Hollywood’un ışıl ışıl perdesini kaldırıp, aralarında Gwyneth Paltrow, Angelina Jolie ve Salma Hayek’in bulunduğu oyuncuların, başta yapımcı Harvey Weinstein olmak üzere film sektöründeki pek çok nüfuzlu erkeği cinsel tacizle suçlamasıyla Amerika’da başlayan #metoo hareketinin nasıl yeri yerinden oynattığını duymayan kalmadı. Hareket Türkiye’de kolektif bir karşılık bulmadı ama yakın zamanda bir grup akademisyen, akademinin cinsiyetçi ataerkil kültürüne karşı bir bildiri yayınladı. Bu da akla, #metoo’nun işaret fişeğinin çakılmış olabileceğini getiriyor.
Olayı başlatan, Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi, psikoterapist Murat Paker’in, danışanına cinsel saldırıda bulunmak suçundan hapis cezasına çarptırılmasının ardından akademiden gür bir ses çıkmaması oldu. Paker’i koruyup kollayan, onun gibi “saygın” bir akademisyenin asla buna yeltenmeyeceğini söyleyerek onu kıyasıya savunan akademisyenler, akademideki köklü cinsiyetçiliği açık etti.
Başka Bir Akademi Mümkün bildirisini hazırlayan Selda Tuncer, Mete Sefa Uysal, Esin Düzel, Senem Timuroğlu, Esra Sarıoğlu ve Ozan Çağlayan, cinsel saldırı failinin açıktan korunmasının kendilerini dehşete düşürdüğünü ama bunun, böyle bir şeyin ilk kez olmasından kaynaklanmadığını söylüyorlar. Yaşananlar, akademinin ne halde olduğunu çok sert bir biçimde yüzlerine vurmuş.
Bildiriyi imzaya açtıklarından bu yana, yaptıkları şeyin en çok akademideki genç kadınlara dokunduğunu görmüşler. “Hocasından, meslektaşından yaşadığı tacizi ya da şiddeti, küçümsemeyi anlatarak bize teşekkür eden kadınlar var. Veyahut da bunu dile getirdiğinde nasıl görmezden gelindiğini, susturulduğunu, hatta sırf bu nedenlerle akademiyi bırakmak zorunda kaldığını anlatanlar var. Burada biriken öfke ve hayal kırıklığını görmemek mümkün değil. İşte bu metin, o yıkılmaz denilen sessizlik duvarına karşı, onu sarsmak için yükselen bir ses.”
Bu sessizlik duvarının örülmesinde, kadına karşı şiddetin, eğitimli ve itibarlı erkeklere yakıştırılmamasının payı büyük. Bildiriye hazırlayan akademisyenlerin de belirttiği üzere, suç ve cinsel şiddet belli kesimlere, bölgelere, mesleklere ve ideolojilere hapsediliyor:
”Seçkin ve korunaklı konum akademisyenlerin kendileri tarafından da benimsenip yeniden üretiliyor ve bu doğalmış gibi işletilen ayrıcalıklı iktidar akademide dışardan görünmeyen eril bir tahakküm kurulmasını sağlıyor. Bu anlamda cinsel taciz ve şiddet olaylarının üstünü örtme ya da sessiz kalma bir meşrulaştırma aracı olarak işliyor. Hatta sessizlik büyüyüp öyle bir noktaya geliyor ki kendisi bir şiddet aracına dönüşüyor çünkü konuşanları, buna karşı çıkanları da bastırarak ya da suçlayarak işleyen bir mekanizma var. Sessizlik adeta bir şiddet duvarı örüyor.”
“Çünkü feminist üniversitelerimiz yok!”
Bu, on yıldan fazla ders verdiği Londra Üniversitesi’nden, akademideki kadınların birçok alanda kontrol ve denetime maruz bırakılmaları, cinsel taciz ve istismara uğrama tehlikesiyle karşı karşıya olmaları ve buna karşı takınılan suskunluk, bastırma politikaları sonucu görevinden istifa eden feminist akademisyen Sara Ahmed’in dediklerini çağrıştırıyor.
“Feminist merkezlerimiz ve feminist programlarımız var, çünkü feminist üniversitelerimiz yok. Bu demek oluyor ki cinsiyetçilik, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve cinsel taciz üniversite ortamlarını yapılandırmaya devam ediyor. Feminist merkezlerimiz ve programlarımız var çünkü sertleşen şeyi aşmak için daha sert itmeliyiz. Feminist iş aynı zamanda ‘kafanı tuğladan bir duvara toslama işi’dir.”
Bildiri, bu duvarı sarsarak değişimi olanaklı hale getirmeyi hedefliyor. Şiddete ve tacize uğrayan kadınların ses çıkarmaları elbette kolay değil. “Her defasında cinsel taciz ve şiddete karşı ne kadar çok ses çıkarılırsa bu ses, başka kadınların da konuşmasının önünü açacak. Çünkü kadınlar bunu ifşa ettiklerinde en çok bütün bu saldırıların karşısında yalnız kalmaktan ve suçlu bulunmaktan korkuyorlar. Şiddet failinin ceza aldığı ya da itibar kaybettiği bu tür örneklerin çoğalması kadınlara cesaret ve güç verirken, bunu sistematik olarak yapan erkekler için de caydırıcı bir işlev görecektir.”
Duvarı yıkmak için tüm gücümüzle, el birliğiyle itmeye devam.