ABD'nin Minneapolis kentinde beyaz bir polis, 46 yaşındaki siyahi George Floyd'u onlarca şahidin ve polis memurunun önünde, diziyle ensesine bastırarak öldürmüştü. Şahitlerin çektiği video kayıtları o korkunç anları tüm dünyaya gösteriyordu: Silahsız bir adam, yalvarmasına ve etraftakilerin polis memurunu uyarmasına rağmen ulu orta öldürülüyor. Haberin düştüğü andan itibaren, başta Minneapolis olmak üzere başlayan protestolar, Los Angeles'tan New York'a, ülkeyi boydan boya sararken polis şiddetinin artmasıyla daha da büyüyerek yayılıyor. Başkan Donald Trump da bir taraftan, ayrımcılıktan beslenen sözleriyle şiddeti daha da körüklüyor. ABD, şu anda dev bir alev topu.
Uzaklar yakın olurken
Sosyal medyanın fiziksel mesafeleri yıkan gücü bu sefer de devreye girdi. Evet, dijital platformlar bizi birbirimize hiç ummadığımız kadar çok yaklaştırıyor. Bir şeyleri görmüyorsak bu aslında onlar çok uzakta olduğu ve göremediğimiz için değil, görmemeyi tercih ettiğimiz için… Amerika'da olanlar görüldü tabii ki; hem konu tüm insanlığa dair olduğu hem de olaylar çığ gibi büyümeye devam ettiği için. Trump da işi hiç kolaylaştırmıyor… Haliyle sosyal medya ABD'de olanlar karşısında da, "birleştirici" demeyelim ama (herkesin ırkçılık karşıtı olduğunu düşünmüyoruz, değil mi?) insanlara kendi tarafındakilerle buluşmaya ve dayanışmaya fırsat tanıyor. Siyahilere yönelik bu ırkçılığa karşı olan, onların hak bu mücadelesini destekleyen, polis şiddetini kınayan ve ancak birlik olarak tüm bunların üstesinden gelebileceğimizi söyleyen (ya da "söylemeye çalışan") paylaşımları birleştiren ise #BlackLivesMatter hashtag'i.
"Siyahların hayatı önemlidir" anlamına gelen Black Lives Matter hareketi (ve tabii ki hashtag'i) aslında bu günlerde yeni ortaya çıkmış değil. 2012 yılında, 17 yaşındaki siyahi lise öğrencisi Trayvon Martin, yaşadığı yerin güvenlik görevlisi George Zimmerman tarafından vurularak öldürülmüştü. Martin silahsızdı ama buna rağmen Zimmerman, "kendini savunduğu" gerekçesiyle olayın ardından serbest bırakılmıştı. 10 Haziran 2013'te cinayet suçlamasıyla yargılanmaya başlanan Zimmerman, 13 Temmuz 2013'te beraat etti. ABD'de siyahilere yönelik ırkçılıkla beslenen adaletsizliğin bir başka sonucu…
Bir hareket ve hashtag olarak "Black Lives Matter"
Bu beraat kararıyla birlikte ABD'de yükselen protestolar içerisinden çıkıyor Black Lives Matter hareketi de. Tabii köklerinde pek çok farklı hareketin mücadelesi var ama bir insan hakları hareketi olarak bir araya gelmeleri ve siyahilere yönelik şiddet ve ırkçılığa karşı mücadeleyi başlamaları tam da o döneme denk geliyor. Adalet sistemindeki ırkçılığa karşı da sesini yükselten hareket, Black Lives Matter hashtag'ini de ilk kez 2013'te, Zimmerman'ın beraat ettiği o dava üzerine kullanmıştı.
George Floyd'un öldürülmesiyle birlikte başlayan protestolar sırasında da ciddi bir rol üstlendi Black Lives Matter; hem ABD'de hem de diğer ülkelerde yürüyüşler düzenledi. Hareketin eylemleriyle birlikte bir slogana dönüşen isimleri, sembolik bir önem taşıyor bu süreçte. Yürüyüşlere dair bilgiler sosyal medya üzerinden bu hashtag'le paylaşılıyor. Ortak bir noktada buluşmak için bir tür araç aslında. Yürüyüşlerden dayanışmayı ve polis şiddetini gösteren fotoğraflar ve videolar da bu hashtag altında toplanıyor.
