ŞEHİR TELLALI Newyork-Londra-Roma |
Biraz yokuş yukarı, biraz yokuş aşağı. Kimi zaman bilinmedik çiçeklerin arasından, kırmızının altından, beyazın üstünden. Kimi zaman kırık dallara basarak çıtır çıtır ayakların, kimi zaman petrol mavisi zeytin ağaçlarının arasından. Bir de sis inmişse ovaya, don yapmışsa gece sabahın erken saatlerine, gri beyaz kırlanmış çimenler üzerinden, önünde bir kaybolup bir açılıyorsa kuyruğunu esnercesine sallayan beyaz at, nereye gittiği meçhul bir patikada.
Kimi zaman asvaltın üzerinde, yan tarafta su borusu döşeyen buldozer yolun kenarında çam iğnelerini eşeleyip etrafı taze toprak kuru reçine kokusuna boğduğunda, yürümeyi dene…
Çekinmeden yürümeyi. Aşkın isteğe bağlı olmadığı, çoğu kez düşünülmediği, istenilmediği yerde yeşerdiğini söylediler. Üstelik sözü güvenilir, bildiğine sadık, yalana tamah vermeyen kimi yiğit kimi dobra kimseler.
Bir koku, bir tat, bir jest kim bilir nedir, nasıldır, nerededir. Aniden müphem bir mesele haline gelir. Farkında olmasan da, anlaşılır hemen vurduğu yerde açılan yara ölümcüldür dediler. Sürekli hale gelirse sevgi şans eseri, sebeblerini incelemeye vakit olursa yürümeyi dene. Bazen evine dönmek için habire gezip duran Odysseus’un destanında. Bazen dağlarda geyik vuran avcıların arasından. O ev ki destanın sebebi. Oraya varan yol bir hayat boyu. Okuya okuya, zihinden zihine.
Homer’i Kraliçe Elizabeth döneminin çevirmeni George Chapman’ın çevirisi sayesinde İngilizce olarak ilk okuduğunda, Pasifiği keşfeden gezginler, ya da yeni bir yıldız keşfeden astrologmuşçasına yepyeni bir dünya keşfeden İngiliz şair Keats gibi:
Chapman’ın Homer’ine İlk Bakış
Gezdim altının diyarlarında
Gördüm nice devleti, krallığı
Dolandım batı adalarını
Şairleri sadık Apollo’ya
Etkisini anlattılar derya
Kırışık dolu Homer’in alnı
Ondaki saf huzuru solumayı
Chapman’ın gür sesi öğretti bana
Sanki bekçisiyim şu göklerin
Keşfetmişim yeni gezegeni
Ve sanki İri Kortez’in şahin
Gözleri Pasifiğe diktiği -
Ve bakan tayfası inanamadan
Sessiz, o Darien’in zirvesi.