2017 referandumu ile yürürlüğe giren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle Türkiye'de rejim değişmiştir. Kuvvetler ayrılığını, hukuk devletini ortadan kaldıran, bütün yetkileri tek bir elde toplayan, buna karşılık hiçbir denge-fren mekanizmasının bulunmadığı tek bir kişinin keyfi iradesine dayanan rejimin adı demokrasi değildir.
Bu rejimin dayandığı Cumhur İttifakı, Türkiye'yi büyük bir siyasal ve ekonomik kriz içine sürüklemiştir. Korona salgının etkisiyle kriz büsbütün derinleşmiştir. Anketler, iktidarın giderek halkın desteğini kaybettiğini göstermektedir. Desteği azaldıkça iktidar baskıyı arttırmakta, kutuplaşmayı keskinleştirmekte, kimlik siyasetini ön plana çıkarmaktadır. Buna karşılık iktidarın karşısında etkili bir muhalefet ve umut veren bir seçenek yaratılamamaktadır. Adeta iktidarın kendi iç dinamikleriyle çürümesi ve iktidarı kaybetmesi beklenmektedir. Oysa anketler böyle bir beklentinin boşuna olduğunu göstermektedir.
Türkiye, tüm hak taleplerinin bastırıldığı, bu taleplerin ileri sürülebileceği kamusal alanların iyice daraltıldığı otoriter bir rejimle yönetiliyor. Bir yandan temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasına olanak vermeyen bir rejimde demokrasi mücadelesi vermeye çalışan grupların ileri sürdükleri özgürlük, eşitlik, demokrasi talepleri var. Öte yandan işsizliğin, yoksulluğun görülmemiş boyutlara geldiği, toplumun en az korunan kesimlerinin kırılganlıklarının arttığı, salgına karşı korunmada olsun, çalışma yaşamında olsun, eğitimde olsun eşitsizliklerin kabul edilemez bir düzeye ulaştığı Türkiye'de ezilen kesimlerin hak talepleri var. Ancak iktidarın gözünde, hak talep etmek, sesini duyurmaya çalışmak ya terör ya da terörle "iltisaklı".
Hannah Arendt, hak sahibi olmanın, herkesin eşit olarak hak talebinde bulunabileceği bir dünya yaratmak anlamına geldiğini söyler. Hak talepleri böyle bir dünya oluşturmaya yönelen bir siyasal projenin parçasıdır.
Demokrasi, özgürlük talepleriyle, aş, ekmek talepleri birbirini tamamlayan bir bütün oluşturur. Biri olmazsa öbürü de olmaz.
Haklarını isteyen sağlık çalışanlarına ya da işçilere coplarla göz yaşartıcı gazlarla, saldıran sonra da onları göz altına alan polis, sadece aş, iş taleplerini bastırmakla kalmıyor aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri ihlal ediyor. İfade ve toplantı özgürlüğü hakkı olmadan hak talebinde bulunma olanağı da ortadan kalkıyor.
Bütün hak talepleri eş değerde. Hiçbiri daha az ya da daha çok önemli değil. Her hak talebi yeni bir dünya yaratmaya yönelik bir eylem. O nedenle, hak talebinde bulunan kişi ya da gruplar başka hak taleplerine karşı kayıtsız kalamazlar, kendi talepleriyle başka talepler arasındaki ilişkiyi görmemezlikten gelemezler.
Ancak talep grupları aynı tehditle karşı karşıya olmalarına ve aynı amaçla aynı mücadeleyi vermelerine karşın aralarında eşgüdüm bir yana bir diyalog bile bulunmamakta. Siyasal partilerle sivil toplum örgütleri arasındaki diyalog eksikliği de ayrı bir sorun. Böylesine parçalanmış, bölük pörçük yürütülen mücadele etkisiz kalmakta, tek adam yönetiminin giderek artan baskılarına karşı cılız itiraz sesleri bir sonuç vermemekte.
Hak talebinde bulunan bütün grupların talepleri arasında bağlantı kurarak bunları siyasal bir proje çerçevesine oturtmak amacıyla bir "Demokrasi Konferansı"nın toplanmasına gerek var. Konferansa demokrasi ve hak talepleri bulunan bütün örgütler, siyasal ideolojileri, dünya görüşleri ne olursa olsun katılmalı. Bunun yanında demokrasiden yana olan siyasal partilerin de katılması yararlı olur. Katılımın örgütsel düzeyde olması gerekir.
Böyle bir konferans şu yararları sağlayacaktır:
- Demokrasi mücadelesi veren sivil toplum örgütleri arasında iletişim kuracak, bu iletişimin, kurumsallaşmasına olanak sağlayacaktır.
- Konferans, demokrasi talepleriyle ekonomik talepler arasında bağlantı kurulması ve bu taleplerin bütünleştirilmesi gibi bir işlev görecektir.
- Kimliklere bağlı aidiyetlerin ve kutuplaşmaların aşılmasına ve gerçek sorunların ön plana çıkmasına yardımcı olacaktır.
- Demokrasiden yana olan siyasal partilerle sivil toplum arasındaki diyalogun kurumsallaşmasına ve demokrasi cephesinin saflarının sıklaştırılmasına yol açacaktır.
- Toplantı sonunda yayımlanacak bildiriyle Türkiye'de yeni bir demokrasi rüzgarı estirilecek, güçlü bir toplumsal itiraz sesi yükseltilecektir.
Böyle bir konferansın başarılı olması ve amaçlarını gerçekleştirmesi için iyi bir hazırlık yapılmasına gereksinim olduğu kuşkusuz.
Baskıların iyice arttığı bir dönemde böyle bir konferansın toplanması demokrasi mücadelesinde yeni bir aşama oluşturacak, ezilenlerin sesinin duyulmasına yol açacaktır. Demokrasi konferansı güçsüzlerin gücünün ortaya çıktığı bir forum olacaktır.