ŞEHİR TELLALI Newyork-Londra-Roma |
Bir barda tatlı bir sarışınla laflayabilmek için bahane arayan bir serseri televizyondan medet umar... Tam o sırada reklam arası olur ve haber sunucusu San Francisco’ya bağlanır, Golden Gate (Altın Kapı) köprüsünden kendini atmak üzere köprü demirlerine tırmanmış yakışıklı bir genci gösterir. Sunucu, reklamlardan sonra gelecek olan haberlerde gencin akıbetini bildireceğini duyurur. Ekran tekrar reklamlara girince serseri fırsatı kaçırmayıp tatlı sarışına lafı atar: “Ne dersiniz? Bahse girelim mi 10 dolarına... Atlayacak mı?” Genç kadın tatlı tatlı düşünür, sonra yine tatlı tatlı gülümseyerek cevaplar: “Olur! Girelim. Bence atlamaz!” İddialaşırlar... Reklamlar bitince haber başlar. Ve köprüdeki genç tünediği demirlerden kendini aşağı bırakır. Serserinin yüzüne hafif bir zafer gülümsemesi yayılırken tatlı sarışının gözleri yaşlanır. Bunu görünce kalbi yumuşayan serserinin dürüstlüğü tutar: “Hadi canım” der “Üzülmeyin, buyurun 10 dolarınızı geri alın! Ben sizinle bile bile iddiaya girdim. Aynı haberi yarım saat önce de seyretmiştim, atlayacağını aslında biliyordum!” Tatlı sarışın çantasından büyük bir mendil çıkarmış o sırada gözlerini, burnunu silmektedir: “Ah, ah!” der “öyle demeyin ben de gördüm onu yarım saat önce. Ama artık bir kere daha yapmaz diye ummuştum!”
Komedyenlerin ilk öğrendiği, komediyi hayat yapan şey, karagözden tutun da çocuk şakalarına, dünyanın her yerinde her devirde komedinin toplumsal uzlaşma seviyesinin çok daha derinine işleyen söylenemeyenin söylenmesiyle bilincin yaratıcı gıdası olduğudur. Hepimiz bilincimizde derin bir yerde vaktiyle o “kaka” der demez masum masum gülen küçük çocuk olduğumuzu biliriz. Kanıtı, en çok güldüren şakalar listesinde ilk sıradaki klasik:
Vaktiyle bir adam varmış ki BURASI SANSÜR
Kimse BURASI SANSÜR
onun BURASI SANSÜR SANSÜR
SANSÜR SANSÜR
SANSÜR SANSÜR
Ve şimdi onun SANSÜR SANSÜR”
11 Eylül akabinde Amerikalı komedyenler görevlerini yapabilmek için nabız yokladıkları bir sırada, Playboy dergisinin sahibi Hugh Hefner’e ait Comedy Central’da Gilber Gottfried, sahneye çıkıp, o gece geç saatte uçağı olduğunu ama “Empire State” binasında bağlantı verdiğini görünce endişelenip binmediğini söyledi. Seyirciler onu yuhalayıp henüz bu şakaya hazır olmadıklarını ifade ettiklerinde Gottfried sahneyi terk etmek yerine aldı cesareti eline. Komedyenlerin sadece sahne arkasında, birbirleriyle kabiliyet yarıştırmak için anlattıkları, o güne dek hiç bir komedyenin sahne de anlatmaya cesaret edemediği ünlü “Aristokratlar” şakasını anlatmaya başladı. Salonda iğne atsan duyulacak bir sessizlik. İzleyenler neredeyse nefes almayı unutmuş halde. Gottfried bu sessizliği ustaca kullanıp şakayı uzattı da uzattı. Ayrıntılara girerek, herkesi “nasıl bitecek şimdi bu ya!” ya getirdi. Gerginliğin son haddesine ulaştığı anda şakanın son değişmeyen cümlesini “Aristokratlar!” diye ilan ettiğinde salonda sessizlik bir süre daha sürdü. Ve büyük bir kahkaha patladı. Kahkaha katartik deneyimin, komedinin insan fiziğinin savunması, besleyici, onarıcı başarısının ifadesiydi. Şaka mavi kadife lüks komedi kulübünde pembe kravatı lacivert kadife takımları içindeki Gottfried’ı ilk kez bir seyirciye başarıyla “Aristokratları” anlatabilen ilk komedyen olarak komedi tahtının kralı haline getirdi.
Gottfried sayesinde Aristokratlar 2005 yılında, yeniden ve yeniden seyredildiğinde büyük keyif veren sanat eseri bir dökümantere konu oldu. Sanatı icrada bir üstünlük belgesi şakanın başı ve son cümlesi hep aynı. Sanat ise orta kısma ait. Şakanın orta kısımının uzunluğı, anlatım tarzı, karakterleri ile anlatana göre değiştikçe her komedyenin tuluat ustalığını da gösterme fırsatı yaratan bir şaka bu.
Tipik anlatımında, bir yetenek acentasına yeteneğini satmaya çalışan bir komedyen ile başlar: “Bir gün bir adam bir yetenek acentasına gelir...” Bu açılıştan sonra adam acenta sahibinin karşısında, hazırladığı skeçi sahneler. Skeç, tabu ne varsa, din, ensest, grup seksi, mastürbasyon, şiddet, cinsel şiddet, dışkı ve kusuktan duyulan cinsel zevk, hayvanlarla seks, ölülerle seks, çocuklarla seks dahil bir dizi “yasak” konuyu birbirine dolandırıp anlatabilmekten ibarettir. Bunların ne ayrıntılarda, ne kadar süre, hangi mimiklerle, hangi ses ve hareketlerle anlatılacağı komedyenine bağlıdır. Şakanın sonuna gelindiğinde acenta sahibi şok geçirmiş olarak aynı zamanda çok da etkilenmiş halde sorar: “vay canına, bu şakaya ne ad taktın?” Komedyenin cevabı hep aynıdır: “Aristokratlar!”
Aynı isimli dökümanterde Robin Williams’dan Whoopi Goldberg’e, Jon Stewart’dan Sarah Silverman’a, Soğan dergisinin yayın kuruluna çok sayıda komedyen şakayı anlatırken kaydedildi. Sarah Silverman şakayı komedyenler arasında sidik yarışı yorumuyla anlattı filmde. Komedyenleri alaya aldı. Böylece şaka tekrar hayata dönüştü. Çocuk yaştayken ailesiyle birlikte Joe Franklin şovuna davet edildiğini, şov sırasında sunucu Franklin’in onun ırzına geçtiğini söyledi. Franklin, Silverman’ı mahkemeye vermeye kalktı. Daha sonra o da olayı bir şakaya dönüştürüp, Silverman’ı mahkemeye verdiği günden beri olağanüstü ünlendiğine dair bir skeç oluşturdu. Davadan vazgeçti.
Sonunda dökümanter “çok” seyirci olmadığı gerekçesiyle film dağıtım zincirine alınmadı. Öyle olunca alınmayışının hikâyesinden Aristokratlar içinde yeni bir repliğe konu oldu tabii...