Rıza Türmen

28 Haziran 2020

Venedik gondolları ve kayyumlar

Hukuk devletinin, uluslararası alanda genel kabul gören ilkeleri var. "Türkiye hukuk devletidir" demekle hukuk devleti olunmuyor

Venedik denince akla bu büyülü kentin kanalları ve bu kanallardaki gondollar gelir. Gondolcular mandolin çalıp, barkarol denen romantik halk şarkılarını söylerler. Ancak Venedik'ten çıkan ses bundan ibaret değil.

Venedik'te bir de önemli bir hukuk komisyonu var. Venedik Komisyonu, Avrupa'da büyük bir saygınlığa sahip bir hukuk organı. Raporları, AİHM ve Avrupa Konseyi Asamblesi, Bakanlar Komitesi üzerinde çok etkili rol oynuyor. Avrupa Konseyi'nin bir organı olmakla birlikte, AB'nin insan hakları ve demokrasiyle uğraşan organlarının da Venedik Komisyonu'nun raporlarını dikkate aldığını görüyoruz.

Venedik Komisyonu'nun, Türkiye'de 31 Mart 2019'da yapılan yerel seçimlerde Güneydoğu'dan seçilen belediye başkanlarının görevden alınması ve yerlerine kayyum atanmasıyla ilgili olarak hazırladığı rapor, Komisyon'un 18 Haziran günü yaptığı toplantıda kabul edildi. Söz konusu rapor, Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Kongresi'nin talebi üzerine hazırlandı.

Venedik Komisyonu'nun çalışma usulleri gereğince raporu yazan bağımsız uzmanlar, ABD'li, İspanyol, Lihtenştaynlı, ve İngiliz dört hukukçu. İlk üçü, ülkelerinde önemli hukuk profesörleri. İngiliz hukukçu ise tanınmış bir insan hakları avukatı.

Raporu hazırlayan hukukçular, 2020 Şubat ayında Ankara'ya yaptıkları ziyarette Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu ile siyasal partilerin temsilcileriyle görüştüler. Rapor, bu görüşmelerin sonucunda hazırlandı.

Rapor, iki konuyu inceliyor:

Bunlardan birincisi, YSK'nın 16 Nisan 2019'da aldığı bir kararla, KHK ile ihraç edilen ve sonradan belediye başkanı seçilen HDP'li 6 belediye başkanının mazbatalarının verilmemesine hükmetmesi ve onların yerine seçimi kaybeden ikinci sıradaki AKP'li adayları belediye başkanı ilan etmesi.

İkinci konu ise, Diyarbakır, Mardin ve Van'da seçilen HDP'li Büyükşehir Belediye Başkanları'nın görevden alınarak yerlerine Valilerin kayyum olarak atanması. Bu iki konuda raporda yer alan görüşler ve varılan sonuçlar şöyle:

  1. KHK'lı Belediye Başkanları'nın mazbatalarının verilmemesi ve yerlerine ikinci sıradaki AKP'li adayların başkan olması

a. Yasal dayanak: Türkiye'nin yasalarında, seçim kurullarına ya da YSK'ya, seçilmiş bir kişiye, seçimden sonra ortaya atılan itirazlar nedeniyle mazbata vermeme yetkisi veren bir yasa hükmü yok. 2972 sayılı Mahalli İdareler Seçimi Hakkında Kanunu'n 22. maddesi en çok oy alan adayın başkanlığa seçileceğini öngörmekte. Bu kuralın istisnası yasada yok. Seçim süreci başlamadan önce adaylara itiraz yasanın 14. Maddesinde düzenlenmiş. Adaylıkların ilanından itibaren iki gün içinde ilçe seçim kuruluna itiraz edilebilir. İl seçim kurulunun verdiği kararlar kesin. 298 sayılı Seçim Kanunu'nun 130. Maddesine göre, adaylığın kesinleşmesinden sonra Türk vatandaşı olmamak gibi bazı istisnalar dışında adaylara itiraz olunamaz. 6 HDP'li belediye başkanının seçilme yeterliliği ile ilgili olarak seçimden önce hiçbir itiraz ileri sürülmemiş ve adaylıkları kesinleşmişti.

YSK, 11 Nisan 2019 tarihli kararında gerekçe olarak Anayasa'nın YSK'ni yetkilerini belirleyen 79. Maddenin 1. fıkrasını göstermekte. Ancak aynı maddenin 2. fıkrası, YSK'nın görev ve yetkilerinin kanunla düzenleneceğini öngörmekte. Mevcut yasalar, YSK'ya seçilmiş adaya mazbatasını vermemek gibi bir yetki vermiyor.

b. Seçilme yeterliliği: Yerel Yönetimler Yasası'nın Seçim Yasası 11. maddeye yaptığı gönderme nedeniyle, bu maddede yazılı suçlardan mahkum olmak seçilmeye engel oluşturmakta. Oysa 6 Belediye Başkanı hakkında verilmiş bir mahkumiyet kararı yok.

Bu durumda belediye başkan adaylarının, adaylıkları kesinleşip seçime girdikten sonra, seçildikleri takdirde belediye başkanlığı görevini üstleneceklerine ilişkin meşru beklentileri ve kazanılmış hakları doğdu.

Ayrıca, yasalarda, belediye başkanlığının boşalması durumunda YSK'nın bu görevi ikinci en çok oy alan adaya verebileceğine ilişkin bir hüküm yok. YSK, Yerel Yönetimler Yasası'nın 16. Maddesini kıyas yoluyla bu duruma da uyguladığını ileri sürmekte. Bu madde ölüm ya da istifa durumunda belediye başkanlığının boşalmasıyla ilgili. Kıyas, ancak yasada bir boşluk bulunuyorsa ve her iki durum arasında benzerlik varsa uygulanır. Oysa, mazbatanın YSK tarafından verilmemesiyle, ölüm ve istifa durumlarında boşalması arasında benzerlik yok.

