Şebnem Şenyener

29 Ocak 2017

Süper acıklı en bi gerçek aşk hikâyesi

Sırılsıklam aşıktır erkek. Kız ise, erkeğe olmasa bile bu sırılsıklam aşka aşıktır...

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

 

Mekân tabii ki Manhattan. Erkek Rus, kız Koreli göçmen. Amerika Venezuela ile savaş halinde. Ulusal borç yine tavana vurmuş. Çin sifonu çeker çekmez işi bitirmek üzere. New York’da Ulusal Koruma birlikleri kontrol noktalarında kimlik  tespitiyle meşgul. Şehrin parkları ayaklanmacıların işgali altında. Gençler kitapların kağıt kokusundan şikâyetçi. Okumak zevksizlik belirtisi. Mahremiyet geçmişe ait.

Herkes “apparat” adı verilen, taşıyanın düşüncelerini ve konuşmalarını anında sosyal medyaya dağıtan cihazlarla dolaşmakta. Cihazlar sahiplerinin “ne kadar sıcak” olduklarını hayranlarının ağzından başkalarına duyururken, başkalarını karalamakla meşgul. Erkek, hayat uzatan bir şirkette koordinatör. Alışveriş para ile yapılan geçmişe ait faaliyetlerden. Her şey sıfır noktasında. Erkek , geçmişini, bütün çirkinliğine rağmen herkesin gözünü boyayıp sahte gerçekliği dünyaya satmayı becererek kurmuş bu işgüzar metropole duyduğu nostaljiden mustarip. Scott Fitzgerald’dan Frank Sinatra’ya bir dizi yetenekli sihirbazla “dünyanın en çirkin, sevimsiz binalarını pırıl pırıl, nükleer bir vizyona dönüştürmüş” bu şehre hayran.

Sevgililer Central Park’ta bir süre yeşillik içinde el ele dolaştıktan sonra güneye doğru yürüdüklerinde ağaçlar ve çimen beklemedikleri bir anda onları aniden terk eder. Ve önlerinde patlar şehir cam ve betonuyla. Bağırıp çağıran insanlarıyla, sıkışmış trafiğin içinde kornası avaz avaz vasıtalarıyla, asfaltı hallaç pamuğundan farksız savuran dev matkapları, buldozer, katran kamyonları, kulakları yırtan itfaiye ve ambulans sireniyle ölüm döşeğinde hala yoğun mu yoğun gürültülü  çılgıncasına zenginlik. 

Sırılsıklam aşıktır erkek. Kız ise, erkeğe olmasa bile bu sırılsıklam aşka aşıktır... Gary Shteyngart’ın “Süper Acıklı En Bi Gerçek Aşk Hikâyesi” adlı romanında anlattığı bu hikaye, yazarı Manhattan gerçekçiliğinin zirvesine taşıdı. Onu 2010’da yılın en çok satan romanı haline getirdi.

Manhattan’da roman yazarlığının, hayali en geniş roman yazarını bile kolaylıkla ve sürekli dışlayan hayat karşısında yılmadan, ondan da gerçek metinler çıkarmak olduğunu kanıtlarcasına. Manhattanlı roman yazarı lisansını gerçeği sıradan, temcit pilavı misali kendini tekrarlayan, dramatik niteliği kuşkulu yanıyla anlattığında kazanır. Aynı Donald Trump’ın başkanlık seçimlerini kazanması gibi. Okur inanç frenini kaldırır, inanılamayacak bir hikâyeyi onu gerçek olduğuna inandırdığı için okur. David Shields’in yine 2010’da yazdığı “Gerçek Açlığı” adlı manifestoyu doğrular, “bilinçaltı roman olan çağdaş herhangi bir metnin okunulamazlığını” teyit eder.

Yazarlar alanlarında sahip oldukları otorite ile yarışa girer, romanlarında gerçek ile hayali bu otoriteyle harmanlayarak okuru teslim almaya kalkar. Kitaplarını roman sınıflandırması altına yerleştirerek “gerçek” sınavını aşmaya çabalar. Yalan romanın gerçeği olduğuna göre, okur romanı yalancılıkla suçlayamaz.

Sahte hatıra “gerçek açlığını” besler. Hayalden yaratır gerçeği. Kimi yazar hatıratına gerçeklik kazandırmak için sahte adla yazar kitabını. Böylece yazarın hayali hayat hikâyesini, okurları, yazarının sahte adı sayesinde gerçek hayatıymışçasına okur modern zamanlarda. Yazarın hakiki adını ortaya çıkarmaya kalkan gazetecileri hain ilan eder. Gazeteci gerçeğiyle yazar ile okur arasındaki sessiz anlaşmanın kutsallığına ihanet etmiştir.

Saflık çoktan harcanmıştır. Borca geçmiştir bile. Yazar okuruna yalana inanmayacağını söyleyerek başlar hikâyesini anlatmaya. Lisansını uyduracağı yalanın gerçeğe dönüşeceğini garantileyerek kazanır. Hatıratının gerçek olduğuna yemin billah yazar. Okurunu suç ortağına dönüştürür. Düzmece gerçeğiyle hayali yalanlar.


www.sebnemsenyener.com