Sonsuzluğa akan siyah kareler
Geçtiğimiz hafta içerisinde, yani 2 Haziran Salı gününde Instagram'da herkesi bir günlüğüne, siyah bir görsel paylaşarak sessizliğe ve düşünmeye çağıran Blackout Tuesday hareketi sırasında da Black Lives Matters hashtag'i kullanılınca şöyle bir görüntü çıktı ortaya.
Sonsuzluğa doğru akan siyah kareler… Protestolara dair ne bir görüntü, ne de bilgi… Sadece siyah kareler… Protestoculara haberleşme ağı sağlayan hashtag susturulmuştu resmen. Üzücü tabii. İyi niyetli bir çabanın talihsiz bir sonucu gibi. Irkçılık karşıtları, kendi kendilerini sansürlemiş gibiydiler. (Bu arada, bu hashtag'in karşı gruplar tarafından kasten araya sokulup yaygınlaştırıldığını düşünenler de var. İletişimi dağıtmak için. Olmayacak iş değil.)
Aktivistlerin ve bazı influencer'ların durumu fark etmesiyle birlikte hashtag'in kullanılmaması gerektiğine yönelik uyarılar yayılmaya başladı ama iş işten geçmişti artık. Paylaşımların sadece ABD ile sınırlı kalmadığını söylemiştik. Tüm dünyada Black Lives Matter hashtag'iyle çıkılmış yüz binlerce paylaşım olduğunu düşünün…
Sessiz Salı
Bu arada, Instagram'da siyah görsel paylaşımını başlatan Blackout Tuesday de yanlış anlaşılmıştı. Ya da şöyle diyelim, içerik peşine düşen, kitlelerini kaybetmek istemeyen mecra ve markalar tarafından ticarileştirilmişti; vermek istediği mesaj kaçırılmıştı. Oysa farklı bir hikâyesi var.
Afrikalı Amerikalı müzisyenler Jamila Thomas ve Brianna Agyemang'ın "show must go on" (gösteri devam etmeli) tabirine karşı başlattıkları Show Must Be Paused (gösteri durmalı) hareketi; 2 Haziran'da bir günlüğüne susmaya, düşünmeye ve böylelikle sahici bir diyalog kurabilmeye çağırıyordu müzik endüstrisini. Ve tabii herkesi… Çünkü bu diyaloğa ve anlamaya herkesin ihtiyacı var. Bu "sessizlik" ise görselliğin öne çıktığı Instagram'a siyah kare görsellerle taşınmıştı. Bir günlüğüne herkes, normal hayattan paylaşımlarını durduracak ve harekete destek olmak için siyah bir kare çıkacaktı. Bunun karşılığı da Blackout Tuesday olmuştu. Aslında paylaşımlar Show Must Be Paused ve Blackout Tuesday hashtag'leri altında yapılacaktı. Ama protestolar sırasında yaygınlaşan Black Lives Matter hashtag'i de girivermişti araya ve…
Show Must Be Paused ve Blackout Tuesday 2 Haziran Salı gününe mahsustu. Hashtag'in altı yine diğer paylaşımlarla dolmaya başladı çoktan. Ama aradaki "karartma"yı aşmak zor oldu.
Tüm hayatlar önemlidir… Mi?
