New York-Londra-Roma ŞEHİR TELLALI |
Moşhe ile Abe yolda yan yana yürümekteler. Abe pek dara düştüğünü, iflas ettiğini, çoluk çocuk aç kaldıklarını, yarını çıkaracak durumları olmadığını anlatıyor. Tam bunları söylerken bir kilisenin önünde; “Hristiyan ol, 500 lira al!” diye bir ilan okuyorlar. Abe; “tamam yaparım, yoksa çoluk çocuk açlıktan ölecek” diye hiç vakit kaybetmeden dalıyor içeri. Moşhe de dostunun durumunu anlayışla karşılayıp “iyi ben seni burada beklerim” diye sesleniyor arkasından. Aradan üç saat geçiyor. Nihayet Abe kiliseden çıkıyor dışarı, kapının önüne gelince Moşhe heyecanla arkadaşına soruyor: “Ne oldu? Parayı aldın mı?” Abe, hiç kendine benzemeyen bir edayla, kırk yıllık dostuna şöyle hafif tepeden bakarak cevaplıyor: “sizin tek düşündüğünüz şey bu mu Allah aşkına?”
The Times gazetesinin köşe yazarlarından Daniel Finkelstein, Londra’da Yahudi müzesinde Faşizmin nasıl başladığını anlatan sergiyle ilgili yazısını bu fıkra ile açmıştı bu hafta. Faşizmin İtalya’da Milano’da San Sepolcro Meydanı’nda doğuşunun yüzüncü yıl dönümünde.
Faşizmin nerede doğup, nasıl geliştiğini, kısa bir süre önce yayınlanan “M – Çağın Evladı” adlı, toplam 823 sayfalık bir roman bütün ayrıntıları ile anlatmakta.
İtalyan Faşist diktatörü Benito Mussolini’nin hayatını konu alan romanın yazarı Antonio Scurati. Scurati, romanında Mussolini’nin hayatının ayrıntıları üzerinden İtalyan kitlelerini cezbedişini, hepsi gerçek dökümanlarla eksiksiz işlemiş.
Ve 23 Mart 1919 Milano’da San Sepolcro Meydanı'nda, bir avuç Birinci Dünya Savaşı gazisi, bir avuç hırsız uğursuz, şiddet yanlısı narsist, bir avuç deli, bir avuç ajan provakatörün bir araya gelişiyle faşizmin doğduğu anı bir kere daha Mussolini’nin hayatı üzerinden kayda geçirmiş.
La Repubblica gazetesinde dün (23 Mart 2019 tarihinde) yayınlanan “Faşizm aramızda hala canlı” başlıklı makalesini ise, Scurati, “bizler faşisttik. İtalyanlar faşisttiler. İtalyan düşüncesi faşizmi üretti. Dahası; faşizm İtalya’nın 20. yy’daki güçlü buluşlarından (isterseniz yarattıklarından deyin) biridir ki Avrupa’ya ve dünyaya İtalya’dan yayılmıştır” ifadesiyle açmış.
Scurati’nin endişesi tarihin tekerrürü değil. Tersine tarihin kendini tekrarlamadığını vurguluyor. Ama değişmeyen bir şey var. O da, kitlelerin ne kadar kolayca demokrasiden caydığı. Özgürce seçme hakkı işine gelmeyince, onları rüşvet alıp vererek ilişki kurmaya alıştıran, demokratik mücadele yerine kısa yoldan işlerini şiddetle halletmeye yönlendiren liderle demokrasinin çar çur ediverilmesi, kolayca şiddete kaymak.
İtalyan sağını temsil eden Lega Kuzey hareketi ve lideri, şu an İtalya’nın içişleri bakanı Matteo Salvini’nin arkasındaki desteği Scurati işte tarih değiştiği halde bu bir türlü değişmeyen demokrasi zafiyetiyle açıklıyor. İçişleri bakanının, halkın negatif duygularını, acılarını, ezilmişliğini, iktidar için popülerizme yakıt malzemesi olarak kullanışındaki başarısından verdiği örneklerle.
Aynı durum dünyanın en gelişmiş demokrasisinde de geçerli. Bir türlü demokrasisini kuramayan ülkelerin de derdi.
Scusati’ye 823 sayfalık dev çalışmayı kaleme aldıran şey ise, faşizme karşı en etkili mücadelenin omuz omuza demokrasiyi savunmak olduğuna inanmak.
www.sebnemsenyener.com