Şebnem Şenyener

15 Nisan 2018

Taşlama: Romalı Nasreddin

Dile şiirsel hiciv anlamında taşlamayı kazandıran taşın kökü Roma’da

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

Hoca bir ayıya karşı kendini nasıl savunacağını soran adamı, önce yerden eline iki taş alıp: “Bu taşlarla!” diye cevaplar. Fıkra bu. Adam “Ya taş yoksa...” diye tutturur.

Dile şiirsel hiciv anlamında taşlamayı kazandıran taşın kökü Roma’da. O yüzden, sadece diktatörlerle değil, taşlamalarla örülü Roma tarihi.

Roma’nın taşlama tarihi, bugün Piazza Pasquino diye bilinen meydana adını veren, MÖ 3. yy’a ait olduğu sanılan taş parçası, başı yarım, kolsuz bacaksız heykelle başlıyor. Şimdi üçgen biçimli binanın önünde. Kimine göre Sparta’nın mitolojik kralı, Truvalı Helen’in kocası Menelaus o. Kimine göre İlyada destanından Patroclus’un vücudunu taşıyan kahraman. Roma’dan bütün dünyaya yüzyıllardır süregelen, susturanlarla alay eden, gerçeğin sesi, imzasız, anonim küçük şiirlerin taşlama geleneğinin başı o.

Roma’da 1501’de yol ve bir köşk yapımı sırasında ortaya çıkarılmış Pasquino. Roma’yı çevresine çeken duygu, tarih, yaratıcılık ve özgünlük yüklü heykellere kıyasla pek sıradan görünse de, görünüşe aldanmamak gerek. Rivayet o ki, adını Vatikan’a iş yapan terzi Pasquino’dan almış. Terzi, Vatikan’a gelip gittikçe, din görevlileri arasında yolsuzluğu, dönen dolapları, adi ya da siyasi suçları duyuran keskin gözlemlerini isimsiz anonim şiirlere dönüştürüp anlatıp durmuş. Halk da bunları küçük kağıtlara yazıp, geceleri, kimsenin kimseyi görmediği karanlıktan yararlanıp şehirdeki heykellerin üzerine asmaya başlamış. Sabah uyanan halk güvenlik güçleri daha sokağa çıkmadan önce haberleri, gerçekleri hiciv ve espri ruhuyla dolu şiir dizelerinden okur olmuş. Aynı küçük gazeteler gibi, küçük kağıtlara yazılıp heykellerin boyunlarına asılan hiciv tarzını temsil eden heykel Pasquino adını almış. Hicviye, taşlama anlamıyla İngilizceye “pasquinade” diye geçip yerleşmiş. İmzasız şiirler küçük kağıt parçalarına yazılıp heykellerin boyunlarına asıldıkça Roma’nın heykelleri konuşur olmuş. O günden onlar Roma’nın “konuşan heykelleri”. 

Piazza Vidoni’den, Piazza San Marco’ya Madam Lucrezia heykelinden, Sant’Atanasio dei Greci’nin köşesinde Babuino çeşmesine, Via Lata’da Facchino çeşmesine konuşan heykellerle dolu Roma. Sadece heykeller değil, taş duvarlara da bulaşmış bu “konuşma” hali. Üzerlerinde hala asılı taşlamalar.

Heykeller boyunlarına asılan esprili şiir dizelerinden yönetenlerin, politikacıların, din adamlarının işledikleri suçları duyurdukça, yolsuzlukları kayda aldıkça kızdırdı Papaları, kralları ve kraldan çok kral olanları.

VI. Adrian, Pasquino’yu Tiber nehrine atmaya niyetlendi bir kere. Pasquino’nun üzerinde beliren şiir dizeleri, heykelin nehirde kurbağaya dönüşerek sudan çok daha rahatsız edici sesler çıkaracağına ikna edince onu bu niyetinden çabucak vazgeçti.

Bu sefer yöneticiler sabaha karşı heykellerin üzerinde beliren taşlamaları engellemek için başlarına koruma dikmeye kalkıştılar. O zaman korumasız heykellere takar oldu Romalılar küçük kağıtlara yazdıkları isimsiz şiirleri. Daha da çok sayıda heykel “konuşur” oldu.

Nasreddin’in hikâyesindeki gibi. Münasebetsiz adamı cevapladı Hoca, “taş yoksa” dedi, “kaçarım!” Adam bilmiş ısrarlı, “ya ayı senden hızlı koşar da seni yakalarsa?”  Hoca belki başından savar niyetiyle bu sefer: “Ağaca çıkarım!” dedi ama adam illa da sıkıştırmaya niyetliydi Hocayı, “hadi be Hoca” dedi, “ayı senden önce çıkar ağaca! O zaman ne yapacaksın?” Hoca dayanamadı sordu o zaman: “Birader, sen kimden yanasın? Benden mi ayıdan mı?”   


www.sebnemsenyener.com