Black Lives Matter sloganı üzerinden, sözde ulvi amaçlarla ama son derece sorunlu bir şekilde geliştirilmiş bir söylem var ki aktivistler bu sözün ne kadar sakıncalı olabileceğini anlatmak için uzun uzun dil döküyorlar. "Hayır, sadece siyahiler değil, tüm hayatlar önemlidir" yani "All Lives Matter" diyerek tüm insanlığı kapsayıp kucaklamaya çalışan; "Siyahi hayatlar önemlidir" demenin de bir tür ırkçılık olduğunu savunan, "Bu mücadele tüm insanlığındır" diyenler…
All Lives Matter sözü de Black Lives Matter gibi geçmişten geliyor, 2020'ye has değil. Ve tahmin edileceği üzere, Black Lives Matter sözüne bir karşılık olarak ortaya çıkıyor. Elbette, kapsayıcı ve eşitlikçi bir söyleme karşılık geldiğini iddia edenler olabilir ama bu tabirin çok ince bir yerinde gizli bir ırkçılık ve kendini üstün görme hali de söz konusu. Hatta siyahi kesimler için bu hakarete varabilen bir söz. 2015 yılında, Hillary Clinton, başkanlık seçimlerinden önceki kampanya sırasında Missouri'deki bir siyahi kilisesinde All Lives Matter sözünü kullandığında ciddi başı ağrımıştı mesela.
Eleştirel Irk Teorisi alanında pek çok çalışmaya imza atan Güney Afrikalı Profesör David Theo Goldberg, "All Lives Matter" sözünün bir tür inkâr olduğunu söylüyor. Sanki siyahilere yönelik bir ırkçılık ve adaletsizlik yokmuş; herkes eşit derecede şiddete maruz kalıyormuş gibi, gerçekliğin toptan inkarı… "Siyahi hayatların önemli olduğunu özellikle vurgulamak gerekiyor çünkü bu toplumdaki 'tüm hayatlar'ın aksine siyahi hayatlar çoğu zaman pek de önem taşımıyor" diyor Goldberg. Tüm hayatlar "gerçekten" eşit olsaydı bu sözün bir geçerliliği olabilirdi ama ırkçılığın var olduğu toplumlarda bunun mümkün olmadığını ve Black Matter Lives sözünün burada devreye girdiğini de ekliyor.
2020'deki bu ayaklanmalar sırasında aktivistlerin, başta sosyal medya üzerinden vurgulamak istediği de tam olarak bu: Öncelikle tüm eyaletlere yayılan bu mücadele, siyahlar için. Yüzyıllardır şiddete uğrayan, köleleştirilen, beyaz ırkın yanında aşağı görülen, öldürülen, adaletsizliklere uğrayan siyahlar için… Eğer siz bunun, "tüm insanlığı" kucaklaması gerektiğini savunursanız, siyahileri susturmuş olursunuz. Yine beyaz üstünlüğüyle. "Tüm insanlar" altında, siyahiler ve onların hak mücadelesi yok olur gider. Bunun ters bir ırkçılık olduğunu söyleyenlere gelecek olursak… "Siyahi hayatlar önemlidir", bir üstünlük gösteren, "diğer hayatlar önemli değildir" diyen ya da "siyahi hayatlar daha önemlidir" diyen bir söz değil. Ulu orta öldürülen siyahi vatandaşların yaşam hakkını savunan bir söz.
Dinle…
Galiba tam da bu noktada, Jamila Thomas ve Brianna Agyemang'ın savunduğu şekilde susmanın ve dinlemenin önemi anlaşılıyor. Diğer kimliklerin üstünlüğü altında sözü kesilen herkes için geçerli bu aslında. LGBTİQ+ hareketi içerisinde de dillendiriliyor, kadın hareketinde de… Egemen kesimin sesi o kadar çok çıkıyor ki her şeyi kendisine çevirmenin bir yolunu buluyor ve hakkını arayanlar kendini duyuramayacak hale geliyor.
"O böyle değil de, şöyle olmalı" gibi konunun dışına taşan ve bazen de içselleştirilmiş ırkçılığı yansıtan sözler o büyük gürültüye daha çok katkıda bulunuyor ve mücadeleyi susturmaya çalışıyor. Hem o siyah kare görseller gibi "istemeden" de değil; bizzat isteyerek, ısrarcı ve hatta kötücül bir şekilde.
-Bu yazının farklı bir versiyonu, Dadanizm'de yayınlanmıştır