ŞEHİR TELLALI New York - Londra - Roma |
Frankfurt’ta seçim arifesi gecesi. Yaz son gününde pırıl pırıl. Opernplatz opera meydanı keyifli. Şehrin en eski operasında piyanist Michael Gees, tenör Julian Pregardien, Viyanalı bestekâr Franz Schubert’ın “Kış Yolculuğu”nu yorumlayacak birazdan. Müzisyenlerin yorumlamaktan kesinlikle kaçındıkları, Alman şair Wilhelm Müller’in 24 şiirinden oluşan ve gelmiş geçmiş bütün sanat şarkılarının en güzeli Schubert’in bestesi “Kış Yolculuğu” birazdan piyanonun su kadar berrak sesine eşlik eden çok renkli, çok duygulu, bir o kadar duru, temiz bir erkek sesiyle yankılanacak Alten Oper’dan. Mükemmele yakın bir teknikle ve insanüstü bir sorumlulukla dinleyenleri, hatta eserin müptelalarını diyelim ihya edecekler. Hüzün, ayrılık, acılar ve umut denizinde yüzeceğiz hep birlikte ve tabii yine karşılıksız bir aşkla.
Kış yolculuğuna hazırlamak istercesine Almanya’yı. Derinden en derinden, en duyulmayacak sesten en büyük çığlığa gezineceğiz sesin ve sessizliğin dünyasında.
Ve “yarın” (24 Eylül’de) yapılacak seçim, neredeyse yarım yüzyıldan bu yana bir faşist partiyi yeniden Alman parlamentosuna sokacak. Alternatif adıyla siyaset gündemini göçmenlere karşı nefretle dokuyan aşırı sağ parti 2013 seçimlerine kıyasla oylarını üç kat artıracak yarın ve yüzde 13 civarında oy toplamayı başaracak.
Böyle bir arife gününde söylenecek şarkılara en çok kış yaraşır şüphesiz. Gözyaşları gibi gelecek yağmur damlaları. Fark edemeden aslında ağlandığını. İnsanlık yine bir kışın yolcusu. Yine hırsının peşinde, ufku dar, nefsinin kurbanı, cebini doldurmaya niyetli birileri. Göçmen, ırk ne gelirse önlerine körükleyecekler düşmanlığı, nefreti, şiddeti, insanların göğsünde, çıkarları uğruna. Kimine kafa tokuşturtup, kimine gırtlak boğazlatıp kimini savaşa göndererek politikayı alet edecekler emellerine.
Çalgıcı dünyayı bırakıyor kendi haline. Sessiz kalmasa da. Kimsenin duyamayacağı bir tizlikte, derinden dokunuyor piyanosunun tuşlarına. Şarkıcı suratına üşüşen karı silkeleyen yiğit aşık. Kalbini dile getiriyor sesi atarak, kulaklarım yok benim diye direniyor, duymayacak yemin billah. Ağıt yaktığını duymayacak sevdiğinin, sızlanmaları hissetmeyecek, kararlı bir neşeyle arşınlayacak dünyayı, kararlı göğüs germeye rüzgara ve mevsimlere.
1880’de bugünkü dış cephesiyle inşa edilen Alte Oper, açılışı Mozart’ın Don Giovanni’si ile yapmış, İmparator I. Wilhem’in de bulunduğu salonda. 1928’de Kurt Weill’in “Protagonist” ve “Çar Fotoğrafının Çekilmesine İzin Verir” eserlerini sahnelemiş. 1933’de faşist rejim operada çalışan bütün yahudi sanatçıları yasaklamış. Aralarında müzik direktörü Wilhem Steinberg, Josef Thurnau, Hans Graf’ın bulunduğu sanatçıların çoğunu öldürüp bir kısmını sürmüş. 1944’de bina müttefiklerce bombalanmış. Yeni binanın faaliyete başlaması 1963’de. 1987’de bir kundakçı binayı yakmış. Yeniden açılışı 1991. Atölyelerin bulunduğu kısmın restorasyonu 2010’da tamamlanmış.
Birazdan Müller’in dizelerinden Schubert’in müziğinden “iyi geceler” diyecekler çalgıcı ve şarkıcı, hiçbir kuşkuya yer bırakmayan bir berraklıkta. Kulaklarımızı duyulabilecek en güzel seslerle yıkayarak:
“İyi geceler, geldim bir yabancı/ve gidiyorum yine bir yabancı/mayıs güldü yüzüme/bir çok lütuf ile/sevgilim aşktan söz etti/anası evlilikten/kararttı içimi dünya/ve yollar örüldü karla/şimdiden sonra/şimdiden sonra/asla seçemem / yolun başını/yürümeliyim bu patikada/gitmeliyim karanlıkta/ayın ışığında/ak vadilerde/geyik izlerinin üstünde/ne durayım burada/daha fazla/insanlar başlarından savıncaya dek/bırakmalı başıboş/köpekleri/sahiplerinin yanı başında/Aşk sever gezinip dolaşmayı…./biricik sevgilim/rüyalarına dokunamam/utanırım uykunu alamam elinden/işitmeyeceksin adımlarımı/usulca, usulca kapanacak kapı/yine dönüp yazacağım/ardımdaki eşiğe/ iyi geceler!/ unutma /asla aklımdan çıkmadığını.”