New York-Londra-Roma ŞEHİR TELLALI |
Gün taze, sabah güneşi gecenin serinliğini eritmeden biraz önce balıkçılar yanaştırıyor teknelerini rıhtıma. Her birinin içinde sıçrayıp duran balıklar. Pelli meydanının önünde rıhtımda bir avuç kalabalık fısıl fısıl bekliyor yaklaşan tekneleri.
Yanıma para almadan tuzlaya indiğime bin pişman, sabah sihtah seyre gidiyorum mecburen bu alışveriş anını.
Adanın şekerli lehçesi arasından tek tük seçebildiğim kelimeleri yakalıyor kulağımı. Hepsi birbirini tanıyan insanların arasında yılların birikimi selam sohbet. Balıkçılar gibi alıcılar da yarım yüzyılı aşkın bir birlikteliğin keyfiyle karşılıklı ikram içinde. Zerafeti katmerliyor ara sıra sevgi dolu bir küfürleşme. Erkekler arası gırgır. Balıkçı temizliyor balıkları deniz suyunda. Mürekkep balıklarının mürekkebini dikkatle içinde bırakıp beyaz kabukları ustalıkla sıyırıyor sırtlarından. Kefaller kol boyu. Sarı kanatların alıcısı yok. Burada gözde değil içi pis diye onlar en ucuzu. Çipura bol diri diri mis deniz kokulu. Ve trança da var barbun da. Ege’deki kadar kıymetli hepsi.
Biblo gibi bir hanımefendi yaklaşıyor yanında bir beyle. Saçları boyalı, kuaförlü yaşını örten cinsten. Bordo pantalon ceket takımlarının içinde. Onlar da katılıyor aynı sohbete. Yıllarla zenginleşip şarap gibi kıymetlenmiş sohbete. Bir ara bir ısrar gözlüyorum. Kelimeleri seçemesem de. Israr ediyor hanım yanındaki beye ama başarısız. Dayanamıyor başlıyor kendi kendine. Bir şarkıya başlıyor. Söylemeyi çok iyi bildiği bir şarkıya. Melodisi romantik mi romantik. Yaşını saklamayan bir sesle şarkıya hakkını vere vere... İşaret ediyor yanındaki beye hadi katıl artık dercesine ama yok niyet belli. Yanında köpeği, elinde yarı temizlenmiş mürekkep balığı, iri yarı belli ki yürekli ve dobra balıkçı da dayanamıyor o an. Gür bir tenör katılıyor teknesinden. Gözlerinin içi parlıyor hanımın. Derken arkalarında ellerinde balık torbaları dolu dolu grup koro halinde destekliyor bu muhteşem ikiliyi.
Hepsinin gayet iyi bildiği bir şarkı. Sabahın bu erken saatinde cıvıldayan kuşlardan farksız keyiflerine diyecek yok.
Eve gelir gelmez google’dan şarkıyı bulmaya uğraştım. Boşuna. Öyle bir şarkıdan eser yok müzik dünyasında. Merakım iyice kabardı. İndim limana. Şairlerden başladım soruşturmaya. Hemen bildiler. Adaya ait bir şarkı olduğunu. Meğer adaya ait yığınla şarkı mevcut. Adalıların kendi aralarında söyleyip durduğu yıllardır alışıla gelmiş bir gelenek. Kimse yadırgamadı hikâyemi. Hatta merakımı daha doğrusu heyecanımı yadırgadılar, bunda heyecanlanacak ne var gibilerinden baktılar yüzüme.
Derken şarkının sözlerini yazıp besteleyen kişinin o hanımın eşi olduğunu öğrendim. Epey bir zaman önce sizlere ömür. Sonra dediler ki, gençliklerinde bu hanıma aşık olunca şarkı yazmaya başlamış. Hanım da şarkıcıymış. Okumuş ona yazılan şarkıları. Evlenmişler. Şarkıları adanın şarkıları olmuş o gün bugündür. Ancak aşk bu evliliğin sonuna kadar yaşamamış. Dediler ki, “ama boşanmadılar, son nefesine kadar yanından ayrılmadı kocasının, aralarındaki aşk çoktan bitmiş olduğu halde. Şimdi şarkıları sadece bilenler söylüyor, bir de o. Gerçi herkes biliyor ama o kimseye yazdırmıyormuş şarkılarını. Yani hani kıskanç hem de çok kıskanç. Bir tek o biliyor bütün hepsini. “
Ben sordukça cevaplar başladı buğulanmaya. Bir gizem perdesi ile örtülmeye başladı şarkı. Adanın mahremiydi sanki ve herkes birbiriyle anlaşmışçasına koruyup saklamaya yeminli onları. Dediler ki, işte canım bir iki satırını biliyoruz sadece. İnanmam, hepiniz söylediniz ya orada. Yok o hanım söyleyince söyledik, yoksa kendi başımıza değil. Aşkı, tarihi, kültürü şarkılarına saklamayı iyi bilen bir Akdeniz gülüşüyle gülümserken hepsi.
Sadece ilk satırı aklımda kaldı şimdi: Düşüncelerin üstü örtülü
Dediler ki, üstü örtülü şarkılar saklar aşkı sonsuza kadar.
www.sebnemsenyener.com