Şebnem Şenyener

25 Mart 2018

Bir gün deniz de gider

Sonunda küsüp gider mi aşk da deniz gibi?

ŞEHİR TELLALI

New York - Londra - Roma 

 

Bahar kapıda ama karanlık kirli hava… Açmayacak kaçmak için fırsat ararcasına, bu güneşsiz ortamda şaşırtıyor insanı topraktan fışkıran çimen, papatya, gelincik! Ve içimde hep o korku…

Son günleri olmasın sakın bunlar aşkın? Küsüverir de giderse tümden, hani deniz gibi. Denizin vaktiyle Efes’den çekildiği gibi. Bu eğri büğrü ifadelerdeki değil, gerçek hayatta ki, gerçek sevgi, doğanın asla yok edemeyeceği, hiç bir şeyden yılmayan, yıkılmaz olan o aşk. Onu da tahrip eder mi bu olanlar? Her şeyi ama her şeyi tahrip etmek, yok etmek de uzmanlaşanlar?

İnsanı sürekli kendinden daha dar yerlere kıstıra kıstıra... Sevgiye, yaşama ölümü seçtire seçtire... Durmadan itirafçılığa, gammazlığa, işbirlikçiliğe, yalancılığa, iftiracılığa zorlananlar... Sonunda küsüp gider mi aşk da deniz gibi?

 “Bahar da senden mahrum
Mağrur Nisan, giyinmiş allı pullu
Her şeyde bir gençlik ruhu malum
Durgun Satürn bile gülüp tutmuş oyunu
Ne kuş yavruları ne de kokusu tatlı
Yeni açmış mis gibi çeşit çeşit çiçekler
Anlattıramaz bana bir yaz masalını
Toplamam kucağıma yetiştikleri yerden
Ne şaşarım zambağın beyazına
Ne kızıl mı kızıl güle düzerim övgü
Hepsi vaktiyle tatlıydı, keyifti ama
Hepsi çekmişti sana, sendin örgüsü.
Ama baktım sanki kış burda, sense uzaklarda,
Senin gölgen diye oyalandım bunlarla”

(Sonne 98, Shakespeare)


www.sebnemsenyener.com