  1. Diyarbakır, Mardin, Van Belediye Başkanları'nın Görevden Alınması ve Yerlerine Kayyum Atanması

Belediye Yasası'nın 45. Maddesi gereğince boşalan belediye başkanlığı için Belediye Meclisi yeni bir seçim yapar. Venedik Komisyonu, bu hüküm varken neden 674 sayılı KHK'nın 45. maddeye eklenerek kanun hükmü haline getirildiğini sorguluyor. 674 sayılı KHK, İçişleri Bakanlığı'na terör suçları nedeniyle görevinden uzaklaştırılan Belediye Başkanları yerine valileri kayyum olarak atama yetkisi vermekte.

OHAL döneminde çıkarılan KHK'ların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 15. Maddesi gereğince, gerekli, geçici ve orantılı olması gerekir. KHK'lar parlamento tarafından onaylanarak kalıcı bir nitelik taşımamalıdır. Oysa, 674 sayılı KHK, yasalaştırılarak kalıcı hale getirilmiş. Bu, Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın, yerel yönetim hakkının demokratik yollardan oluşturulan makamlar tarafından kullanılmasını öngören 3. Maddenin 2. Fıkrasına ve başka maddelerine aykırı.

Seçime girmelerine engel bulunmayan adayların seçimi kazandıktan sonra görevden alınmaları, yasaların öngörülebilirliği ve hukuk devleti bakımından sorun yaratmakta. Ayrıca, seçmenin iradesiyle de çelişmekte.

Bu durumda Venedik Komisyonu ya üç Büyükşehir Belediye Başkanı'nın görevlerine geri dönmeleri ya da yerlerine Belediye Meclisi tarafından yeni bir başkan seçilmesi gerektiğini belirtmekte.  Venedik Komisyonu aynı zamanda 45. maddeye eklenen 674 sayılı sayılı KHK'nın geri çekilmesini tavsiye etmekte.

Venedik Komisyonu'nun üzerinde durduğu bir nokta da şu: 674 sayılı KHK, TBMM tarafından yasaya dönüştürülünce, buna karşı iptal davası açmak olanağı vardı. Ancak bu yapılmadı. Bu davayı açma hakkı Anayasa'nın 150. maddesine göre, ana muhalefet partisi CHP'nin meclis grubuna ait. Ancak CHP bu hakkını kullanmadı.

Rapordan da anlaşılacağı gibi, HDP'li belediye başkanlarına ilişkin olarak yapılan işlemler ciddi hukuka aykırılıklarla sakat. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

  1. Adayların seçime girmelerine itiraz edilmemesine karşın, seçildikten sonra ya mazbataları verilmedi ya da görevden alındırlar. Oysa seçime girmelerine izin verilmekle, meşru beklentileri ve kazanılmış hakları doğmuştu.
  2. Seçilen 6 belediye başkanının mazbatalarının verilmemesinin hukuksal dayanağı yok.
  3. Belediye başkanlarıyla ilgili kesinleşmiş bir yargı kararı yok.
  4. Geçici olması gereken 674 sayılı KHK'nın yasalaştırılarak Belediye Kanunu'na eklenmesi, olağanüstü hal durumlarında alınan önlemlerin geçici, gerekli ve ölçülü olması gerektiği ilkesine aykırı
  5. Bu işlemle Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'nın birçok maddesi ihlal edilmekte. Seçmenin iradesi yok sayılmakta.

Belediye Başkanları'nın böylesine ciddi hukuksal sakatlıklarla dolu işlemlerle görevlerinden alınmaları, yerlerine kayyum atanması bir hukuk devleti sorunu doğuruyor. Tıpkı baro başkanlarının yürüyüşüne polisin müdahale etmesi ya da gazetecilerin haber yapıp halkı bilgilendirdikleri için cezaevine konulması ya da Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın tahliye edilmelerini önlemek için sürekli olarak haklarında yeni suçlar icat edilmesi gibi.

Hukuk devletinin, uluslararası alanda genel kabul gören ilkeleri var. "Türkiye hukuk devletidir" demekle hukuk devleti olunmuyor. Bu ilkeleri şöyle özetleyebiliriz:

  1. Yasallık: Yani işlemlerin bir yasal dayanağı olmalı. Yasalar saydam, katılımcı, demokratik bir süreç ile yapılmalı
  2. Yasalar açık, erişilebilir, öngörülebilir olmalı
  3. Keyfilik önlenmeli
  4. Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmalı
  5. İnsan hakları, temel hak ve özgürlükler ihlal edilmemeli, korunmalı
  6. Yasalar önünce eşitlik ve ayrımcılık önlenmeli

Seçilmiş Belediye Başkanları'nın görevden alınıp yerlerine kayyum atanması, hukuk devletinin bütün bu ilkelerine aykırı. Venedik Komisyonu raporu, bunu ortaya koyuyor.

Bu durumda iktidarın önünde iki seçenek var:

  1. Yerli ve milli bir tutum alabilir. Raporu görmemezlikten gelir. Ya da "Venedik Komisyonu da kim oluyormuş? Ben bildiğimi okurum, bunların hepsi zaten terör sevici" der.
  2. Raporu ciddiye alıp rapordaki tavsiyeleri uygular. Yapılan yanlışları düzeltme yoluna gider.

Bu iki seçenek arasında yapılacak tercih, bir hukuk devleti ve buna bağlı olarak bir demokrasi olup olmamak arasındaki seçimdir.