünyasına doğru çekilen “yetişkin”lere neler önerirsiniz?  

Ö.A.: Kendilerini bu çekime bırakmalarını... Çocukluğa dair unuttuğumuz çok şey var, ancak o unuttuklarımızı hatırladığımızda ne kadar kıymetli olduğunu da hatırlıyoruz. Yani çocukluğu geride bırakmak, bir boşlukla yaşayıp o boşluğun hiç farkında olmamak gibi. Onun için hiç durmayın, kendinizi çocuk kitaplarına bırakın.

“Çocuklar için Felsefe” atölyeleri yapıyoruz

Bu soru aslında tüm yayıncılar için geçerli ama butik bir yayınevi söz konusu olduğunda işlerin daha da zor olduğunu tahmin etmek güç değil. Kitaplar için KDV sıfırlandı ama bu çözüm olabildi mi? Ayakta durabilmek adına ne gibi zorluklarla mücadele ediyor, nasıl çözümler üretiyorsunuz?

E.D.: Bu yıl yayıncılar açısından gerçekten zorlu bir yıldı. Bizim de ilk yılımıza denk geldi. Böyle umutsuz bir dönemde yeni bir iş kurduk. Ekonomik krizin, dolardaki artışın en çok vurduğu sektörlerden biri yayıncılık çünkü kâğıt, tutkal, kısacası matbaaya dair her şey dolara endeksli. Sektörü yeni yeni çözmeye başlarken yaşanan bu iniş çıkışlar bizi de zorladı haliyle. KDV muafiyeti henüz çok yeni bir uygulama, kapsamı da hâlâ tam olarak netleşmedi. Dolayısıyla etkisini henüz hissedemedik ama hem okurlar hem de yayınevleri açısından rahatlatıcı bir çözüm olmasını umuyoruz. Bunu önümüzdeki günlerde daha sağlıklı değerlendirebileceğiz. Henüz bir şey söylemek için çok erken. Ayakta durabilmek için her ne şekilde olursa üretmeye devam etmeye çalışıyoruz. Çünkü ürettikçe, okurlarımıza kendimizi en iyi şekilde anlattıkça, çözümler de kendiliğinden geliyor. En yakın destekçilerimiz okurlarımız aslında.

Çocuk kitabı endüstrisi, özellikle benim çok uzak olduğum bir alan. Burada ne tür dinamikler işliyor? Okullar ve diğer eğitim kurumları ile nasıl bir ilişki kuruyorsunuz?

Ö.A.: Çocuk kitapları çocuklara iki yolla ulaşıyor çoğu zaman; aileler ve okullar. Dolayısıyla okullarla sıkı ilişkiler içindeyiz. Eğitim kurumları çocuklara ulaştıracakları kitaplar konusunda her yıl çok titiz bir çalışma yürütüyorlar; yeni çıkan kitaplar okunuyor, eskiler tekrar gözden geçiriliyor. Aynı şekilde yayınevleri de arka planda hummalı bir çalışma yürütüyor. Yani çocukların dönem başında aldıkları okuma setleri ciddi bir çalışmanın ürünü. Okullar çocuklara kitapları ulaştırdıktan sonra yayınevleri de çocuklarla çeşitli etkinlikler vasıtasıyla buluşuyor. Biz Paraşüt Kitap olarak yazar etkinlikleri ve Çocuklar için Felsefe atölyeleri yapıyoruz. Bu buluşmalar hem bizim açımızdan hem de öğrenciler açısından çok keyifli geçiyor.

Türkiye’den veya yurt dışından, size bu alanda en çok ilham veren yazarlar, kitaplar ya da yayınevi hangileri?  

E.D.: Yayın çizgisini beğendiğimiz birçok yayınevi var yurt dışında. Ama özellikle Fransa, İspanya, İtalya ve İskandinav ülkelerindeki çocuk kitabı yayıncılarını sıkı takip ediyoruz. Edebi ve görsel açıdan oldukça ilham verici işler yayımlıyorlar. Buralardaki çocuk edebiyatı, çocukların estetik algılarını ve edebi zevklerini hafife almıyor. Çocuklara hazır bilgiler veya değerler aktarmak yerine onların zihinlerini çalıştıran, onlara yeni sorular sorduran hikâyelerle karşılaşıyoruz hep. Görsel olarak da aynı şekilde, metnin inceliğini yansıtan çizimleri tercih ediyorlar. Biz de benzer bir çizgide ilerlemek istiyoruz.

Şimdi “sessiz kitap” zamanı! 

Şimdi sırada neler var?  

Ö.A.: Bizim cephede yeni ve çok heyecan duyduğumuz haberler var. Bu hafta önceden beri çok sevdiğimiz ressam Ekin Büyükşahin Pöğün'ün ilk kitabı “Yağmuru Seven Adam”ı yayımlayacağız. Ekin'in şahane çizimlerinin yanı sıra bunun bir sessiz kitap olması da bizi çok heyecanlandırıyor.

Sonra sırada kalemine hayran olduğumuz Zeynep Alpaslan'ın romanı var; edebiyat ve müzikle iç içe, bol bol Bob Dylan'ı anacağımız, Türkiye'de 1962 yılında gezineceğimiz dokunaklı bir hikâye. Çizimleri Berk Öztürk’e ait. Sonra yine bir resimli kitabımız olacak; çocuklar için drama eğitmeni Gözde Aral Ocak'ın yazdığı, çizimlerine hayran olduğumuz Ceyhun Şen'in resimlediği bu kitabın başrolünde bir armadillo var! Yazdan önceki son kitabımız ise Çocuklar için Felsefe alanında bir başvuru kitabı niteliğinde çeviri bir eser. Ebeveynler, eğitimciler ve Çocuklar için Felsefe konusuna ilgi duyan herkes için çok önemli bir kaynak kitap olacağına inanıyoruz. Yaza kadar yayın planımız böyle... Yazdan sonrası için çalışmalarımız devam ediyor.

Sessiz kitap mı? O nasıl oluyor? Bakın, yetişkin kafam bunu bile anlamayı beceremedi!..

E.D.: Sessiz kitap biraz şaşırtıcı bir şey gerçekten. İçinde hiç metin yok. Ama elbette bir hikâye var. Yalnızca sözcüklerle değil, resimlerle anlatılan bir hikâye bu. Alıştığımızdan çok farklı bir okuma deneyimi sunuyor. Sadece resimler yoluyla hayal gücü harekete geçiyor ve sessiz kitaplarla herkes kendi özgün hikayesinin yazarı olabiliyor aslında. Hem aileler hem de çocuklar açısından yenilikçi bir deneyim. Türkiye'de çok olmasa da daha önce yayımlanmış çok güzel sessiz kitaplar var. Okurların çok alışık olduğu bir kitap türü olmadığı bilgisine sahibiz, kitabevi olan bir arkadaşımız bu konuda bir anısını paylaştı: Bir aile kitabın yanlış basıldığını düşünmüş, metnin unutulduğunu sanmış. Ama tabii örnekler çoğaldıkça bu tür de daha bilinir olacaktır.