ŞEHİR TELLALI New York - Londra - Roma |
Ege’nin kristal serin suları, rüzgârı sorularla dolu. Eğleniyor yazı özleyenler, bir yanda fasıl bir yanda fusion müziği. Çoşku dolu naralar yükseliyor sıcağın içinden. Yeni ayı selamlıyor kahkahalar, kadife geceleri hasretle kucaklayıp.
Hüzünse ahşap tavanlı evin taş duvarlarına gömülü. Yıldızlı gökyüzünün derin rengine bürünmüş yine. Üstünü kapatan yaseminin kokusunu içine çeke çeke, büyük gözleri açık, sessiz, uzaktan seyrediyor neşeyi.
Melek Eşref, Fransız Okulu İzmir Kız enstütüsünden 1927’nin 27 nisanında mezun olduğunda çeyizini kendi hazırladı. Gelinliğini kendi dikti. Annesi Hüsniye Hanım’a ait, pembe kadifeden, Fransız stili yakası dekolte, altın sırmalı ceketten ilham alarak. Hüsniye Hanım Rodos doğumluydu. O tarihlerde Rodos’ta nüfuzlu dört kızkardeşin en küçüğü. Onsekizine basmadan evlendirilip dadısıyla yollanmıştı Anadolu’ya. Kocası da rüştünü yeni ispatlamış bir maliye çalışanıydı. Yine Rodos’tan, Sgourou köyünden. Eşref Bey’in Tarsus’ta başlayıp Denizli üzerinden İzmir’de noktalanan devlet hizmeti boyunca sekiz çocuk doğurdu Hüsniye Hanım. Küçük kızı Melek Eşref’in ikizi beşikte kaldı, yaşamadı. Bir oğlu bir hastalığa yenildi daha okula gidemeden. Büyük kızı uzun sırma saçları topuklarına değen, herkesi hayran eden bir güzellikteydi diye anlatılır ailede. Günün birinde sokakta tutuşturuverdiler saçlarını, yine çocuklar yaptı diye bilinir. Hayatını öyle kaybetti. O günden sonra Hüsniye’nin ağzını bıçak bile açmadı. Bir kelam ettiyse de nadirattan. Hikâyesini bağrına sakladı, konuşmadığından işin aslını öğrenmek kimseye nasip olmadı.
Yine de Melek Eşref‘in yarım asırlık ömrünün hayat dolu gecmesini engellemedi annesinin bu hüznü. El işlerinde motifleri sanat doluydu. Yorganlara, yemenilere, tabaklara ve tuval üzerine yaptığı resimlerde renkleri tamamen ona özgü, bambaşka. Tığ, örgü, kanaviçe, beyaz iş, sırma, kaftan ve tabii dolap içi örtüleri, yatak takımları türünden, tamamen onun eline özgü işi hâlâ ondan kalma ceviz sandıkları doldurur. Onun kimliğine şekil verir gözümüzde. İzmir müftüsü Saraçoğlu’nun oğluna vardığında, mermerleri İtalya’dan getirtilen Müftü hamamın yönetimini o üstlendi. Gündüzleri kadınların olduğu için hamamı o işletti. Geceleri erkekler için kocası yürüttü işi. O üst kata, hamamın suyunu temin eden soğuk su havuzunun bulunduğu taraçanın iki tarafında kalan iki odadan ibaret evine çıktı. Orada içinde “Fecit Amatus, 1636 Cremona” yazılı taklit kemanı çalarak uyuttu bebeleri, annem ve dayımı.
Melek Eşref benim anneannem. Fransız mektebinde kullandığı okul önlüğünün iki cebinde, eski Türkçe sayılarla işlediği okul numarası el işlerinde isteseydi eski Türkçe de işleyebileceğinin kanıtı. Ama çeyizine işlediği harfler, alfabe farklı. Anlayabilene aşkolsun…
O yüzden okurlara sesleniyor bugünkü köşe. Böyle bir alfabeyi bir başka bilen, okuyan, anlayan, gören var mı diye? Varsa söyler mi fikrini t24’e yazarak. 1925-1935 tarihleri arasında başka çeyizlerde benzer harflere rastlayan var mı aranızda? Varsa bu harfleri tanıyan da vardır ümidiyle yazıyorum bu satırları.